Showtime‘ın 4 Ekim’de 2. sezonu başlayacak draması The Affair‘ı yakından tanıyalım.
KÜNYE
Tür: Drama, Psikolojik, Gizem
Mutfaktakiler: Hagai Levi, Sarah Treem
Sezon – Bölüm Sayısı: 1 sezon, 10 bölüm
Durumu: 2. sezon 4 Ekim 2015’te başlayacak.
Süre: 52-60 dk.
Kanal: Showtime
GİRİZGAH
Öncelikle dizide olayların tek bir pencereden yansıtılmayıp erkek ve kadın ana karakterlerin bakış açılarından farklı olarak ayrıntılı bir şekilde yansıtıldığını, dizideki geçmişte yaşanmış olayların kadın ve erkek karakterlerin anlatımları doğrultusunda izleyiciye aktarıldığını ve bu 2 farklı anlatımda ana olaylarda tutarlılık olmakla beraber bu ana olaylara giden yolda yaşanmış ayrıntılarda bolca farklılık hatta zıtlıklar görülebildiğini belirtmek isterim. Bu da bu diziyi özel kılan şey aslında: objektif değil de subjektif olması. Bu subjektiflik de izleyiciye ne mi kazandırıyor? Anlatılan 2 farklı olay akışını harmanlayan izleyici kendi subjektif bakışını da çorbaya ilave ederek kendine ait 3. bir olay akışı biçimlendirebiliyor. Bu da diziyi daha fazla sahiplenmesine vesile oluyor izleyicinin.
Son olarak belirtmek isterim ki karakter tanıtımları sırasında da yukarıda belirtilen sebeplerle biraz subjektif olabileceğimi(zaten olunması da gerektiğini) belirtmek isterim.
KONU
The Affair; çoğunlukla Long Island’daki Montauk adlı küçük bir sahil kasabasında geçiyor, ara ara da Brooklyn’e götürüyor bizi. Dizinin temelinde evli iki çift bulunuyor. Erkek kahramanımız Noah, Helen ile evli ve 4 çocuk babası. Kadın kahramanımız Alison ise Cole ile evli ve 2 yıl önce çocuklarını toprağa vermek zorunda kalmışlar. Noah , Brooklyn’de devlet okulunda çalışan bir öğretmen ve tek kitabı basılan bir yazar; eşi Helen’in ise hediyelik eşya dükkanı var. Alison, kasabanın yegane restoranında garsonluk yapıyor; eşi Cole ise bir çiftçi. Brooklyn’de yaşayan 4 çocuklu Noah-Helen Solloway ailesi yaz tatilini geçirmek üzere her sene olduğu gibi Helen’in ünlü bir yazar olan babasının Montauk Kasabası’nda bulunan evine geliyorlar. Noah, Alison ile ilk kez ailesiyle bir şeyler yemeğe geldiği sırada Alison’ın garsonluk yaptığı restoranda karşılaşıyor. İkili arasındaki ilk çekim orada başlıyor. Helen ile güvenli bir evliliğin içinde tutkusunu kaybeden Noah ve Cole ile kaybettikleri çocuklarının getirdiği psikolojik yıkım nedeniyle pek de iyi gitmeyen bir evliliği olan Alison arasında da yasak bir ilişki başlaması da haliyle kaçınılmaz oluyor zaten. Bunlar dizinin geçmiş zaman kısmı. Bir de şimdiki zaman kısmı var. O kısım Noah ve Alison’ın bir dedektife ifade vermesiyle ilerlemekte. Henüz kimin, nasıl öldüğünü bilmiyoruz ama ortada bir ceset olduğunda hemfikiriz. Cinayet mi yoksa kaza mı? Orası da şu an için karanlıkta.
KARAKTERLER VE OYUNCULAR
Noah Solloway (Dominic West): Helen ile evli, 4 çocuk babası. Brooklyn’de devlet okulunda öğretmen ve bir yazar. Bir kriz filan patlak vermediği sürece çocuklarıyla ilgilenmekten aciz. Evliliğine karşı tutkusunu kaybetmiş mutsuz bir adam. Ona göre tutkulu olduğu şeyler ise: öğretmek, bir gün herkesin takdir edeceği bir roman yazabilmek ve yüzmek. Başarısızlığında ve hatalarında asla suçu kendinde aramayan, suçu hep başkalarına atan biri. Son derece bencil, başkasının ne düşündüğünü ve hissettiğini önemsemeyen bir adam. Karakteri The Awakening, Centurion, 300 gibi popüler filmlerde yan rollerde izleme fırsatı yakaladığımız, dizi severlerin ise The Wire‘dan hatırlayabileceği Dominic West canlandırıyor.
Alison Bailey (Ruth Wilson): Cole ile evli. Garsonluk yapıyor. 2 sene önce çocuğu ölmüş, bu olayı hala atlatamamış, evliliğinde bu psikolojik yıkımdan kaynaklı problemleri olan bir kadın. Psikolojik gitgelleri olan, ruhsal açıdan pek de sağlıklı olduğu söylenemeyecek biri. Mutsuzluk ve keder girdabının içinde hapsolmuş, bu hapisten kendisini uzaklaştırabileceğine inandığı her şeye pek düşünmeden balıklama atlayabilecek zayıflıkta biri. Annesi ile problemleri nedeniyle aile kavramına pek inancı olmasa da yine de kocasının ailesi ile oldukça yakın. Karakteri The Lone Ranger filminde yan rolde izlediğimiz, dizi severlerin The Prisoner ve Luther‘den hatırlayabileceği Ruth Wilson canlandırıyor.
Helen Solloway (Maura Tierney): Noah ile evli, 4 çocuk annesi. Brooklyn’de bir hediyelik eşya dükkanı var. Babası Bruce Butler(John Duman) ünlü ve zengin bir yazar. Eşini ve çocuklarını çok seven bir kadın. Duygusal, barışçıl ve affedici biri. Karakteri Liar Liar, Oxygen gibi ünlü filmler ve ER dizisinden hatırlayabileceğiniz Maura Tierney canlandırıyor.
Cole Lockhart (Joshua Jackson): Alison ile evli. Erkek kardeşleriyle birlikte aile çiftliğinde çalışıyor. Çocuğunu kaybetmek onu da üzse de durumu Alison’dan daha iyi idare ediyor. Alison’ı, ailesini ve aile yadigarı çiftliği çok seviyor ve sevdiği şeyleri kaybetmemek adına mücadele veriyor. Karakteri Fringe ve Dawson’s Creek gibi popüler dizilerle büyük hayran kitlesi kazanan Joshua Jackson canlandırıyor.
Oscar Hodges (Darren Goldstein): (Tanıtımı okurken çoğu kişi ne gerek vardı diye düşünecek olsa da dizinin olmazsa olmaz bir karakteri olarak gördüğüm için Oscar’ı da kısaca tanıtayım istedim.) Oscar, kasabanın yegane restoranının sahibi, Alison’ın da patronu doğal olarak. Lisedeyken Alison ile sevgiliymiş. Hala da ona aşık. Onu Cole’a kaybetmenin hala gurur kırıklığını yaşadığı belli oluyor her halinden. İlk sezonda Alison ile nasıl ayrıldıklarını öğrenme fırsatı bulamadık; umarım 2. sezonda bizi aydınlatır dizinin yazarları. Cole ve ailesi ile de araları iş meseleleri yüzünden gergin Oscar’ın. Alison ve Noah’nın anlatımlarıyla kötü bir insan olarak gösterilen Oscar bence aslında o kadar da kötü biri değil. Sadece üzgün bir aşık. Karakteri Damages ve American Odyssey gibi dizilerde de konuk oyuncu olarak yer alan Darren Goldstein canlandırıyor.
Dizide ayrıca Cole’un erkek kardeşi Scotty rolünde Arrow‘dan hatırlayabileceğiniz Colin Donnell de yer alıyor.
YAZARIN NOTU
Diziyi bana çekici kılan en büyük özellik tabii ki Alison ve Noah’nın aynı olayları farklı ayrıntılarla anlatması. Bu anlatımlarda ikilinin karakteristik yapıları, birbirlerine olan davranışları ve söylemleri, olay anında giydikleri kıyafetler ve nasıl göründükleri vb. şeylerin farklı şekilde aksettirilmesi ilgiyi sürekli tetikte tutan bir olay. Benim gibi olaydan daha çok ayrıntılara değer veren biriyseniz bu dizi bu açıdan tam size göre. The Affair, her ne kadar “yasak aşk” gibi bir çok defa işlenmiş bir konu üzerinden yola çıksa da konunun işlenişinin ve bakış açısının farklı olması diziyi bir hayli çekici kılıyor. Olayları bir erkeğin ve bir kadının gözünden sırayla izliyor oluşumuz da güzel bir farklılık. 2. sezon için temennim ise anlatımların sadece Noah ve Alison ile sınırlı kalmayıp; Cole ve Helen’a da sıçraması. Hikayeye onların bakış açısından da bakabilmeyi 1-2 bölümlüğüne de olsa isterdim açıkçası. Ayrıca dedektif ve soruşturma özelliği ile de bir gizem yaratıyor ve sezon finalinde ne olacağına dair de bolca tahmin yürüttürüyor dizi.
Ruth Wilson‘ın oyunculuğunun da çok iyi olduğunu belirtmek isterim. Özellikle ilk 3 bölümde başarıyla 2 apayrı karakteri canlandırıyor adeta.
Bu kadar övgü tamam. Biraz da eleştiri şart! Dizinin en büyük handikapı ise olayları Noah ve Alison’ın anlatımından takip etmemiz nedeniyle iki karakterden en az birinin her sahnede yer almaları şart. Yani dizideki diğer karakterlerin Noah veya Alison’ın yanlarında olmadığı zamanlarda neler yaşadıklarını izleyemiyoruz. Bu da bi hayli kısıtlayıcı, sinir bozucu, 2. sezonda bir şekilde çözülmesi gereken bir problem. Bence bir başka yergi de Joshua Jackson‘a gelmeli. Elinde güzelce şekillendirilebilecek bir rol olmasına rağmen yeterli bir performans sergileyememiş bence Joshua. Dediğim gibi yazar 2. sezonda diziyi 1-2 bölümde Noah ve Alison’un boyunduruğundan kurtararak Joshua ve Maura’ya da bir fırsat tanırsa daha da iyi olacaktır bence.
İçinde çok fazla detay, bir tutam gizem ve iyi oyunculuklar barındıran The Affair’i drama seviyorsanız muhakkak izlemenizi öneriyor ve ‘4 Ekim’e az kaldı, hala ilk sezonu izlemediyseniz acele edin!’ diyorum.
1. Sezon Fragmanı
2. Sezon Fragmanı
yorumlar
Benim için ortak noktaları; yaratılan başarılı atmosfer ile izleyiciyi tamamen içine çeken, kalıplaşmıştan uzak, artıları ile eksileri ile tamamen ete kemiğe bürünmüş karakterleriyle dibine kadar bağ kurdurup empati yaptırabilen dramalar oluşları.
Jennifer Esposito’yu Noah’nın kız kardeşi Nina rolünde ilki sezon açılışı bölümünde olmak üzere en az dört bölümde izleme fırsatı yakalayacakmışız bu sezon.
Güzel bir haber oldu bu. Epey sevmiştim geçen sezon yer aldığı kısıtlı süre zarfında karakteri. Bu sezon daha çok ekranda görünür inşallah.
Özledim lan!
Çocuk da kocaman olmuş valla! Noah’ın tip de Van Damme’a kaymış biraz görmeyeli! 
https://www.youtube.com/watch?v=Eof5D3noPZE&feature=youtu.be
https://www.youtube.com/watch?v=tA3siSVDZb4
Öyle ayılıp bayılınacak bir tarafı yoktu ama güzel başladı yani.
55 dakika, tek part, Noah.
‘
ne/neler oldu?’ sorusuna odaklanacağız bu sezon arka planda muhtemelen.
*Noah’nın Helen’a olan öküzvari tavırları uyuz etti. Onun dışında bir falsosu yoktu.
*Fransız hocayı sevdim, Parenthood’dan Sarah Ramos’un karakterini sevmedim.
Pazartesi günü vizelerim başladığı için bu bölümün erken düşmesi benim işime geldi. Güzel bölümdü, özlemişim diziyi. Gerçi daha çok özlemediğimi gördüm ama olsun.
3×01
gidip de biriyle beraber olduktan sonra ertesi gün onunla evlenmek istediğimi söylemezsem davalık olurum.
ahahahah bizim gündemimizle benzerliğine güldüm. neyse ki dizide reşit insanlardan bahsediliyor. rıza, tecavüz muhabbeti falan sanki önceden izlediğim şeyleri tekrar izliyormuşum gibi hissettim. şaka gibi ülke gündemimiz sağ olsun.
dizi sıkıcı başladı. bunun en büyük nedeni zaten üzerinden uzun zaman geçmiş ve diziden uzaklaşmışken en sevmediğim karakterle açılışı yapmış olmaları. ki dizinin anlatacaklarını merak etmediğimi fark ettim bölümü izlerken. noah 3 yıl naptı, şimdi napacak merak etmiyorum. ilk 2 sezon kendi içinde bütündü merak unsuru sağlamdı anlatış tarzıyla güzel izletti ama resmen o hikayeye final yaptılar. sanki başka bir dizi izliyormuşum gibiydi. ikinci bölümle daha da emin olurum şimdilik konuşmak için erken.
İkinci bölüm de erkenden nete verilmiş.
3×01 üzerine:
Noah Solloway beyi özlememişim ama The Affair’i özlemişim. Normal bir başlangıç yapmış, hayırlı olsun.
3×01’de OJ Simpson ispiyonu da yedim ya
Olayın sonucunu bilmiyordum ben, izlerim diye de kenarda duruyor daha. Neyse, önemli olan sonuç değil gidişattır inşallah diye kendimi avutayım ben 
eee öyle zaten merak etme. yoksa amerikalılar nasıl izlesin diziyi çoğu biliyordur.
@desperate Houseboy Ohooo, neler neler.
Yani, doğru aslında. Yine de bilmesem iyiydi de @ozgun14 dediğini okuyunca ne saçma düşünmüşüm dedim.
3×01 bana o kadar sıkıcı gelmedi bu arada. Yeni bir-iki tiple falan iyi geçti sanki. Ayrıca aytackara’nın dediğinden: “Noah Solloway beyi özlememişim ama The Affair’i özlemişim.”
S03E02
Helen, bildiğimiz gibi. O kendinden depresif, umutsuz mekanik mutsuz halleri ile hem kendisinin hem de çevresindekilerin canını sıkmaya devam ediyor. Onun partlarını, sıkıcı ve mutsuz hayatını izlemeyi sevmiyorum.
Alison da bildiğimiz gibi aslında. Hala bir sapı kırılmış bozuk bir teraziye sahip ve pek düşünmeden hareket ediyor. Ve kendi yarattığı buhranın içinde debeleniyor. Lakin onun partını izlemek büyük keyifti çoğu zaman olduğu gibi yine elbette.
Adamım Oscar’ı görmek güzeldi. Geçen sezon sevdiğim bir karakter olan Luisa için aynı şeyi söyleyemeyeceğim ama. Hem tavır hem de görünüş açısından itici geldi bana.
Bu arada bölümde Brendan Fraser varmış, benim sonda yazılar geçerken haberim oldu. ‘Nerde çıktı lan şimdi bu karşımıza?’ diye düşününce ‘Oydu galiba!’ dedim ve hemen geri sardım. Normal akışta hiç fark etmemişim valla. Fark etmemekte de haklıyım aslında. Rol, figüranlık bir roldü. (Bu bölüm için konuşuyorum.) Kendisi de görmeyeli fena çökmüş maşallah. Çöküş ki ne çöküş!
Açılış bölümünün bir tık üstündeydi sanki.
Noah partı da diğer part da güzeldi bence. IMDB’deki 6.1’lik bölüm puanı epey garip geldi bu sebeple bana. Bu bölümde belirli bir kesimin nefret etmesini sağlayacak bir kelime/cümle falan mı kullanıldı acaba diye düşünüyorum ama yok yani olmadı öyle bir şey hatırladığım kadarıyla. Bizdeki Şahan hatersları gibi Brendan Fraser hatersları falan mı var acaba ABD’de?
S03E02’de Luisa’ya biraz sert yaklaşmış olabilirim. Keza bu bölüm bana Alison’dan da Cole’dan da daha sempatik geldi kendisi.
Cole partı güzeldi ama Alison partını o kadar beğendiğimi söyleyemeyeceğim ne yazık ki.
Bu dizide en çok sevdiğim şey aynı olayların farklı karakterlerin bakış açısından yansıtılması. İki farklı karakterin anlatımında insanoğlunun olayları hatırlamak istediği gibi hatırlaması, olaylara bakış açısının anlık algılarını etkilemesi vb. sebeplerle yapılan farklı yorumlamaları izlemesi keyif veriyor. Karakterlerin görünümleri, kıyafet tercihleri, tepkilerinin şiddeti normal bir şekilde farklılık gösterebiliyor hatıralarda. Lakin bu bölümdeki demirlere tırmanma sahnesi ve ata binme sahnesi gibi bu kadar farklı yorumlamaya açık olmayan sahnelerle karşılaşmak sinir bozabiliyor bazen. Bu seviye alakasız yorumlamalardan kaçınsalar çok daha iyi olacak açıkçası.
Haftaya sezonun ilk Noah-Alison bölümü var belli ki. Hadi hayırlısı!
Harika
Olmayacağını tahmin ediyorum ama mümkünse devam edebilirler mi acaba?
Diziyi izlediğimden beri ilk defa Cole’a sinir oldum diyebilirim. Empati bile yaptım ama haklı bulamadım nedense.
İspiyon dışına yazılan yorumlardan anladığım; bölümü izlemeyenin de onları okuyabileceği, tadının kaçmayacağı ve bölümle ilgili yalnızca *genel* bir fikir sahibi olacağıdır, zira bölümü izlemeden buraya gelmesinin sebebi de budur. Bölümü izleyen görüşlerinizi merak ediyorsa zaten ispiyona tıklayıp okuyabilir. @aytackara ‘nın yorumu bu konuda güzel bir örnek oluşturuyor.
Neyse, bölüme gelecek olursak:
Güzel bir bölümdü.
@keremaci: Çok haklisin, ben dikkat ediyorum da bir anlık heyecanla yazdım. İspiyon yediğini düşünen varsa hepsinden özür dilerim.
Çok güzel bir bölüm olmuş. Sezonun en iyi bölümü buydu kesinlikle.
İlk partı izlemek son derece keyifli ve eğlenceliydi. Dizinin ilk sezonuyla hasret giderdim bir nevi bu partı izlerken. Özlemişim bu ikisini bir arada izlemeyi ve adayı elbette.
İkinci part nispeten daha durağan geçse de Noah’nın aile duvarındaki eksik tuğlaları doldurma açısından verimliydi. O hikayeden sonra daha fazla empati yaptım Noah ile ve daha fazla sempati duydum kendisine.
Bu Gunther iyice sinir bozmaya başladı.
Gelelim Alison’a!
Benim bu seviye gevezeliğim tuttuğuna göre yine; The Affair’ın 3. sezonu benim için bu bölümle start aldı gerçek manada diyebilirim herhalde.
bayaadır başına oturamadığım 3×03ü bugün izleyeyim dedim de yarısına geldik neredeyse 5 dkda bir kendime bunu niye izlemeye devam ediyorum diye soruyorum. part 2 kısmında da noah yazısını görünce eh tera bea dedim benden bu kadar. güzelim ilk iki sezonun hatrına karakterlerin sonunu görmek için bir ara atlaya atlaya finali görürüm ama bu gereksiz sezona devam edesim gelmiyor artık. kaç bölümdür noah izletiyorlar cezbedici bir sahnesi de yok. 4lünün merkezde olduğu daha dışa kapalı olan ilk iki sezonu bu bol yeni insanlı sezona tercih diyormuşum onu fark ettim. yeni karakterleri sevmedim merak etmiyorum. bu hikaye bu dört karakterin arasındaki gerilimi anlatırken güzeldi keşke bitseydi tadında.
3×06 üzerine:
Bölüm kapanış jeneriği dahil 1 saatlik olduğundan FOX Life da nefes almadan yayınladı. Böyle böyle alıştım valla yatağa çakılı şekilde dizi izlemeye.
Helen olmak zor bir şey olsa gerek.
Noah’ı akıl hastanesine kapatsak da kurtulsak acaba nasıl olur? Dur bakayım, aslında güzel olur.
S03E06
Gayet güzel bir bölüm olmuş. Helen partı, bu sefer Helen’in kendini sorgulamasından ziyade Noah’yı sorgulaması üzerinden ilerlediğinden olsa gerek daha önce izlediğimiz partlarına nazaran çok daha akıcıydı. Gönül rahatlığıyla şu ana kadarki en iyi Helen partıydı diyebilirim.
Noah partı da her zaman olduğu gibi çok güzeldi yine. 
3×07 üzerine:
Helen kısmı tabii ki Noah kısmından daha güzeldi. Ama madem öyle önümüzdeki iki bölüm boyunca da Alison-Cole olsun o zaman.
Düşündüm de Noah kısmında Helen’inkinden farklı olarak neredeyse yeni bir şey olmadı; olan beni ilgilendirmedi; Noah’ın ne düşündüğü ve konulara bakış açısı da zaten umurumda değil. Son sahneyi tenzih ediyorum, Helen kısmında kapatsam da kendi açımdan fark etmezmiş.
Noah kısmını izlerken bir ara ilk bölüm aklıma geldi. Bu adamın tiyneti bozuk sayın seyirciler. Yine aynı şey oldu sanki. Son sahnede biraz rahatsız olduğumu itiraf edebilirim.
Bu sezon ilk kez bir bölümü sıkılarak izledim.
Sezonun en sıkıcı, en berbat bölümüydü.
@keremaci nin da belirttiği gibi yine aynı muhabbetler döndü, değişik bir şey olmadı.
Geçen bölüm hariç Helen partları hep boktan geçiyor zaten Bu bölüm de gelenek bozulmadı.
Helen’in ve an itibariyle artık sakız gibi uzadığını düşündüğüm Noah’nın
hikayesinin de etkisiyle Noah partı da boktan geçti bu bölüm. Kötüydü, cidden kötüydü.
3×08 üzerine:
Benim sevdiğim The Affair böyle bir şey işte. Üstelik beğendiğim şeyler de oluyor.
İkisi de iyiydi ama Cole’un bölümünü biraz daha sevdim.
İşte bu be!
S03E07 ile kıyaslandığında iyiydi ama yine de sezonun pek beğenemediğim bölümlerinden biri oldu ne yazık ki. Ama özellikle şu 2 sahne hoşuma gitti: Alison-Helen ve Oscar-Cole. Dinlemesi keyifli muhabbetler döndü bu 2 sahnede.
Alison ve Cole’un
sahnesinin bir de Alison versiyonunu izleyebilseydik keşke. Bu ikisinin bakış açısından olayların inanılmaz farklı yorumlanabildiği hesaba katıldığında öylesi daha sağlıklı olurdu bana göre.
——————————————————————————————————————–
Bir varmış bir yokmuş. Bir zamanlar Montauk adlı küçük bir sahil kasabasında Malangoz isimli Cole cinsinden beyinden muzdarip bir salyangoz yaşarmış…
Böyle bir tekerleme döndü durdu aklımda Cole partının en başından en sonuna…
Valla bu bölümle bende rahat bir nefes aldım. Güzel bölümdü, işte diziyi asıl taşıyacak taraf bu.
Sezonun en güzel bölümüydü bence.
3 x 09 üzerine:
Helen kısmı süperdi de diğer kısım harbiden de çooook gereksizdi bee.
Ben bu Affair senaristlerinin kafasını anladım, Maura Tierney’i iki kez Emmy’e aday yapıp kazandıramadılar, bu sene kazandırmak istiyorlar bence. Zaten bu sene de alamazsa hiçbir sene alamaz sanırım. Alamazsa belki seneye Noah’ı öldürüp sırf diziyi Helen’e yaparlar

Bakmayın böyle dediğime öyle yapsalar sevinirim
Kötü bir şey söylemek istemiyorum ve zaten ne yazacağımı da tam olarak bilemiyorum.
Bu nasıl bir sezon finaliydi ya? Sezon finallik bölüm müydü bu?
Bölüm atlamadığımdan emin olmama rağmen ilk başta şüpheye düştüm mesela. Bittiğinde de daha önce yayınlayacaklardı da sona mı ötelediler falan diye düşündüm. O derece alakasızdı sanki.
Bölümün kendi içinde kötü olmadığını söyleyebilirim aslında ama biz bunu sezonun ortasında falan izleseydik. Juliette’in kısmı zaten Fransızca ağırlıklı olduğundan ekrana ekstra dikkat etmem gerekti bir de.
E Online’ın “The Affair 3. sezon finali anlaşılan insanların The Affair’i aslında niye sevdiğini unutmuş” başlıklı bir yazısına denk geldim. Başlık benim ne düşündüğümü tam olarak anlatıyor işte.
valla “affair 3. sezonu izleyicinin onu neden sevdiğini unutmuş” kadar güzel bir sezon tarifi olamazdı. sorunlu kısmı bunu anca sezon finalinde fark edebilmiş olmaları. izlediğim ilk yarı leşti, ikinci yarının da izlesem gözümde vasatın üstüne çıkabileceğini sanmıyorum yeni tarzıyla. yazık oldu keşke buna final yapıp yeni bir ilişki dizisi yazsalardı istedikleri gibi.