Netflix, dünyanın çeşitli ülkelerinde orijinal diziler yapmaya devam ediyor. Bu kapsamdaki son ürünlerinden biri de dijital platformun ilk Danimarka yapımı orijinal dizisi olma özelliği taşıyan The Rain oldu.

4 Mayıs 2018 tarihinde 8 bölümden oluşan ilk sezonu izleyici ile buluşan The Rain, 2. sezon onayını da kaptı. The Rain‘in yaratıcıları Jannik Tai MosholtChristian Potalivo ve Esben Toft Jacobsen. Yönetmen koltuğunda Kenneth Kainz ve Natasha Arthy oturuyor. Yapımcı masasında Potalivo ve Mosholt’a Jonas Allen ve Peter Bose eşlik ediyor. Karakter merkezli bilim kurgu dizisinin bölüm süreleri 36-49 dakika arasında değişiyor.

KONU

Danimarka’da yağmurlu bir gün ile açıyoruz diziyi. Ama bu yağmur öyle bizim bildiğimiz sıradan yağmurlardan değil. Bu yağmur bittikten sonra güneş açıp da herkes normal hayatına devam etmeye başlamayacak. Bu yağmurda ıslanan kişiler evlerine gidip kuru kıyafetlerini üstlerine geçirdikten sonra kahvelerini yudumlayıp pencere kenarından yağan yağmuru seyre dalamayacak. Bu yağmurun ardından artık bildiğimiz dünya var olmayacak. Bu yağmur ıslattığı insanları çok kısa bir süre içerisinde öldüren, önlenemeyen ve tedavisi olmayan bir virüsü içerisinde taşıyor. Bu yağmur virüsü tek seferlik bir yağmura mahsus bir şey değil.

Hayatta kalmak istiyorsan asla yağmura yakalanma, asla ıslanma!

Herkes bu yağmura hazırlıksız yakalanmışken dizimizin merkezindeki Simone ve Rasmus kardeşlerin familyası için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Simone ve Rasmus’un bir bilim adamı olan babası yağmurun yaklaştığından haberdar durumda. Ailesini yağmur başlamadan kısa bir süre önce ülkenin çeşitli noktalarında önceden hazırlanmış yer altı sığınaklarından birine apar topar taşıma derdinde. İçinde çok yüksek miktarda yiyecek ve içecek depolanmış, şifresini bilmeyenler tarafından dışarıdan açılamayacak durumda olan, oldukça güvenli bir sığınak.

Simone, Rasmus ve annelerinin bundan sonraki süreçte yapması gereken tek şey ise dışarıda güvenli bir ortam oluşana kadar bu sığınaktan dışarı çıkmamak. Fakat bu sürenin ne kadar uzun olacağına ve dünyadan bihaber bir şekilde nasıl yaşayacaklarına dair hiçbir fikirleri yok.

Elbette buradan çıktıktan sonra onları nasıl bir dünya, nasıl bir hayatta kalma mücadelesi bekliyor onu da bilmiyorlar. Babaları hala hayatta mı, hayattaysa şu an nerede, dışarıda kendilerinden başka hayatta kalan insanlar var mı, bu insanlara güvenebilirler mi, dışarıdaki tehlike ne boyutta ve dünya yeniden yaşanır bir hale gelebilir mi gibi sorular kafalarının içinde parende atıyor.

Soldan Sağa: Martin – Simone – Rasmus – Beatrice – Jean – Lea – Patrick

KARAKTERLER VE OYUNCULAR

Simone (Alba August):

Simone, yağmur faciasının patlak verdiği gün liseye giden 15-16 yaşlarında bir genç kız. İstese de istemese de bundan sonraki süreçte hızlı bir şekilde büyümek zorunda kalıyor. Başlarına niye böyle bir facianın geldiğini ve babasının bu faciayla nasıl bir bağı olduğunu sorguluyor ve bu sırada kendisinden daha fazla kafası karışık durumda olan küçük kardeşine sahip çıkmaya çalışıyor.

Odaklandığı ve kafasında doğru olarak nitelendirdiği şeyleri üzerine pek düşünmeden yapmaya meyilli olan ve bu sayede bolca hatalı karar verebilen bir karakter Simone.


Rasmus (Lucas Lynggaard Tønnesen):

Simone’un küçük kardeşi. Bir hastalığı var. Yağmur faciası patlak verdiği gün 10-11 yaşlarında bir çocuk.

Pek laf dinleyen bir çocuk olduğunu söyleyemeyiz Rasmus’un. Kafasına estiğini yapan, asi ruhlu, hafiften agresif, duygusal biri.


Martin (Mikkel Boe Følsgaard):

Beşli halde takılan küçük bir grubun lideri konumunda. Yiyecek ve içecek bulma, ıslanmama, bu yeni dünyada hayatta kalma derdinde. Güçlü kalmak için dışarıdan sert ve acımasız gözükse de özünde düşünceli ve iyi kalpli biri aslında.


Patrick (Lukas Løkken):

Martin’in kankası, en büyük takipçisi. Bu yola beraber baş koymuşlar ve her daim beraber yol almaları gerektiğine inanıyor. İyi bir nişancı. Martin’e oranla daha sert, daha agresif, daha acımasız biri. Pek de zeki bir karakter olduğunu söyleyemeyiz ayrıca.


Beatrice (Angela Bundalovic):

Daha çok Bea ismini kullanıyor. Düşündüğü şeyi söylemekten çekinmeyen, olaylara karşı tavır koyabilen, kolaylıkla empati yapabilen, özgür bir ruha sahip genç bir kız.


Lea (Jessica Dinnage):

Beşli grubun en sıcakkanlı, en güler yüzlü üyesi diyebiliriz onun için. İnsanların yemek ve su için birbirlerini soğukkanlılıkla öldürebildiği bu yeni dünya şartlarında bile insanlara kolayca güvenmek isteyen, iyi niyetli, iyi kalpli bir genç kız Lea.


Jean (Sonny Lindberg):

Beşli grubun en cana yakın, en sempatik, en hesapsız üyesi diyebiliriz onun hakkında. Bu yeni dünya için fazla rahat bir insan olduğunu söylemek mümkün.


YAZARIN NOTU

Şöyle kısa bir sezon değerlendirmesi yaptığımda sezonun 5 bölümünü (1, 2, 3, 5, 6) sevdiğimi, 3 bölümünü ise sevmediğimi (4, 7, 8) söyleyebilirim. Sezonun sonunu iyi getirememeleri en büyük eksileri oldu bu açıdan. Bir diğer eksileri de karakterlerinin genel olarak yeterince sempatik olmayışı oldu. Bu kapsamda sıralama yaptığımda en sempatik karakterin Beatrice, en antipatik karakterin ise Rasmus olduğunu söyleyebilirim.

Görsel açıdan bakıldığında öyle aman aman işler yapmadı dizi ama göze de batmadı elbette. Çoğunlukla tecrübesiz oyunculardan kurulu kadrosu ise sırıtmadı oyunculuk olarak. Bölümlerinin yarısının 36-40 dakika arasında oluşu en büyük artılarından biri oldu diyebilirim. Hikayesi de son 2 bölüme kadar iyi aktı dediğim gibi. O son 2 bölümde de gayet iyi bir iş çıkarabilmiş olsa gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirdim ama şu haliyle pek de coşkulu bir şekilde öneremiyorum diziyi. Yine de ucu açık biten ilk sezonun ardından 2. sezon onayı aldığı için mutluyum. En azından bir sezon daha izlemeye devam etmek istiyordum diziyi.

Not: Daha önce diziyle ilgili bu yazının altında yorum yapılıyordu.

FRAGMAN