– Hanım koş! Ejderha var, elf var, büyü var!
dedirterek ekran başına oturtan The Dragon Prince‘e bakalım bugün.
Fantastik bir efsaneyi animasyon olarak karşımıza koyan yeni bir dizi kendisi.
9 bölümlük ilk sezonu tüm bölümleriyle 14 Eylül’den bu yana Netflix platformunda yayında. Bölümleri ortalama 25- 26 dakika süren The Dragon Prince, 2. sezon onayı aldı ve bu gelecek sezonun da 2019’da yayına girmesi bekleniyor.
Dizinin yaratıcıları Aaron Ehasz ile Justin Richmond’ı bir yerlerden hatırlamıyorsanız da bu animasyonun tarzı ve çizgileri ile size neyi hatırlattığını Aaron Ehasz’ın özgeçmişine baktığınızda bulabilirsiniz: Avatar: The Last Airbender
Gelelim mevzuya…
İnsanlar ve elflerin birlikte yaşadığı bir dünyadayız. Gel gör ki rahat durmayan insanlar kara büyü kullanmayı keşfedince, iki ırk bir arada yaşayamaz oluyorlar ve dünya iki kıtaya bölünüyor. Elfler -ejderhaların da yardımıyla- insanları kendi yaşadıkları kıtadan diğer tarafa sürüyorlar. İnsan bu, durur mu? Sen git bu sınırı koruyan ejderhayı öldür ve yumurtasını da yok et! Bravo… İki ırk iyice düşman oluyor ve başlıyor bir kan davası.
Korkmayın, ispiyonun dibine vurmuş filan değiliz. Buraya kadarı dizinin ilk 2 dakikasında anlatıcımız tarafından anlatılan kısım.
Tahmin edeceğiniz üzere hikayemiz bu kan davasını sona erdirmek isteyen 2-3 sevimli ergenin yola çıkışını ve maceralarını anlatıyor.
Zaten 9 bölümcük olan ilk sezonu bundan daha fazla detaylandırmaya gerek olduğunu düşünmüyorum. Varın kendiniz izleyin.
Yok kim kralın oğluymuş, kim ay elfiymiş, kim kötü adammış, kim kimin bacağını sıkmış tramvayda vs. diye tüm karakterleri bir bir ele alıp, seslendiren sanatçılara değinmek de gereksiz. Yine de şu görseli şuraya bırakayım, dileyen sebeplensin:
Seslerle ilgili meraklısını imdb’ye davet edebiliriz. Ama elbette bu seslerle ilgili bir noktayı es geçmeyeceğim. Araştırmacı gazeteci yazarınızın sizin için halkın(!) nabzını tutarak ilerlediği bir konuyu araya sıkıştırayım: Paula Burrows’un seslendirdiği elf kızımız Rayla’nın aksanı nedir kuzum?
Karşımızda hem başarılı hem de başarısız bir İskoç aksanı var. Aksan doğru bir aksan, ama replikler Amerikan diline uygun yazıldığı için inanılmaz derecede eğreti duran bir İskoç aksanı duyacak ve dile hakimseniz sürekli “ne gerek vardı?” deyip duracaksınız. Hazır olun diyeyim. (Bu arada başlarda bazen aksanlı konuşmanın unutulduğu bir iki cümle de geçtiğini not düşeyim.)
Seslendiren sanatçının özgeçmişine bile ulaştım, varın siz anlayın takıntımı. Gereksiz bilgi: Kendisi İskoçya’da doğup, Kanada’da büyümüş.

“Son sözün nedir?” derseniz…
Her yaştan izleyiciyi yakalayacak, tatlı bir animasyon var karşımızda. Ancak bir Son Hava Bükücü Avatar arayışıyla dalmamanız gerektiğini belirteyim. Komedi unsurlarından, çizimlerine, iyimserliğinden, sıcaklığına ne açıdan bakarsanız bakın onun kokusu var evet, ama 9 bölümde henüz yardıracak aşamaya gelmiş değiliz.
Bir not daha: Yine kitap kitap anlatılan bir hikaye var karşımızda. İlk sezon, yani ilk kitabın adı Ay (Moon) idi ve hikayenin sona ermesi için çok başlarda olduğumuzu hatırlatan bir final yaptı. Özellikle de final sahnesiyle “Hah, şimdi başlıyoruz” dedirtti.

Dolayısıyla ister şimdi, ister 2. sezon yayınlandığında başlamak üzere bu animasyonu izleme listenize almanızı tavsiye ediyorum. İyi seyirler olsun.