2017’nin sonlarına doğru #MeToo hareketi patlayıp pek çok tanınmış figürün suratına çarpmadan önce A.B.D.’deki eğlence ve medya dünyası bir skandalla daha yüz yüze geldi. Bu sefer merkezde Roger Ailes vardı.

Ailes, dünyanın geri kalanı için pek tanınır olmasa da A.B.D.’nin en güçlü figürlerinden birisi(ydi). 1996’da yayın hayatına başlayan ve ülkenin önde gelen haber kanallarından biri haline gelen FOX News’ün kurucularından birisi ve patronu olarak biliniyor(du). Karşılaştırma yapmak gibi olmasın (aslında olsun) ama bizdeki karşılığının A Haber kanalının patronu olduğunu söylesek yanlış bir değerlendirme olmaz diye düşünüyorum.

The Loudest Voice dizisi Ailes skandalını ve skandal patlayana kadar yaşananları anlatan, gerçek olaylardan esinlenilerek hazırlanan bir dizi. Gabriel Sherman’ın yazdığı “The Loudest Voice in the Room” isimli kitap ana kaynak olarak kullanıldı. Haziran sonunda başlayan mini dizinin sezonu 7 bölümden oluşuyor.

The Loudest Voice ve Roger Ailes:

Hikayeye 1995’te FOX News’ün kurulması için ilk adımın atılışından giriyoruz ve zaman atlamalarıyla birlikte 2016’ya kadar geliyoruz. Her bölümde belli yıllar üzerinden ilerleniyor, hatta bölümlere o yılların ismi verilmiş. Ailes, kanal veya A.B.D. için önemli olan olaylar üzerinden yaşananlar anlatılıyor. 11 Eylül Saldırıları, Obama’nın başkanlık seçimi veya Donald Trump’ın yükselişi de bunlara dahil.

Önceki işinden gönderilmek üzere olan Roger Ailes (Russell Crowe), Rupert Murdoch’un kurmak istediği haber kanalının başına geçiyor. Kendisine güvenebileceği ve sadık olacak bir ekip toplama gayesiyle de yola çıkıyor. Amacı elbette yeni kanalı CNN ve MSNBC gibi önde gelen haber kanallarının zirvesindeki isimlerin üstüne çıkarmak.

Ailes, diğer yandan Cumhuriyetçi Parti’nin destekçisi muhafazakar bir adam. Kanal yönetiyor olmasına rağmen bunu açıkça belirtmekten sakınmayan, partiyi ve politikalarını kanalda ön çıkartmakta abes görmeyen bir yönetici. Hatta öyle ki Cumhuriyetçi başkanların ve yöneticilerin konuşmalarını düzeltme, politikalarına uygun gördüğü şekilde yön verme yolunda adımlar bile atıyor. Bu nedenlerle Murdoch ailesiyle, medyanın geri kalanıyla veya siyaset dünyasının bazı aktörleriyle ters düştüğü oluyor.

Umurunda mı? Tabii ki değil. Önemli olan kanala ve kendi itibarına faydalı olması. Ailes inatçı, bildiğini okumayı seven, hesap vermekten kesinlikle hoşlanmayan, kontrolde olmak isteyen, yeri geldiğinde gerçekleri istediği gibi çarpıtmayı da bilen bir medya patronu.

İşinde iyi mi? İş ahlakını bir kenara koyarsak öyle olduğunu itiraf etmem lazım. FOX News’ün medyaya yön veren bir kanal olmasında ve bugünlere gelmesinde payı en çok olan kişilerden. Konu haber olduğunda gözleri parlayan kişilerden. Ama ahlak faktörünü dahil ettiğimizde mevzu biraz karışıyor. Ahlak demişken kapsamı biraz daha genişleteyim. Roger Ailes’in 20 yıl civarı FOX News üzerinden devam ettirdiği ‘iktidarının’ bitmesiyle Harvey Weinstein’in başına gelenlerin arasında paralellik olduğunu söyleyebiliriz. Bir, üç, beş derken kendisi hakkında cinsel taciz, baskı ve mobbing iddialarında bulunanların sayısı 20’yi geçti.

Bazı Önemli Karakterler / Kadro:

  • Brian Lewis (Seth MacFarlane): Ailes’in kanalı kurarken ekibine aldığı ilk kişilerden. PR bölümünün başında. Patronunun beklediği sadakati veren, problemleri çözmekte genellikle başarılı ama Roger’a laf geçirmekte zorlanan bir adam.
  • Beth Tilson Ailes (Sienna Miller): Roger’ın üçüncü eşi. Hikayenin geçtiği New York’ta yerel gazeteler için çalıştığı için medya sektörünün nasıl işlediğinin farkında. Kocasının ve fikirlerinin daimi destekçisi.
  • Rupert Murdoch (Simon McBurney): Dünyanın en büyük medya gruplarından birisi olan News Corp’un başkanı. İş adamı kimliği nedeniyle Ailes’in yayın politikaları zaman zaman kendisini zora sokuyor. Ama asıl önem verdiği başarı ve kazanç olduğundan Roger’a gerekmedikçe pek karışmıyor.
  • Laurie Luhn (Annabelle Wallis): FOX News’ün önde gelen çalışanlarından bir diğeri. Roger’la arası gayet iyi ama bu durum onu gün geçtikçe yıpratmaya başlıyor.
  • Judy Laterza (Aleksa Palladino): Roger’ın uzun dönem yanında görev yapan asistanı. Kurnaz, işini bilen ve sadık denebilecek bir kadın.
  • Gretchen Carlson (Naomi Watts): 1989 Miss America birincisi, ama kariyerini haber sunucusu ve muhabir olarak devam ettirmiş. 2005’te CBS’ten transfer ediliyor ve kanalın ağır toplarından birisi haline geliyor. Domino taşlarını yerinden oynatan kadın.

  • Bill Shine (Josh Stamberg): FOX News’ün haber yapımcılarından ve üst düzey görevlilerinden.
  • Lachlan Murdoch (Barry Watson): Rupert Murdoch’un büyük oğlu. News Corp’la ve haliyle FOX News’la ilgilenen ‘varis’ daha çok o olduğundan zaman zaman kaçınılmaz şekilde Roger’la karşı karşıya geliyorlar. Birbirlerinden hoşlanmıyorlar.
  • Casey Close (Josh Charles): Gretchen Carlson’ın eşi. Eskinin profesyonel beyzbol oyuncusu, şimdilerde menajerlik yapıyor. Eşine Ailes konusunda akıl veren ve destek olan bir koca.
  • Joe Lindsley (Emory Cohen): 2009’da Roger tarafından işe alınan bir gazeteci. Ailes ailesinin yakın dostu ve Roger’ın çırağı olma yolunda ilerliyor.
  • Sean Hannity (Patch Darragh): Kanalın kurulmasıyla birlikte işe alınan ekran yüzlerinden. Ailes gibi Cumhuriyetçi olan ve benzer şekilde kendini sakınmayan Hannity kanalın yıldız haber sunucularından birisi.

Not: Dizideki bazı karakterlerin gerçek hayatla karşılaştırmalarını “diğer sayfada” bulabilirsiniz.

Not 2: Roger Ailes hakkında bir de film hazırlanıyor. Jay Roach’un yönettiği henüz ismi belli olmayan filmi Charles Randolph yazdı. Ailes’i John Lithgow canlandırdı. Kadroda bulunan diğer bazı isimler şöyle:

Margot Robbie, Charlize Theron, Nicole Kidman, Allison Janney, Connie Britton, Kate McKinnon, Ashley Greene, Nazanin Boniadi, Malcolm McDowell, Mark Duplass, Andy Buckley ve Brigette Lundy-Paine.

Not 3: Dizinin uyarlandığı kitabın yazarı Gabriel Sherman, “2012” isimli 5. bölümde karakter olarak yer alıyor. Fran Kranz canlandırıyor.

Roger Ailes’i, kişisel duruşunu ve FOX News’ü dışarıdan ve oturduğum yerden takip ettiğim kadarıyla biliyorum. Zıt taraflarda olduğumuzu itiraf etmem lazım, benim için fazlalar. Çıkan skandalı ve sonrasında yaşananları ise genel haliyle takip etmiştim. Dolayısıyla hikaye hakkında belli bir bilgiyle ve bir miktar önyargıyla dizinin başına oturdum aslında.

Sezonun geneli benim için adama, yaptıklarına ve işleyen sisteme sinir olmakla geçti. Ama bu durumun bana özel olmadığını ve yaşananlardan dolayı otomatik olarak geldiği düşüncesindeyim. A.B.D.’deki eğlence ve medya dünyasının göz önündeki tarafı demokratik ağırlıklıdır, muhafazakar olan ve bunu Ailes/FOX News derecesinde kullanan örnek sayısı da pek yok. Bu nedenle tabiri caizse “diğer” tarafta neler olduğunu, düşünce sistemini, medyanın işleyişini gözler önüne seren bir yapım var elimizde.

Zaman atlamasıyla belli yıllara ve önemli olaylara odaklanıldığından bazı şeylerin çabuk geçildiğini düşündüğüm oldu. Mini dizi olarak değil de normal bir drama olarak iki-üç sezonluk da anlatılabilirmiş. Kanalın önde gelen ekran yüzlerini daha fazla içine alan bir hikaye olsaydı diye düşündüğüm zamanlar da oldu. Ama Gretchen Carlson dışındakileri illa ki dahil etmeye gerek yoktu gerçi, bu dizide öyle bir durum var.

Sezona genel olarak baktığımda Brian, Laurie ve Gretchen karakterlerini daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Mansiyon ödülü de Judy Laterza’nın ve Casey Close’un olsun. Russel Crowe, suratında bir kilo makyaj olmasına rağmen rolünün hakkını gayet vermiş. Vakti geldiğinde dizi hatırlanır da ödüllerde adaylık alır mı bilmiyorum ama Annabelle Wallis, Russel Crowe ve Naomi Watts üçlüsüne itiraz etmem herhalde.

Final bölümünde yaşanmış tarihin bizi ulaştırdığı noktaya varıyoruz. Zaten mini dizi olduğu için ucu kapalı şekilde veda ediyoruz. Geldiğimiz noktadan memnun olduğumu söyleyebilirim. Showtime’a da ayrıyetten teşekkürler.

The Loudest Voice böyle bir dizi işte. İyi seyirler.