Life in Squares — Tanıtım
4 yorum aytackara 31 Ağustos 2015 09:14
“Kareler içinde yaşadılar, daireler içinde boyaladılar, üçgenler içinde sevdiler.”
Ünlü şair ve eleştirmen Dorothy Parker, Bloomsbury Grubu’nu tanımlarken bu cümleyi kullanmıştır. Bloomsbury Grubu, ismini Londra’daki aynı isimli bölgeden alan entellektüel bir grubun genel adı. Grup üyeleri olarak dönemin bazı ünlü yazar, ressam veya eleştirmenlerini bulunduran, ekonomist veya gazeteci de barındıran bir oluşum. Bahsettiğim dönem de 1905’ten 1940’ların başına kadar uzanıyor.
İşte BBC Two kanalı da geçtiğimiz Ağustos ayında bu gruba dair bir diziyi izleyicilerinin karşısına çıkardı. Bahsi geçen dizi, yani Life in Squares üç bölüm ve bölümleri 50-55 dakika civarı süren bir mini dizi. Nasıl bir dizi olduğuna gelirsek:
Konusundan ve tarzından girişi yapalım:
> Diziyle ilgili öncelikli bilinmesi gereken nokta zaman atlamaları. Çünkü bahsi geçen Bloomsbury Grubu’nun bir araya gelmeye başladığı 1905’ten giriyoruz, finalde 1942’nin kapısından çıkıyoruz. Bunu da üç bölüm içinde yaptığımızdan dolayı karakterlerin gençlik halinden orta yaşı geçkin haline kadar ilerliyoruz elbette. Bu yüzden de dizideki ana karakterlerin orta yaş haline geçerken oyuncu değişikliğine gidiliyor.
> Bloomsbury deyip duruyorum da bahsi geçen grup -Wikipedia’nın yalancısıyım- sıklıkla Perşembe veya Cuma günleri sohbet amaçlı bir araya gelerek sanatsal tartışmalarda bulunan, gündemi değerlendiren bir topluluk. Tabii dışarıdaki hayatta gruptakilerin yaptığı çalışmalara ve çıkardıkları işlere yardım etmeleri, destek çıkmaları da cabası. Bir de özel hayat karmaşası var ama o daha sonra.
> Bir diğer nokta ise dizi her ne kadar Bloomsbury’ye dair olsa da esasında hikayeyi üç karakteri merkezine oturtarak işlemesi: Vanessa Bell, Duncan Grant, Virginia Woolf.
* Vanessa Bell: İşini oldukça seven bir ressam. Tarihte evlilikten gelen soyadı Bell ile bilinse de biz onunla ilk kez Vanessa Stephen olarak tanışacağız.
Vanessa, Thoby, Virginia, Adrian. Dizinin hikayesi başladığında Stephen Kardeşler’i babalarını kaybedişlerinin kısa bir süre sonrasında buluyoruz. Anneleri çok daha öncesinde öldüğünden birbirlerine kalmış durumdalar. Bahsi geçen grubu bir şekilde toplayarak zaman zaman yaptıkları Perşembe-Cuma toplantılarını ilk başlatanlar ise Thoby ve Vanessa. Kardeşler arası ilişkisi en iyi olan Vanessa ile Virginia. Bu arada Adrian da eşcinsel biri.
Vanessa için hikayenin en merkez karakteri olduğunu söyleyebiliriz. Evliliği, çocuk sahibi oluşu, çalışmaları dizide göreceğimiz detaylardan sadece birazı. Gruptaki kişilerin birçoğuyla bir şekilde bağlantılı ama neresinden girsem elimde kalacağı için dahası diziye kalsın.
* Virginia Woolf: Ünlü yazarın ta kendisi. Woolf da onun evlilik soyadı, kendisiyle ilk olarak Virginia Stephen olarak tanışacağız.
İlk başlarda evlilik fikrine oldukça soğuk ve feminist fikirlere yatkın olan Virginia, bu açıdan kardeşi Vanessa’yı da kaybetmek istemiyor. Onun da evliliğini ve kitaplarını yazmaya başlayışını izleyeceğiz. Ayrıca psikolojik açıdan kendisini bazen etkileyen bazı sorunları dizinin önemli etmenlerinden.
* Duncan Grant: Duncan da Vanessa gibi ressam. Bazen ilham sorunu yaşasa da yaptı mı güzel yapan türden biri. Ayrıca cinsel kimliğini saklamayan bir eşcinsel. Duygusal olduğu söylenebilir ama aynı zamanda gönlü çabuk başkasına uçan da biri. Vanessa ile iyi bir dostlukları var. Vanessa’dan sonra dizinin en hakkında ne desem elimde kalır karakteri kendisi.
Bloomsbury’nin diğer ‘asıl’ üyeleri arasında Clive Bell, Leonard Woolf, E.M. Forster, Roger Fry, John Maynard Keynes, Lytton Strachey ve Desmond MacCarthy de bulunuyorlar.
* ‘Üçgenler içinde sevdiler’
Yukarıda özel hayat demiştim, sıra ona geldi. Bu konu aslına bakarsanız takibi zevkli ve bir o kadar da çetrefilli bir konu. Ama dizi sadece sanatsal tarafı ağır bir dizi olmadığından uğramayınca da olmuyor işte. ‘Olabildiğince’ genel gidersem:
Asıl veya sonradan eklenen birkaç Bloomsbury üyesi arasında biseksüel bir yaşam tarzı hakim, buradan girebiliriz mesela. Gruba giriş kuralı filan da değil, kişilerin kendi hayatlarını yaşayışları bu şekilde. Evli olmak onlar için aldatma konusunda sorun değil. Aşığı olan mevcut, hatta aynı anda hem eşinin hem de kendisinin olan var. Çünkü bu demek ki o çift arasında ‘açık evlilik’ dediğimiz kavram yaşanıyor.
Akrabalar arası ilişki? Var, o da mevcut. İki eski sevgilisi birbiriyle sevgili olan da var; kardeşinin eski sevgilisine aşık olup yatağa giren de var. Hatta öz kızı eski erkek arkadaşıyla evlenen adam bile var. Bu dediklerim bilgi açısından fazla görünebilir ama karakterlerin kim olduğunu bilmedikten sonra dert bir konu değil. Sonuçta 37 yıllık bir süreçten de bahsediyoruz.
Özel hayat kısmına tam gireyim diyordum, galiba oldu.
> Bloomsbury Grubu resmi bir gruptan ziyade bir çeşit dost meclisi olduğundan dolayı dağılması da resmi bir şekilde olmamış. Yıllar geçtikçe gelen ‘çeşitli nedenlere’ dayalı ölümlerden ve savaş gibi diğer ‘bazı’ nedenlerden dolayı dostlar arası bağlantı kopmaya başladı demek daha doğru olur sanırım.Dizinin tarzı, şekli, hali vakti vs.si bu şekilde yani… Nasılına gelecek olursak:
Genel olarak gayet beğendiğimi söyleyebilirim. Özellikle de Vanessa ve Duncan karakterleri dizi boyunca yaşadıklarıyla grupta favorim oldular. Grup üyeleri arasındaki sanatsal konuşmalar bazen dikkatimi dağıtsa da rahatsız edici değillerdi. Oyunculuklar oldukça yerindeydi; yaşlanmaya başlayan genç oyunculardan orta yaşlı kadroya geçince bir an afallansa bile çabuk alışılıyor.
3 bölüme yayılan zaman atlamalarını ve karakterlerin değişimini izlemek ise bir noktadan sonra eğlenceli olmaya bile başladı. Ama kuşkusuz karakterler arası ‘karmaşık’ ilişkilerin çok iyi sürüklediğini itiraf etmem gerek. Özellikle dizinin ortasında olanlarla birlikte dizi boyunca kendimi meraktan birkaç kere Wikipedia’da dolanırken bulduğum doğrudur. Dönem dizisi havası alır mısınız bilmiyorum ama Life in Squares İngiliz dizisi olduğunu hissettiren bir yapım olmuş.
Mini dizi olduğundan dolayı karakterler için açıkta kalmayan bir son da var elimizde zaten. Velhasıl, bir yerinden ilginizi çektiyse en azından denemeniz için tavsiye edebilirim. İyi seyirler efendim…
yorumlar
Vallahi bayıldım Hem tanıtıma hem diziye. Sadece isminin bir yerlerde geçtiğini gördüm ama nedir/ne değildir içerik olarak hiç bilgim yoktu. Yazıda Virginia Woolf’u görünce zaten atlardım da genel olarak da konu ilgimi çekti. Hem de mini olunca kesinkes listemde. (Gerçi bu yaz hemen hiçbir şeyi takip edemeyince o liste öyle bir kabardı ki nereye sıkıştırırım bilemem ama… :roll: )
Eline sağlık @aytackara. Harika bir tanıtım olmuş.
Aytaçkaranın bu güzel sevimli ve içten tanıtım yazısı için sanırım diziyide izlemek şart oldu.
Teşekkür ederim, umarım beğenirsiniz.
Bu diziyi bir şekilde sistemimden ‘artık’ atmam gerekiyordu, en güzeli de böyle oldu sanıyorum. Özel hayat kısmını olabildiğince yazınca üstüme bir rahatlama çöktü resmen :razz: :twisted: İyi ki izlemişim dedirten İngiliz dizilerine bayılıyorum ya.
tanıtım müthiş olmuş, ellerinize sağlık.