Yakın dönemde TV’ye gelen dizilerden birisi de Flack oldu.True Blood’la tanınan Anna Paquin’in başrolde yer almasıyla öne çıkan dizi, şubat ayında başladığı altı bölümlük sezonunu geçtiğimiz ay içerisinde tamamladı.

Bahsi geçen Flack, Amerikan Pop ve İngiliz W kanallarının ortak bir projesi. Aynı zamanda limitli dizi türünde bir komedi-drama. Yani kendisinden beklendiği üzere ilk sezonunun sonunda hikayesini devam etsek de olur etmesek de olur türde bitiriyor. Şu an için ikinci sezonunun olup olmayacağı hakkında bir bilgi yok, ancak dolayısıyla olmaması pek de sorun değil.

Gelelim dizinin içeriğine.

Flack’i Oliver Lansley yarattı ve senaryosunu yazdı. Bölümleri Peter Cattaneo ve George Kane yönettiler. Kadrosunda Paquin haricinde Sophie Okonedo, Lydia Wilson, Rebecca Benson, Genevieve Angelson ve Rufus Jones gibi isimler bulunuyor. Ayrıca yapımcılar arasında da yer alan Paquin’e kocası (bknz. True Blood-Bill) Stephen Moyer eşlik etmekte.

Dizi, Mills Paulson isimli Londra merkezli bir PR şirketini ve çalışanlarını konu alıyor. Ünlü isimlerin içine düştüğü krizleri duyurmadan halletmeye çalışan, duyulanların bir şekilde üstünü örten ya da çözüm bulan bir şirketten bahsediyorum. Aslında iş tanımı gereği alışılmadık bir şey yapmıyorlar tabii. Ama izlediğimiz şey dizi olduğu için bunu çoğu zaman beklenmedik ya da şaşırtıcı yollardan yapıyorlar diyebilirim. Daha doğrusu müşteri memnuniyeti için denemeyecekleri yol pek yok.

Robyn (Paquin), aslen Amerikalı bir kadın ama kocasıyla birlikte Londra’da yaşıyor. Aynı şehirdeki kız kardeşiyle ve onun ailesiyle de görüşmeye devam ediyor. Kendisi işinde oldukça iyi, pratik ve gayet hazırcevap bir kadın. Ama aynı zamanda işkolik ve konu özellikle işi olduğunda sınır tanımaz hale geliyor. İşinin de etkisiyle sahip olduğu kontrolü elinde tutma içgüdüsü zaman zaman hem çevresindekilerle olan ilişkisini hem de kendi özel hayatını sabote ediyor.

Flack’in her bölümünde ağırlıklı olarak bir vakayla ilgileniyor. Bölümlerin ismine de müşterilerin adı konmuş durumda (Anthony-Summer-Dan vb.). Bahsettiğim ekibe de Robyn, patronu Caroline, en yakın arkadaşı da olan Eve, yeni stajyer Melody ve bilgi işlem elemanı Andrew Leung dahil.

Flack’e zaman zaman Ray Donovan’ın kadın versiyonu benzetmesi yapıyorum. Ama onun kadar karanlık ve ağırbaşlı denemez. Komedi-drama olmasının etkisiyle senaryoya eğlence unsurları da katmışlar. Bunu da kimi zaman zaman Robyn’in ya da diğer bazı karakterlerin laf sokmalarıyla ya da vakaları çözmek için verdikleri uğraş üzerinden yapıyorlar.

PR vakalarını ele alış ve hallediş biçimleriyse genel olarak ilginç veya güzeldi. Onlarda da bazen ‘abarttıklarını’ düşündüğüm oldu elbette. Ama istediklerini elde etmek için sınırlarının olmamasını bir yana koyarsak daha çok başta Robyn olmak üzere karakterlerin özel hayatı ilgimi çekti. Finaline de kesinlikle itirazım yok diyebilirim. Anna Paquin’in elinden geleni yaptığından da bahsetmem lazım. Ama diziyi izlerken True Blood’ı hala atlatamadığımı düşündüğüm de oldu, çünkü ara ara karşımda Sookie var da o konuşuyormuş gibi hissettim.

Bu tarzdaki diziler ilginizi çekiyorsa Flack’i deneyebilirsiniz. İyi seyirler.