The Rain: Kuru Kal, Hayatta Kal – Tanıtım
24 yorum pirate 13 Haziran 2018 09:11
Netflix, dünyanın çeşitli ülkelerinde orijinal diziler yapmaya devam ediyor. Bu kapsamdaki son ürünlerinden biri de dijital platformun ilk Danimarka yapımı orijinal dizisi olma özelliği taşıyan The Rain oldu.
4 Mayıs 2018 tarihinde 8 bölümden oluşan ilk sezonu izleyici ile buluşan The Rain, 2. sezon onayını da kaptı. The Rain‘in yaratıcıları Jannik Tai Mosholt, Christian Potalivo ve Esben Toft Jacobsen. Yönetmen koltuğunda Kenneth Kainz ve Natasha Arthy oturuyor. Yapımcı masasında Potalivo ve Mosholt’a Jonas Allen ve Peter Bose eşlik ediyor. Karakter merkezli bilim kurgu dizisinin bölüm süreleri 36-49 dakika arasında değişiyor.
KONU
Danimarka’da yağmurlu bir gün ile açıyoruz diziyi. Ama bu yağmur öyle bizim bildiğimiz sıradan yağmurlardan değil. Bu yağmur bittikten sonra güneş açıp da herkes normal hayatına devam etmeye başlamayacak. Bu yağmurda ıslanan kişiler evlerine gidip kuru kıyafetlerini üstlerine geçirdikten sonra kahvelerini yudumlayıp pencere kenarından yağan yağmuru seyre dalamayacak. Bu yağmurun ardından artık bildiğimiz dünya var olmayacak. Bu yağmur ıslattığı insanları çok kısa bir süre içerisinde öldüren, önlenemeyen ve tedavisi olmayan bir virüsü içerisinde taşıyor. Bu yağmur virüsü tek seferlik bir yağmura mahsus bir şey değil.
Hayatta kalmak istiyorsan asla yağmura yakalanma, asla ıslanma!
Herkes bu yağmura hazırlıksız yakalanmışken dizimizin merkezindeki Simone ve Rasmus kardeşlerin familyası için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Simone ve Rasmus’un bir bilim adamı olan babası yağmurun yaklaştığından haberdar durumda. Ailesini yağmur başlamadan kısa bir süre önce ülkenin çeşitli noktalarında önceden hazırlanmış yer altı sığınaklarından birine apar topar taşıma derdinde. İçinde çok yüksek miktarda yiyecek ve içecek depolanmış, şifresini bilmeyenler tarafından dışarıdan açılamayacak durumda olan, oldukça güvenli bir sığınak.
Simone, Rasmus ve annelerinin bundan sonraki süreçte yapması gereken tek şey ise dışarıda güvenli bir ortam oluşana kadar bu sığınaktan dışarı çıkmamak. Fakat bu sürenin ne kadar uzun olacağına ve dünyadan bihaber bir şekilde nasıl yaşayacaklarına dair hiçbir fikirleri yok.
Elbette buradan çıktıktan sonra onları nasıl bir dünya, nasıl bir hayatta kalma mücadelesi bekliyor onu da bilmiyorlar. Babaları hala hayatta mı, hayattaysa şu an nerede, dışarıda kendilerinden başka hayatta kalan insanlar var mı, bu insanlara güvenebilirler mi, dışarıdaki tehlike ne boyutta ve dünya yeniden yaşanır bir hale gelebilir mi gibi sorular kafalarının içinde parende atıyor.
KARAKTERLER VE OYUNCULAR
Simone (Alba August):
Simone, yağmur faciasının patlak verdiği gün liseye giden 15-16 yaşlarında bir genç kız. İstese de istemese de bundan sonraki süreçte hızlı bir şekilde büyümek zorunda kalıyor. Başlarına niye böyle bir facianın geldiğini ve babasının bu faciayla nasıl bir bağı olduğunu sorguluyor ve bu sırada kendisinden daha fazla kafası karışık durumda olan küçük kardeşine sahip çıkmaya çalışıyor.
Odaklandığı ve kafasında doğru olarak nitelendirdiği şeyleri üzerine pek düşünmeden yapmaya meyilli olan ve bu sayede bolca hatalı karar verebilen bir karakter Simone.
Rasmus (Lucas Lynggaard Tønnesen):
Simone’un küçük kardeşi. Bir hastalığı var. Yağmur faciası patlak verdiği gün 10-11 yaşlarında bir çocuk.
Pek laf dinleyen bir çocuk olduğunu söyleyemeyiz Rasmus’un. Kafasına estiğini yapan, asi ruhlu, hafiften agresif, duygusal biri.
Martin (Mikkel Boe Følsgaard):
Beşli halde takılan küçük bir grubun lideri konumunda. Yiyecek ve içecek bulma, ıslanmama, bu yeni dünyada hayatta kalma derdinde. Güçlü kalmak için dışarıdan sert ve acımasız gözükse de özünde düşünceli ve iyi kalpli biri aslında.
Patrick (Lukas Løkken):
Martin’in kankası, en büyük takipçisi. Bu yola beraber baş koymuşlar ve her daim beraber yol almaları gerektiğine inanıyor. İyi bir nişancı. Martin’e oranla daha sert, daha agresif, daha acımasız biri. Pek de zeki bir karakter olduğunu söyleyemeyiz ayrıca.
Beatrice (Angela Bundalovic):
Daha çok Bea ismini kullanıyor. Düşündüğü şeyi söylemekten çekinmeyen, olaylara karşı tavır koyabilen, kolaylıkla empati yapabilen, özgür bir ruha sahip genç bir kız.
Lea (Jessica Dinnage):
Beşli grubun en sıcakkanlı, en güler yüzlü üyesi diyebiliriz onun için. İnsanların yemek ve su için birbirlerini soğukkanlılıkla öldürebildiği bu yeni dünya şartlarında bile insanlara kolayca güvenmek isteyen, iyi niyetli, iyi kalpli bir genç kız Lea.
Jean (Sonny Lindberg):
Beşli grubun en cana yakın, en sempatik, en hesapsız üyesi diyebiliriz onun hakkında. Bu yeni dünya için fazla rahat bir insan olduğunu söylemek mümkün.
YAZARIN NOTU
Şöyle kısa bir sezon değerlendirmesi yaptığımda sezonun 5 bölümünü (1, 2, 3, 5, 6) sevdiğimi, 3 bölümünü ise sevmediğimi (4, 7, 8) söyleyebilirim. Sezonun sonunu iyi getirememeleri en büyük eksileri oldu bu açıdan. Bir diğer eksileri de karakterlerinin genel olarak yeterince sempatik olmayışı oldu. Bu kapsamda sıralama yaptığımda en sempatik karakterin Beatrice, en antipatik karakterin ise Rasmus olduğunu söyleyebilirim.
Görsel açıdan bakıldığında öyle aman aman işler yapmadı dizi ama göze de batmadı elbette. Çoğunlukla tecrübesiz oyunculardan kurulu kadrosu ise sırıtmadı oyunculuk olarak. Bölümlerinin yarısının 36-40 dakika arasında oluşu en büyük artılarından biri oldu diyebilirim. Hikayesi de son 2 bölüme kadar iyi aktı dediğim gibi. O son 2 bölümde de gayet iyi bir iş çıkarabilmiş olsa gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirdim ama şu haliyle pek de coşkulu bir şekilde öneremiyorum diziyi. Yine de ucu açık biten ilk sezonun ardından 2. sezon onayı aldığı için mutluyum. En azından bir sezon daha izlemeye devam etmek istiyordum diziyi.
Not: Daha önce diziyle ilgili bu yazının altında yorum yapılıyordu.
yorumlar
S01E01
Allah geri zekalı evlat vermesin kimseye.
Yalan yok, sevemedim bu embesil aileyi. Ama izletti kendini bölüm. Bakalım izletmeye devam edebilecek mi? Ama bu karakterlerle işi zor bu dizinin cidden.
S01E05
Holy shit!
İlk 3 bölümü sevdim. 4. bölüm zayıf kaldı. 5. bölüm de güzeldi. Kaldı 3 bölüm.
S01E06
Patrick’in sırf Rasmus’u kıskandığı için Simone’a yaptığı şey kabul edilemezdi. Bunun üzerine Rasmus’un Patrick’e yol vermesi doğru karardı.
1. sezonun üzerine:
Yaya yaya neredeyse üç ay içerisinde bitirdim sekiz bölümlük sezonuyla. Yayınlandığı dönemde çok fazla gömen görmüştüm, o kadar olduğunu düşünmüyorum. Az bölümlük sezonu ve kısa bölüm süreleriyle izletiyor aslında.
Ama ilk bölümde olan bir-iki şeyden dolayı “gerizekalı ergenlerin olduğu bir dizi” diye yaftalanmasını da anlamadım değil hani. Ayrıca senaryo ilk iki ve son iki bölüm dışında yeride sayıyor desem olur. Biraz deşsen veya ona göre izlesen mantık hataları bulmak zor olmasa gerek.
Ben gibi fazla ciddiye almadan izleyince bitiriyorsun, hatta bazı karakterlere sempatin falan bile oluyor. Herhalde gelecek sezonu da izlerim.
S2 Postercik
2. Sezon Posteri
Fragman
2. Sezon | Resmi Fragman
2×01 üzerine:
Bana her zamanki tarzında bir açılış yapmış gibi geldi.
S02E01-02
İlk bölüm, ilk sezonun son 2 bölümü seviyesinde kötüydü. İkinci bölüm nispeten daha izlenir durumdaydı ama pek bir ışık da vermedi açıkçası toparlayabileceğine dair.
The Rain oyuncuları ile Danimarka’da röportaj yapmış Habertürk.
Aşırı seviyede boş beleş bir sezon oldu. Senaryo senaryo değil; karakterler sempatik değil. İlk sezonu bir noktaya kadar
taşımıştı da bu sezonu taşıyacak hiç kimse yoktu valla. Sezon 10 bölüm falan olmuş olsa 3. veya 4. bölümde bırakırdım herhalde. Neyse, yeni sezon onayı alırsa ben kesinlikle yokum.
Bu sezon da bitti. Altı bölüm çekmek iyi bir kararmış, zaten çok bir şey anlatmıyorlar ve onu da yavaş anlatıyorlar. Böyle iyi.
Rasmus’la bir sezona daha varım ama o da böyle kısa gelsin. Final yapacaklar madem, bir şekilde toplayıp gitsinler.
* Açıkçası Simone’u pek de sevmiyorum. “Senin suçun,” diyenlerin önemli bir kısmı da haksız sayılmaz. Bazen saçmalayabiliyor.
Ama diziyi bir şekilde izleten unsurlardan birisinin içinde olduğunu inkar edemeyeceğim.
Bu ikisi de Rasmus’un şapşikliği sayesinde tatlılardı.
Season 3 | Date Announcement
İyi, bunu da çıtır çerez bitirip uğurlarız
Yalnız şu motto işlerinde aynı klişelerden bıkmadılar:
– Every beginning has an end
– Every end has a beginning
– Some doors must never be opened
– Some lines must never be crossed
– Nothing is as it seems
– Fear has a new face
– Some secrets must be kept buried
– Everything comes full circle
– Past never leaves you
Vs …
Poster
Season 3 | Official Trailer
İlk iki bölümü geçmiş sezonlarla aynı ayardaydı. Zaten 6 bölümle geldi yine, bu da çıkar elbet aradan.
3×05 üzerine:
Bu dizi az önce kalbimi kırdı, çok ayıp oldu gerçekten. Finale bir kala iyi (!) halt yediniz.
@aytackara
Ben de tam aynı yerdeyim. O olaya ben de tepki gösterdim, kırıldım. Final sezonunu sevdim cidden. Belki de en iyi sezon olabilir.
The Rain: Bir Dönemin Sonu
Bitirmeyen bakmasın (Spoiler)
Simone ve Rasmus’un, yanlarında pek de akıllı ve becerikli olmayan (Martin’i biraz dışarıda tutabiliriz) arkadaşları ile gittikleri her yere bir uğursuzluk bulaştırdıkları dizinin sonuna gelmiş bulunmaktayız.
Kötü dizi, oldukça kötü bir dizi. Ulan 2 sezondur yağmur yağmıyor be. Hay Simonu’na da Rasmus’una da yani. Bilim kurgu diye başladık, aile draması çektik 3 sezon boyunca.
Neyse,
Allah’tan bu sefer Sarah’ı gömdüler. Geçen sezon finalinde kurda kuşa yem olsun diye bırakmışlardı ortaya (diğer herkesi gömüp, onu bırakmalarına ne desem bilemedim).
veee bitti hani zar zor bitti hani gazladım ve bitirdim bence ilk sezon vasat altı iki gene vasat 3 ise ikisi arasında bir şey çok kötü değildi ama bence 3 sezon sonunda şunu fark ettim hani 2 sezon olsaydı ne olurdu hiç bir şey olmazdı bence seyretmeyen cidden kayıp olmaz ve bu dizi ve hakan muhafız üzerinden netflixe ahım var bu 2 diziye 3 ve 4 sezon çektirdin ama sense8 ve oa’yı 2 sezonda iptal yedirdin eyv sense8 2 saatlik final yaptı ama bence en az 2 3 sezonluk yeri vardı sense8’in de neyse benim puanım 6.5 bu diziye
3×06 ile birlikte finali gördüm.
Önceki bölümde olanların üstüne tüy dikmişler kapanışta. Olan bitenleri kendilerince toplamışlar, onda bir sorun yok. Ama daha iyisi de olabilirmiş.
Konusu gereği potansiyeli olan ama bunu asla kullanamayan bir dizi olarak kalacak aklımda. Son iki sezonda ne zaman yağmur yağdı hatırlamıyorum mesela. Başlarda çok yavaşlar, bir şey olmuyor diyordum. Ortasından beri de ne kadar saçma sapan şeyler oluyor havasındaydım.
Pişman değilim ama izlenmese de olur hani.
İzlediğim son Danimarka dizisi olarak tarihte yerini alacak.
Senaryo kötü, oyuncular kötü, karakterler tutarsız.
Bilimkurgu desen bilimkurgu değil, Aile dramı desen o da değil ne anlamadım.
Daha önce dikkat etmemiştim ama bölüm adları da ayrı bir klişeymiş.
az daha dolan ortalıkta borgen gelecek. ondan sonra son verirsin danimarka dizilerine.
Çok üzdü beni bu dizi Ama şans veririm yine de.