The Pale Horse | Ölüm Büyüsü | Tanıtım
4 yorum aytackara 19 Şubat 2020 08:34
Agatha Christie uyarlamalarını ekrana getirmeye devam eden BBC One’ın yeni dizisi “The Pale Horse” oldu. İki bölümden oluşan mini dizi 9-16 Şubat’ta ekrana gelerek yayın hayatını tamamladı.
Diziyi BBC için Christie romanlarını uyarlayan Sarah Phelps kaleme aldı, Leonora Lonsdale yönetti. Uyarlama, 1961’de piyasaya çıkan Christie romanı Ölüm Büyüsü‘ne dayanıyor. Kadrosunda Rufus Sewell, Kaya Scodelario, Sheila Atim, Madeleine Bowyer, Georgina Campbell, Henry Lloyd-Hughes, Bertie Carvel, Sean Pertwee ve Sarah Woodward gibi isimler yer alıyor.
Konu:
Thomasina Tuckerton isminde genç bir kadın şüphe çekmeyen bir şekilde hayatını kaybeder ve ayakkabısında gizli bir liste olduğunu anlaşılır. Listedeki isimlerin bazıları çeşitli tarihlerde doğal şekilde ölmüş kişilerin isimleridir. Peki, gerçekten de öyle midir? Müfettiş Lejeune, listeyi bulduktan sonra araştırmaya başlar ve araştırması onu ilk olarak listenin hayattaki isimlerinden Mark Eastbrook’a götürür. Ancak Mark durumdan bihaberdir.
Listedeki isimlerden Zachariah Osborne, bu doğal görünümlü ölümlerin arkasında “Pale Horse” adı altında kara büyü yapan bir büyücü örgütünün olduğunu iddia etmektedir. Ancak Mark, büyüye inanmayan birisi olarak gerçekte neler olduğunu öğrenmek için kendi araştırmasını başlatır. Bu da onu karanlık bir maceranın içine sürükler. Üstelik bir süre önce karısını kaybetmesinin izlerini de hala taşımaktadır.
Tırıvırı Bilgi 1: The Pale Horse, Mahşerin Dört Atlısı’ndaki atlardan soluk renkli atı temsil etmektedir. Bazı akademisyenlere göre beyaz at ve binicisi İsa’yı, kızıl at ve binicisi kan ve savaşı, siyah at ve binicisi kıtlığı, soluk renkli at ve binicisi ise salgın hastalıkları ve ölümü sembolize eder.
Tırıvırı Bilgi 2: Agatha Christie’nin romanında bulunan yardımcı karakterlerden Rhoda ve Despard 1936 yılında yazmış olduğu Briç Masasında Cinayet romanından alınmıştır. Dizi versiyonunda bu ikili yok.
Ayrıca Agatha Christie’nin zaman zaman kullandığı karakterlerden polisiye romanı yazarı Ariadne Oliver da romanda olmasına rağmen dizide yoktur. Oliver da Poirot romanlarından olan Briç Masasında Cinayet romanında yer almıştır.
Tırıvırı Bilgi 3: Roman, daha önce Miss Marple hikayesiymiş gibi uyarlandı ve Agatha Christie’s Marple dizisinin beşinci sezon birinci bölümü olarak ekrana geldi. Ayrıca 1997’de televizyon filmi olarak uyarlandı ve yine ITV’de yayınlandı.
Tırıvırı Bilgi 4: Romanda ölüm döşeğindeki yaşlı bir kadın Rahip Gorman’a itirafta bulunur ve bir isim listesi verir. Ancak rahip bu listeyi polise iletmeye fırsat bulamadan öldürülür. Liste de onun ayakkabısında bulunur. Dizi, bu kısmı atlayarak Tuckerton’a odaklanıyor. Bu daha başlangıç tabii… Roman birinci ağızdan anlatım yapan bir eser ve Mark’ın ağzından olanları öğreniyoruz.
BBC’nin Agatha Christie dizileri ekrana geldikçe izliyorum. Bunu da elbette atlamadan izledim, hepi topu iki bölümlük dizi zaten.
Sarah Phelps’in Christie romanlarını uyarlarken gösterdiği performanstan genel olarak memnunum. Ama hazırlarken gözüne güzel görünmeyen şeyleri çok kolay harcadığını düşündüğüm zamanlar oluyor haliyle. Bu durum bazen sorun değilken ve hatta daha iyiye varırken bazense insanın gözüne batıyor. Ordeal By Innocence uyarlaması katili farklı olsa bile memnun kaldığım bir uyarlama oldu. Öte yandan The ABC Murders Poirot hikayesi olmasına rağmen beklendiği ölçüde değildi.
The Pale Horse ise bu ikisinin ortası gibi olmuş. Romanı okuyalı neredeyse 15 sene olacak, o nedenle detaylı hatırlamıyorum tabii. Ama hiç değilse üç bölüme uzayan ve romana temel özellikleriyle daha sadık bir uyarlama görmek istediğimi inkar edemem. Ariadne Oliver karakterini görmek ilginç olabilirdi mesela. Finalinde romandaki katile sadık kaldılar, bu da istediğim bir şeydi. Ama (pek de itiraz etmek istemesem bile) aslında o kadar da memnun kaldığım biçimde bitmedi. Aceleye gelmiş hissi var üstümde. Romandan belli ölçüde sapmalarının etkisi de var tabii. Dolayısıyla belki de başka izleyenler memnun kalırlar.
Dizinin kadrosu karakterlerine oturmuş denebilecek insanlardan oluşuyor. En azından göze batmıyorlar. Kaya Scodelario’yu olduğundan biraz daha fazla izlemek isterdim ama karakterinin gerektirdiği ölçüde görünen isimlerden birisi de o. İki bölüm sürmesinin de etkisiyle Mark Eastbrook haricindeki karakterlerin üstünde pek durmuyorlar zaten. Gerek var mı o da tartışılır. Hikayenin hızlı ilerlediğini iddia edemem fakat temposu benim için yeterliydi.
The Pale Horse genel haliyle böyle işte. İyi seyirler.
Fesat Mukayese (BBC): And Then There Were None, Ordeal By Innocence, Witness For the Prosecution, The Pale Horse, Partners in Crime, The ABC Murders.
Not: Sıradaki BBC uyarlaması Death Comes as the End (Sonunda Ölüm Geldi) olarak açıklandı.
yorumlar
Man in the High Castle’ın 4.sezonda bitmesi iyi oldu, bu sayede Rufus Sewell’ı daha farklı dizilerde izleyebiliyoruz. Kendisini geç tanıdım ama hangi diziye geçerse takip edeceğim isimlerden biri oldu.
İlk bölüm güzel geçti, başlarda neler oluyor diye sorguladım biraz ama sonradan anlaşılmaya başladı çoğu şey. Gerilim açısından fena iş çıkarmamışlar, özellikle
Rufus Sewell’in yeteneğini daha iyi sergileyebileceği bir bölüm olmuş. Kitabı okumadığım için de hikayeyi sevdim,beklentim sıfırdı.
Dizinin benim için en büyük artısı 2 bölüm olması. Film beklentisine sokmadılar, o sayede 2 bölümlük dizi diye hemen bitirdim. BBC’nin diğer Agatha Christie dizilerine hiç başlamamıştım, sırayla onları da bitirmeyi düşünüyorum.
S01E01
Bodoslama bir şekilde başladı ve o şekilde de devam etti. İçine alamadı beni bir türlü. Ne hikayesiyle ne de karakterleriyle. Boş beleş bir 58 dakikaydı bana göre.
Agatha Christie uyarlaması dizilere And Then There Were None kalitesiyle başlayınca sonrasında izlediğiniz dizilerin de ona yakın bir kalitede olmasını istiyorsunuz en azından. Ordeal by Innocence, güzel bir dizi olmuştu bu açıdan baktığımızda. The ABC Murders ve bu dizi ise tamamen çöptü. The Witness for the Prosecution’dan umudum olmadığı için onu pas geçip Partners in Crime’a şans vereceğim bir de az sonra. Hayırlısı olsun bakalım.
Blulu‘ya gelmiş.