sezonun bitmesine ve sezon finaliyle başımıza üşüşüp bütün yaz içimizi yiyecek milyon tane teoriye 3 hafta kaldı. jakob’la yine tanışamadık, sağlık olsun. en azından birinci sezondan beri kurtulamadığımız jack’in babası gerginliğinin bir sonucu var gibi görünüyor artık “hangi lost karakterisiniz?” testinde jack’in babası çıktım diye üzülmeye paydos! ayrıca belirtmek isterim ki, 80 bölümdür izlediğim en gergin 5 dakika da bu bölümün sonundaydı, geçmek bilmedi. yazının sonunda gelecek bölümün promosunu bulabilirsiniz.nereden başlayacağımı bilemediğim bölüm özeti bol spoilerı ile buradan sonra.


gemi halkı;
geçen bölümde duman canavarının saldırısına uğrayıp adadan kaçan ekibin başarıyla gemiye döndüğünü görüyoruz. saldırıda kimse ölmemiş, ancak bir tane ağır yaralı var. zaten o da daha sonra ölüyor. doktorun hala hayatta olduğunu da görüyoruz burada.
keamy’nin geri döner dönmez ilk işi ben’e gemiden bilgi vereni bulmak oluyor. michael olduğunu öğrenince onu öldürmeye gidiyor ancak silah yine çalışmıyor. michael da ölümsüz oldu sanırım. kaptanla keamy arasında anlaşmazlıklar başlıyor. charles widmore tarafından verilen ikinci bir emir de ortaya çıkıyor; adayı yakmak.
kaptan gault yeni planları öğrenince desmond ve sayid’e yardımcı olmaya karar veriyor ve ikisine adaya geri dönmeleri için bir bot ayarlıyor. tam gidecekleri sırada desmond adaya dönmek istemediğini söylüyor ve sayid tek başına yola çıkıyor. bu sırada frank de (pilot) michael’a kazadan kurtulanlardan biri olduğunu neden söylemediğini, widmore’un söylediklerinin palavra olduğunu düşünen tek kişinin kendisi olduğunu söyleyip, michael’i kurtarıyor. odadan çıktıkları sırada keamy’i koluna gövdesine bir şeyler takılırken görüyoruz, bomba mıdır nedir artık anlayamadım.gemideki askerler silahları helikoptere yüklerken frank adaya onları uçurmayacağını söylüyor. bunun üzerine keamy önce doktorun boğazını kesiyor (bu nasıl bir zaman kaymasıdır aklım çıktı), sonra da onu durdurmaya gelen kaptanı öldürüyor. frank sonunda helikoptere biniyor ama çantasına gizlice uydu telefonu sokuşturuyor.
sahil ekibi;
jack juliet’in sözünü dinlemeyip ortalarda dolaşırken birdenbire helikopter sesi duyuluyor. herkes “aman yaşasın kurtulduk!” bakışları atarken helikopterden aşağıya uydu telefonunun içinde olduğu çanta atılıyor. jack de bütün kahramanlığıyla telefondaki sinyali izlemeleri gerektiğini söylüyor.flashback;
uzun zamandır flashback yaşamamıştık, bir anda 50ler kıyafetleri görünce kafam karıştı şahsen. locke’un doğduğu andan itibaren dharma ve ada tarafından istenen özel bir insan olduğunu anlattılar bol bol. daha doğum anında onu görmeye gelen –ve tabii ki asla yaşlanmayanrichard, çocukluğunda onu tekrar ziyarete gelmiş. (locke’un richard’ı adada görüp hatırlamaması garip geldi bana.) locke önüne koyulan nesnelerden beklenen üçlüyü (içinde kuma benzeyen bir ensne olan kavanoz, pusula ve çizgi roman) seçemediği için richard daha hazır olmadığını söyleyip terkediyor ortamı. daha sonraysa lise çağlarında, mittelos laboratuvar bilim kampına gitmesini, esas yeteneğinin bu olduğunu söyleyen bir hocayı terslerken görüyoruz. ıska 2. (mittelos da lost time’ın anagramı.)

en sonundaysa, dizideki en korku salıcı adamlardan biri olan matthew abaddon‘la olan konuşmalarına tanık oluyoruz. locke’un o sakat haliyle neden çılgınlar gibi ormanlarda yürüyüşe gitmek istediğini burada öğreniyoruz. abaddon kendisinin de bunu yaptığını ve başına bir mucizenin geldiğini söyleyip locke’a gaz veriyor bol bol. en sonunda da onu dinlemesi gerektiğini, tekrar karşılaştıklarında locke’un kendisine borçlu olacağını söylüyor.
locke-hurley-ben;
gergin anların başlangıcı.ormanda nereye gittiklerini bilmeyen ekibimiz, locke’un gördüğü rüyayla yolunu buluyor. rüyaya göre locke’un horace adındaki dharma elemanını bulması gerekiyor. rüya sahneleri çok gergindi. horace sürekli aynı ağacı deviriyor, 13 yıldır ölü olduğunu söylüyor, burnundan bir kan geliyor bir yok oluyor. karısı ve kendisi için ufak bir kabin yaptığını söyleyen horace, jacob’un uzun zamandır locke’u beklediğini ve kabini bulabilmek için önce onu bulması gerektiğini söylüyor locke’a. locke uyanınca aklına daha önce ben’in kendisini vurduğu dharma toplu mezarı aklına geliyor. ufak bir araştırmadan sonra kabine giden haritayı horace’in cesedinde buluyor. bunun üzerine locke hurley’e artık onlarla gelmesinin bir lüzumu olmadığını, isterse sahile geri dönebileceğini söylüyor ancak hurley onlarla kalmayı seçiyor. burada ben ve locke arasındaki manipülasyon ve “seçilmiş kişi” üzerine yapılan mini atışma şahaneydi.
kabini bulduklarında, ben artık seçilmiş kişinin locke olduğunu ve kendisinin içeri girmesinin bir anlamı kalmadığını söylüyor. hurley de içeri girmekten korkunca, locke tek başına kabine giriyor.

bitirim ikili

bitirim ikili

içeri girdiğinde jacob’un yerine konuştuğunu söyleyen bir adamla konuşmaya başlıyor ki kendisi pek sevgili jack’in babası christian shephard. daha sonra kabinde bir köşede oturmuş, normalde saf/temiz bakarken bir anda bilgiç ve seksi bakışlara bürünmüş claire‘i görüyoruz. locke milyon tane soru soruyor ama christian sadece tek bir soru için vakit kaldığını söyleyince locke “adayı nasıl kurtaracağını” soruyor. dışarıda bekleyen hurley ve ben’in yanına gidince de cevabı öğreniyoruz, adayı taşımaları gerekiyor.

adayı taşımak nasıl bir görevdir bilemiyorum artık, göreceğiz bakalım. bu arada richard’ın locke doğduktan sonra bakmaya geldiği an bir an hangi diziyi izlediğimi şaşırdım, lost bitti de mad men başladı zannettim. o nasıl bir benzerlik öyle?haftaya yayınlanacak olan bölümde (there’s no place like home:part 1) oceanic 6’in halka arz edilişini görecekmişiz, promoyu seyredip heyecanlanalım hemen.lost finali hakkında da ufak bilgi vereyim hemen. haftaya (15 mayıs) yayınlanacak olan finalin ilk bölümünden sonra (there’s no place like home: part 1) part 2 ve 3 için 29 mayıs‘ı beklememiz gerekiyor, yani arada bir hafta boşluk olacak. allah hepimize sabır versin.