The Last of Us: Karanlıkta Kaybolduğunda, Işık Yol Gösterir – Tanıtım
107 yorum kerem 18 Ocak 2023 08:12
Playstation‘un ilk göz ağrılarından, HBO‘nun ise yeni göz bebeği The Last of Us, 15 Ocak 2023 günü ilk bölümüyle başladı. İlk sezonu toplamda 9 bölüm sürecek. Bölüm süreleri (ilk bölüm hariç) 50-59 dakika arası. İlk bölüm 80 dakika. Türkiye yayıncısı BluTV. Dizinin IMdB sayfası da şurada, Wikipedia sayfası ise burada.
Şimdi bir 10 yıl geriye gidelim. 2013’ün haziran ayında bir Playstation 3 oyunu olarak piyasaya çıkan The Last of Us; girdiği her ruhta bir iz, her gözde bir yaş ve sonunda ise her vicdanda bir soru bıraktı. 2013’te birçok ödül topladı, listelere tepeden giriş yaptı. 7 yıl sonra ise Craig Mazin’in büyük çabaları ve oyunun yapımcısı Neil Druckmann’ın da bu işe yeşil ışık yakmasıyla, HBO dizinin yapımına başlandığını duyurdu. (Not: Yazının ikinci sayfasında, Mazin ve Druckmann’ın ilk bölümle ilgili düşüncelerini içeren podcast’ten derlenmiş bir yazı bulabilirsiniz.)
Bu noktada dizinin konusuna giriş yapalım.
Dizi, 1968 yılından bir televizyon programı sekansıyla açılıyor. Dr. Neuman rolüyle John Hannah, bize fungus’un (mantar) bir karıncanın beynini nasıl ele geçirdiğini ve onu kukla gibi yönettiğini anlatırken, bunun o gün için insanlara tehlike arz etmediğini fakat gelecekte hava sıcaklığı belli seviyelere ulaşırsa bundan kurtuluş olmayabileceğini anlatıyor. (Konu ile ilgili Planet Earth belgeselinden bir kısım burada)
Ardından geliyoruz 2003’e, Austin/Texas‘a. Gayet sakin başlayan bir günün gecesi, bir virüs salgınının patlak vermesiyle tam bir kaosa dönüşüyor. Sabah ziyaretine gittiği orta yaşlı komşusunu akşam hastalıklı bir zombi biçiminde depar atarken gören Sarah gördüğü şeylerin şokunu atlatmaya çalışırken; Joel (Pedro Pascal), kardeşi Tommy (Gabriel Luna) ve kızı Sarah (Nico Parker) ile şehri terk etmek için yola koyuluyor. Ardından gelişen birtakım olaylar sonucu Sarah bir asker tarafından ateş edilerek acımasızca öldürülüyor.
Dizinin girişini bu şekilde kapatıp 2023’e, yani salgının başlangıcından 20 sene sonrasına geçiş yapıyoruz. Kendini bir şekilde Boston’da bulan Joel, burada karaborsada ilaç satıp kaçakçılık yaparken bir yandan arkadaşı Tess (Anna Torv) ile gündelik işlerle meşgul oluyor. Ülkenin her yanı karantina bölgeleriyle dolu, yönetim askerin elinde, militan gruplar ortalıkta cirit atmakta, doğa ana şehirleri ve sokakları ele geçirmiş durumda ve insanlık için umut yok denecek kadar az.
Konu kısmını, hikayemizin diğer ana karakteri Ellie (Bella Ramsey) ile tamamlıyoruz. Militan bir grup olan Ateşböcekleri’nin lideri Marlene (Merle Dandridge), Ellie’yi bir odada esir tutarken Ellie ile tanışıyoruz. Bir sebepten ülkenin doğusuna gitmesi gereken 14 yaşındaki bu öksüz kızın kaderi, Ateşböcekleri’nin bu işi tamamlayamayacağı anlaşılınca, kaçakçılıkta bir dünya markası olan Joel ve Tess‘in insafına kalıyor.
KARAKTERLER
Joel (Pedro Pascal): Sert, güçlü, acımasız ama hassas bir adam. |
Tommy (Gabriel Luna): Eski asker, keskin nişancı, inatçı, bazen mızıkçı. Tam bir küçük kardeş. |
Sarah (Nico Parker): Joel’un kızı. Babasını çok sever. Komşularıyla ilgilenir, sevecendir. |
Tess (Anna Torv): Manyak, dengesiz, sağı solu belli olmayan hırçın bir kadın. |
Marlene (Merle Dandridge): Ateşböcekleri’nin Boston’daki lideri. Ne istediğini kendi de pek bilmiyor. |
Ellie (Bella Ramsey): Küfürbaz, cimcime, hafif psikopat. 14 yaşında. Hikayede çok kritik bir önem taşıyor. |
Bill (Nick Offerman): Joel’un eski dostu. Usta tuzakçı. Sinirli ve takıntılı bir adam. |
YAZARIN GÖRÜŞÜ
The Last of Us, benim için özel yeri olan bir oyun. Bu yüzden izlerken oyunu yalayıp yutmuş ve çoğu sahneyi sırasıyla bilen biri olmanın getirdiği eleştirel bakışla da değerlendirdim. En azından ilk bölümü izledikten sonra hem var olan hikayeyi güzelce aktarmakta ama daha da önemlisi, genişletmekte ve eklemeler yapmakta epey iyi iş çıkardıklarını düşünüyorum. Bu fikrimin olgunlaştığını mı yoksa zayıfladığını mı ise önümüzdeki bölümler gösterecek. Hikayedeki bazı kritik noktaları ekrana nasıl aktarmayı seçtiklerini merak ediyorum.
Oyunla hiç ilginiz yoksa bile hikayenin bütünü için izlemeye değer bir dizi olacağını düşünüyorum. Bilhassa zombisi ve hastalıklısı için değil; ikili ilişkileri, Joel’un dramı, Ellie’nin muzipliği, yer yer heyecanı ve çoğunlukla hüznü için geldiyseniz, hepsini fazlasıyla bulacaksınız.
Sonuç olarak oyunu oynayanlar için ayrı bir ziyafet, oynamayanlar için yine apayrı bir ziyafet olmuş ve olmaya da devam edecek gibi görünen, devasa bir HBO dizisiyle daha karşı karşıyayız gibi duruyor. İyi seyirler.
Not: Diziyle ilgili daha önce şu yazının altında yorum yapılıyordu.
yorumlar
İlk bölümünü izledim. Gayet iyiydi ve uzun süresine rağmen aktı.
Oyunu oynamadığım için karşılaştıramam tabii. Diziden önce kadroya itiraz eden çoktu, bana batmadı. HBO da sağ olsun, prodüksiyonun belli bir kalitesi olduğu belli zaten. Böyle devam eder umarım ^.^
Anna Torv u gördüğüme de sevindim…. role de uymuş gibi… … her ortamda ellie karakterini eleştirmişler… oyundaki benzemiyormuş… g.o.t. dan gelen bir torpilmiş çirkinmiş vs vs vs …. oyundaki karakteri gördüm ewet benzemiyor… bana göre hiç önemli değil…. rolünün hakkını vermiş … ayrıca çirkin falan da değil… … diğer bölümler ve gelecek sezonlar umarım bu ilk bölüm gibi devam eder
1×01
Bölümün 80 dakika olması ve
Tess, Joel ve Ellie’nin yola çıkmasıyla birlikte bitmesi
bence çok mantıklı bir seçim olmuş. Kimisine uzun gibi gelmiş olabilir, hatta sıkılanlar bile olmuş olabilir. İlk bölümlerin laneti de genelde budur zaten. Oyunun asıl olayı bundan sonrasındaydı ve eminim dizi de her bölümde daha iyiye gidecek. Ama ilk bölümü bu şekilde kurgulamadan da dizinin devamını iyi bir temele oturtamazlardı.
Sarah’lı açılış sahneleri çok hoşuma gitti.
Karaktere iyice can verip, ölümünü daha da vurucu hale getirmek istemişler. Kız da yarım saat sonra ölmeyecekmişcesine
döktürmüş oyunculuğuyla. Güzeldi.
Ciddi para döküldüğü belli oluyor ve inanın daha hiçbir şey görmedik desem yeridir. Zaten bu dizi başka türlü hayata geçemezdi veya hakkı verilemezdi. HBO’nun ve Craig Mazin’in işin başında olması bu franchise için dev bir şans.
Şimdi de oyunla dizi arasındaki irili ufaklı bütün farkları madde madde yazacağım, ispiyon içinde. Her bölüm yapmayı planlıyorum, benim için de rehber olsun istiyorum. Merak edenler okuyabilir.
– Dizideki açılış sahneleri, Sarah’nın okula gidişi, saat tamircisi, komşuya gitmesi oyunda yok. Oyun Sarah’nın gece uyanması ve ters bir şeyler olduğunu fark etmesi, evde babasına seslenmesi ve Joel’un bir anda panikle kapıdan girmesiyle başlıyor. Normalde komşusunu ingiliz anahtarıyla değil, silahla vurarak öldürüyor.
– Devamındaki araba sahnesi neredeyse birebir aynı ve çok etkileyici. Tek fark kaza kısmı. Dizide frenlemeyi başaran araba, oyunda bunlara çarpıp deviriyor. Devamı yine birebir, Sarah’nın ölüm şekli dahil.
– Oyunda Tess’in Robert’la birebir sahnesi yok. Oyun odada başlıyor, Tess’le Joel Robert’tan bahsediyor ve onu bulmak için yola çıkıyorlar. Bulup öldürüyorlar, tam o sırada Marlene’le karşılaşıp Ellie’nin yanına gidiyorlar (Ellie esir halde değil). Amaçları da Robert’ın Marlene’e sattığı ve aslında Tess’e ait olan silahları geri almak, aküyü değil. Oyunda Joel’un Tommy’i bulmak gibi bir niyeti yok, iletişimleri dahi yok. Bunu dizide eklemişler ve fena da olmamış. Joel’e batıya gitmek için ekstra bir amaç vermişler. İlerde daha enteresan sonuçlar doğurabilecek bir değişiklik olmuş.
Ben bayağı keyif aldım ilk bölümden. 80 dakikaya rağmen benim için iyi aktı, hiç sıkılmadım. Malum yerlerde ne olacağını bilmeme rağmen o hisleri eksizsiz bir daha yaşadım.
Bölümde öne çıkan 3 oyuncu da çok iyiydi. İlk açıklandığındaki itirazları anlamakla birlikte Bella Ramsey, tüm eleştirilere daha ilk bölümden cevap verdi. Tipi dışında her şeyiyle Ellie olmuş kız. Bundan sonra tek tük laf eden dışında pek bir ses duymayız. Pedro Pascal için söyleyecek hiçbir şey yok zaten.
Üstüne koyarak devam edeceğini umuyorum.
Eline sağlık @kerem
Ben bunun olacağını duymuştum da 2. bölümde geleceğinin farkında değildim.
Birisinin “zilyon yürüyen ölü anlatısına kalite dışında ne katıyor” dediğine denk geldim bu arada. Katılmıyor değilim, bir tık daha fazlasını sorguladığım oldu sadece. Olmuşken böyle olsun diye yine izlerim gerçi, o ayrı. Bulmuşken bunayacak değilim.
Gergin ve güzel bir bölüm daha.
Endonezya kısımları şık ve otantik bir ekleme olmuş. Neden Endonezya sorusuna dair ise bir cevap henüz yok sanırım. Çok da önemli değil. Yalnız kadının çat diye “bombalayın” çıkışı ürküttü biraz. Bu arada ilk çıkış noktasının bir un ve tahıl fabrikasından olduğunu öğrendik. İlk bölümdeki bazı sekanslara da ışık tutmuş oldu. Sarah’nın ikram edilen kurabiyeyi yememesi gibi.
İç mekan dizaynları müthiş görünüyor. Karanlıkta daha da etkileyici. Aydınlık dış mekanlarda kullanılan CGI’a ise henüz tam ikna oldum diyemeyeceğim.
Müze kısmı gayet etkileyiciydi. Clicker’la baş etmeye çalışmanın gerginliğini ve çaresizliğini güzel yansıtmışlar. Burada tabii şöyle bir şey var: Oyunda bunlarla uğraşırken ölünce baştan başlıyorsun. Dizide böyle bir şey olmadığı için, açıkçası bu mücadeleyi ekrana yansıtmak zor. Clicker’lar oyunda gayet ortalama ve üstü zorluğa sahip, bilhassa iki üç tane aynı anda gelirse kurtulma şansının neredeyse olmadığı düşman tipleri. O yüzden dizideki infekte sahnelerinde ne yapmayı seçerlerse ben kabul edeceğim galiba.
Tess’in ölümü, hikayenin doğal akışında olan bir şey. Anna Torv’a ilk bölümde pek ısınamamıştım zaten, bu bölümde fena değildi ama yine de durum bu. Kendisine teşekkür ediyoruz.
Bölüm içinde oyun ve dizi arasındaki farklar:
– Oyunda Endonezya’nın E’si yok, geniş hikayeyi ilk kez dizide gördük.
– Müzeye gelen kadar oyunda çoktan clicker görmüş ve öldürmüştük. Dizide gördüğümüz yatık binaya oyunda giriyorduk ve ilk clicker’ı orda avlıyorduk. Ardından yer altında 5-6 clicker ve 1-2 runner’ın bir arada olduğu kalabalık bir istasyondan geçtikten sonra müzeye yolumuz düşüyordu. Bu istasyonda molotof atmayı öğreniyorduk. Bunu dizide görürüz diye düşünmüştüm açıkçası. O istasyon sekansı ikonikti bence. Ayrıca çoğu oyuncunun da telef olduğu noktadır.
– Müze sahneleri bire bir değilse de çok benzer yapılmış. Oyunda Joel; Tess ve Ellie’den ayrı düşüp kısa bir süre tek başına mücadele ediyordu, sonra üst katta buluşuyorlardı. Tess bu sırada ısırılıyordu. Ellie ikinci kez ısırılmıyordu (Edit: Bu sahneyi Joel’un Ellie’nin bağışık olduğuna ikna olması için eklediklerini söylemişler. Oyunda Joel’un ikna süreci başka biçimde gerçekleşiyordu).
– Son binada ise Firefly temsilcilerini yine ölü buluyoruz ama sonradan binaya FEDRA askerleri geliyor. Herhalde Firefly’ların orada olacağına dair istihbarat falan alıyorlar. Tess kendini öne atarak ben savaşırım, siz kaçın deyip bizi gönderiyor. Hatta ilk tüfeğimizi orada buluyoruz. Sonra da kalan askerleri öldürüp binadan çıkıyoruz. İnfekte falan hiç yok oyunda o binada.
– Dizi başlamadan önce izlediğim bir röportajında Craig Mazin, dizide insan öldürmenin oyundakine benzemeyeceğinden bahsetmişti. Şu son sahneyi izleyince biraz anladım ve hak verdim. Tess’in bu şekilde ölümü, Ellie ve Joel’un 10 askeri kurşundan geçirip çıkmasından daha etkileyici olmuş olabilir, en azından ekran başında izleyen için. Oyun için bence öteki yine daha iyi. Çünkü orda kontrolcü sende ve mümkün olduğunca o aksiyonu hissetmeye ihtiyacın var.
İlk iki bölümü seyrettim şimdilik mükemmel gidiyor.ilk bölüm ara ara sıkar gibiydi.oyunu bilmeyen birisi olarak cidden konu olarak iyigidiyor açıklayıcılığı da var dizinin.şimdilik 9/10 puan hak edn bir dizi