Bugünkü yolculuğumuz Almanya’ya! Five Minutes of Heaven filmi ile 2009 yılında Sundance Film Festivali’nde ‘En İyi Yönetmen’ ödülünün sahibi olan, The InvasionDer UntergangDas Experiment ve Elser gibi filmleriyle de tanınan ünlü Alman yönetmen Oliver Hirschbiegel‘in yönetmenliğini üstlendiği Der gleiche Himmel isimli dizinin tanıtımıyla sizlerleyiz.

Der gleiche Himmel, 2017 yılı ilkbaharında Almanya’nın ünlü kanalı ZDF‘de yayınlanmış. Toplam 6 bölümden oluşuyor ve mini dizi kategorisinde yer alıyor. Dizinin bölüm süreleri 47-51 dakika arasında değişiyor. Fakat bu rakamlar sonradan düzenlenmiş rakamlar olma özelliği gösteriyor. ZDF, diziyi 90-95 dakika uzunluğunda 3 bölüm olarak yayınlamayı tercih etmiş. Der gleiche Himmel‘in senaristliğini İngiliz bir isim üstlenmiş: Paula Milne. Yapımcı kadrosunda Benjamin BenedictFerdinand DohnaNico HofmannDirk SchuerhoffTracey Scoffield ve Sebastian Werninger gibi isimler mevcut.

Dizi, bir dönem draması olma özelliği taşıyor. Hikaye, 1974 yılı yazında Dünya Kupası’nın devam ettiği günlerde geçiyor. Ama hikayeye giriş yapmadan önce Almanya’daki genel ortam ile ilgili birkaç kelam etmek gerek elbette.

Bilindiği üzere 1945 yılında 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından savaştan mağlup çıkan Almanya, savaşın 4 büyük galip devleti olan Sovyetler Birliği, ABD, İngiltere ve Fransa’nın yönetimi altına girdi. Sovyetler Birliği, Doğu Almanya’da yönetimi devralırken ABD, İngiltere ve Fransa üçlüsü Batı Almanya’da hakimiyet sağladı. Bu galip ülkelerin kendi aralarında ülkeyi yönettikleri süreçte batılı ülkeler bir yandan halka kendi fikirlerini yaymaya, ülkeyi Nazilerden ve askerlerden arındırmaya çalışırken bir yandan da ileriye dönük bir demokrasi ortamı yaratmaya ve savaş sürecinde büyük yıkıma uğrayan Batı Almanya’yı her alanda yeniden yapılandırmaya ve yaşanır kılmaya çalışmışlardır.

Sovyetler Birliği ise batılı ülkelerin aksine bu süreçte daha çok intikam duygusuyla hareket etmiş; kendi amaçları uğruna Doğu Almanya’yı tampon bölge olarak kullanmaya başlamış; komünist rejimi ülkeye yaymak için uğraş vermiş; halka karşı yasakçı, bilime kapalı bir politika izlemiş; halkın refah seviyesinin düşmesi için çaba göstermiştir. İşgal sürecinde oluşan Doğu ve Batı Almanya halkları arasındaki bu ayrışma süreci sonraki yıllarda da devam etmiştir. Doğu Almanya’daki negatif ortamdan Batı Almanya’daki daha pozitif ortama kaçış süreci başlamıştır Alman halkı arasında. Hatta bunun önüne geçmek adına 1961 yılında iki ülkeyi birbirinden ayıran ünlü Berlin Duvarı inşa edilmiştir Doğu Almanya Devleti tarafından.

Hikayemizin geçtiği 1974 yılında durum savaş sonrası yakın dönemdeki kadar vahim değildir elbette. Ama iki tarafın halkı arasında yaşam kalitesi açısından, ekonomik açıdan ve kültürel açıdan birçok farklılık bulunmaktadır hala. Berlin Duvarı varlığını devam ettirmekte, iki taraf arasındaki geçişlerde/ziyaretlerde insanlar büyük sıkıntılar yaşamaya devam etmektedir. Doğu Almanya halkı hem özgürlükler açısından hem de ekonomik olarak büyük bir baskı altında ezilmektedir. Bazı insanlar bu durumla bütünleşmiş ve halinden memnunken bazıları da daha iyi bir yaşam hayaliyle yanıp tutuşmaktadır.

İşte böyle bir ortamda Berlin’in doğu ve batı tarafında yaşayan farklı farklı karakterlerin birbirinden farklı yaşam hikayelerine odaklanıyor dizi.

Dizideki karakterlerden bazılarını kısa kısa tanıtacak olursak;

Lars Weber (Tom Schilling):

Doğu Almanya adına çalışan genç ve karizmatik bir istihbarat ajanı. Eğitimini tamamladıktan sonra ilk görevine çıkıyor. Görevi, Batı Berlin’de bulunan İngiliz ve ABD hakimiyetindeki bir dinleme istasyonunda çalışan kişilerden bilgi çalmak. Bu kapsamda da gizli bir kimlikle söz konusu dinleme istasyonunda çalışan iki kadından birini tavlaması ve kendine aşık ettiği kadın personel aracılığıyla ülkesine istihbarat sağlaması bekleniyor kendisinden. Bu görev doğrultusunda birincil hedefi ise Lauren Faber.

Lauren Faber (Sofia Helin):

Lars Weber’in birincil hedefi konumunda. Kırklı yaşlarında, boşanmış, başa bela ergen bir oğlu ve mutsuz bir hayatı olan bir kadın. Bu özellikleri onu Lars için kolay bir hedef haline getiriyor.

Karaktere hayat veren İsveçli aktris Sofia Helin’i İsveç ve Danimarka ortak yapımı ünlü dizi Bron/Broen’den tanıyoruz.

Sabine Cutter (Friederike Becht):

Sabine de tıpkı Lauren gibi söz konusu dinleme istasyonunda çalışıyor. Lauren’e oranla daha sosyal ve öz güveni yüksek bir genç kadın olması sebebiyle Lauren’e oranla daha zor bir hedef olduğu için birincil hedef konumunda değil. Amerikalı olan babası Sabine’in görev yaptığı dinleme istasyonunda rütbeli bir pozisyonda bulunuyor.

Ralf Müller (Ben Becker):

Lars’ın amiri, bu gizli görevdeki yön vereni, akıl hocası, ortam hazırlayanı. Son derece soğukkanlı bir adam.

Axel Lang (Hannes Wegener):

Doğu Berlin’de yaşayan, yaşadığı hayattan hiç mi hiç memnun olmayan ve bir gün Batı Berlin’de yaşama hayali kuran eşcinsel bir fizik öğretmeni.

Conrad Weber (Godehard Giese):

Lars’ın amcası. Doğu Berlin’de yaşıyor. Axel ile aynı okulda öğretmenlik yapıyor. Lars’ın babası olan ağabeyi Gregor Weber (Jörg Schüttaufile aynı apartmanda altlı üstlü yaşıyorlar. İki genç kız babası.

Aktörü Babylon Berlin ve Deutschland 83 gibi dizilerden anımsayabilirsiniz.

Gita Weber (Anja Kling):

Conrad’ın karısı. Aşırı hırslı, paraya ve zenginliğe aç bir kadın. Yüzme dalında olimpiyatlara hazırlanan küçük kızı Klara‘yı (Stephanie Amarellyoksulluktan çıkış bileti olarak görüyor ve onun bu konuda üzerine titriyor.

Öyle üzerine büyük methiyeler düzülecek bir yapım değil Der gleiche Himmel. Ama görsel olarak oldukça başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Hikaye olarak değerlendirdiğimde ise Lars Weber karakterinin etrafında dönen romantizm soslu casusluk hikayesini beğendiğimi, Weber familyasının olimpiyat hayali hikayesini fena bulmadığımı, Axel ve çevresindeki karakterlerin özgürlük temalı hikayesinin ise hiç mi hiç sarmadığını söyleyebilirim. Oyunculuklar açısından ise genel olarak yeterli bulduğumu ve en çok Tom Schilling, Sofia Helin, Friederike Becht üçlüsünü izlemekten keyif aldığımı söyleyebilirim.

Biz Türkler gibi futbolun hayatlarında önemli bir yer kapladığı Almanların hikayenin geçtiği dönem olarak 1974 yazını seçmiş olmalarından ve dizi süresince satır arasında sıkça radyo ve televizyon aracılığıyla Dünya Kupası’na kulak verilmiş olmasından da memnun kaldığımı belirtmem gerek.

Alternatif diziler arayan, farklı ülkelerden yapımlar izlemekten keyif alan, dönem dramalarını seven bir bünyeye sahipseniz şans verilebilecek bir dizi olmuş Der gleiche Himmel (The Same Sky). Toplamda 4.5 saat uzunluğunda, mini dizi olması dolayısıyla ucu makul seviyede kapalı olan ama damakta keşke 2. sezon da olsaydı hissi de bırakan, yeterince akıcı, keyifli bir dizi. İzleyecek olanlara iyi seyirler.