ABD’de başkanlık seçimi yaklaştığında siyaset arenasında geçen dizi, belgesel veya filmlerin sayısında genellikle artış olur. Seçim sürecinin öne çıkan isimleri, bağlantılı olaylar veya geçmişte kalan skandallar çeşitli yollardan geçerek izleyici önüne gelir.

ABD halkı Joe Biden ve Donald Trump’ın başkan olmak için yarışacağı büyük bir başkanlık seçimine hazırlanıyor. Dolayısıyla (pandemiye rağmen) bu seçim sürecinde de benzerinin olduğunu söyleyebiliriz. Showtime kanalı “The Comey Rule” isminde politik bir dramayla listeye dahil oldu.

İki bölümlük mini dizi 27-28 Eylül’de yayınlandı, 95+115 olmak üzere 210 dakikadan oluşuyor. FBI’ın üst düzey yöneticilerinden James Comey’in kaleme aldığı  A Higher Loyalty: Truth, Lies, and Leadership isimli kitaptan uyarlandı. Billy Ray senaryoyu kaleme aldı ve bölümleri yönetti.

Jeff Daniels ve Brendan Gleeson‘ın başını çektiği geniş kadrosunda Holly Hunter, Michael Kelly, Jennifer Ehle, Scoot McNairyT. R. Knight, Steven Pasquale, Kingsley Ben-Adir, Jonathan Banks, Oona Chaplin, Brian d’Arcy James ve Amy Seimetz gibi isimler yer alıyor.

Not: Gelecek sayfada dizideki önemli karakterlerin bir kısmı, gerçek hayattaki karşılıklarıyla yan yana yer alıyor.

The Comey Rule’un bölümlerini 2016’daki seçimin öncesi ve sonrası olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Bilindiği gibi Donald Trump, Demokrat Parti’nin adayı Hillary Clinton’la olan yarışından galip olarak çıktı ve hali hazırda ABD başkanı olarak görevine devam ediyor.

İlk bölümü Donald Trump’ın gün geçtikçe güçlenerek Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı olmaya yürüdüğü bir dönemde açıyoruz. F.B.I.’daki görevine halen devam eden Comey, Hillary Clinton’ın Dışişleri Bakanı olarak görev aldığı dönemde e-mailler için kişisel hesabını kullanmasıyla ilgili soruşturmayla gündemde. Ayrıca Rusya’nın Trump lehine seçimlere müdahale edebileceğine dair soru işaretleri ortaya çıkıyor.

Devam eden bölümü seçimin tamamlanmasıyla bitiriyoruz. İlk bölümde görünmeyen Donald Trump / Brendan Gleeson, ikinci bölümle birlikte sahneye çıkıyor. Ayrıca seçimin tamamlanmasıyla birlikte hikayede Beyaz Saray’ın kapladığı alan da artıyor.

Seçim öncesinde verdiği kararlarla ülke gündemine oturan isimlerden Comey’in Trump’ın da “dahil” olduğu yeni çalışma düzeni ise ikinci bölümün odak noktalarından. Rusya’nın seçime olan olası müdahalesi halen gündemde. Ayrıca Trump’ın yakın çevresindeki veya atadığı isimlerin, onlara açılan çeşitli soruşturmaların, seçim sonrası tartışmanın odağı olan bazı isimlerin de dahil olduğu bir karmaşa bekliyor Comey’i.

Böylece izleyiciyi kimisi medya önünde kimisi perde arkasında olup bitenlere götürüyorlar.

Öncelikle dizinin iki bölüm değil de dört bölüm halinde yayınlanmasını tercih ederdim. 95 ve 115 dakikalık bölümler dışarıdan bakınca korkutucu duruyor. Diziyi yaya yaya 10 günde tamamladım mesela ben. Nihayetinde ise hem beğendim hem de beğenmedim.

ABD’deki siyasi gündemi fazlasıyla takip etmesem de genel halini bir ölçüde bildiğimden olsa gerek, The Comey Rule’da olup biten çoğu şey şaşırtıcı değildi. Yer yer medyadaki görüntüleri dahil etmeleriyle belgesel havası bile geldi. Gerçi takip şart değil, nihayetinde Trump’ın baş aktör olduğu bir yönetimden ve seçimden bahsediyoruz…

Çoğunlukla bilindik gerçekleri göz önüne döktükleri söylenebilir. Bunu yaparken de her ne kadar abartmasalar da muhalif bakış açısı biraz daha ağır basıyor. Tabiri caizse Donald Trump’a ne yararı ne de zararı dokunabilecek bir yapım var elimizde.

Pozitif taraflarından birisi Trump’ı yardımcı karakter ayarında kullanmaları. 110. dakikada ortaya çıkması iyi oldu mesela. Öte yandan gerçeği zaten kendi başına yeterken bir de ekran versiyonuyla neden uğraştığımı sorgulattılar bana. Yine de ikinci bölümü daha fazla beğendiğimi ve işime geldiğini söyleyebilirim. Beyaz Saray’a daha fazla uğrayınca hiç değilse heyecanı arttı.

Dizideki karakterlerin önemli bir kısmı politikadan veya medyadan bilindik tipler, haliyle makyaj veya peruk katkısıyla ekran önüne geliyorlar. Bu da aynı şekilde ikinci bölümde payını artırıyor.

Jeff Daniels’ın kadronun en iyisi olduğunu düşünüyorum. Brendan Gleeson’ın özellikle ses tonuyla Trump’a yaklaştığını söyleyebilirim. Karakterin özünü de iyi yansıtmışlar gibi ama aynı zamanda karikatür gibi durduğunu düşündüğüm de oldu. T.R. Knight‘ı Reince Priebus olarak tanıması kolaydı mesela. Jeff Sessions’ı oynayanı nereden biliyorum diye baktım, Brooklyn Nine-Nine’ın Charles’ı Joe Lo Truglio çıktı. Rod Rosenstein’i oynayanın Scoot McNairy olduğu aklıma bile gelmezdi herhalde bakmasaydım. Philip Riccioi ise Jared Kushner’e bayağı benzemiş.

The Comey Rule’u izlerken aklıma American Crime Story’nin O.J. Simpson sezonu da geldi. Gidişatın benzer olduğu söylenebilir. Var olan nereden nereye ve “Böyle bir şey nasıl oldu?” durumu da cabası. Amerikan halkını 3 Kasım’daki seçimde ve sonrasında neler bekliyor kim bilir ama bu dizi böyle işte.

İlgisini çekenlere iyi seyirler.