The Haunting of Hill House | İnceleme
94 yorum aytackara 26 Eylül 2018 10:02
Dünyanın önde gelen online yayın platformu Netflix’in ekrana getirdiği orijinal projelerin sayısı gün geçtikçe artmaya hız kesmeden devam ediyor. Bunların en yenilerinden biri The Haunting of Hill House. Psikolojik gerilim türündeki projenin ilk sezonu tüm bölümleriyle 12 Ekim‘de ekranda olacak. Netflix Türkiye‘nin katkılarıyla ilk 6 bölümüne göz atma fırsatı bulunca hakkında bir şeyler yazmak istedim.
İlk olarak kısaca diziden bahsedeyim.
The Haunting of Hill House, Shirley Jackson’ın 1959’da piyasaya çıkan ünlü romanı. 1963’te ve 1999’da iki kere sinema için uyarlandı ve The Haunting (Perili Ev) ismiyle vizyondaki yerlerini aldılar. Kitap ülkemizde “Tepedeki Ev” ismiyle raflarda. Yeni dizi de bu kitabın modern uyarlaması. Mike Flanagan’ın hazırladığı dramanın oyuncu kadrosunda Michiel Huisman, Carla Gugino, Timothy Hutton, Elizabeth Reaser ve Oliver Jackson-Cohen gibi isimler bulunuyor.
Odadaki filden kurtulmak amacıyla şimdiden bahsedeyim: Dizi, romanın modern uyarlaması olarak ekrana gelse de sadık bir uyarlama değil. Kendi dünyasını kurmuş şekilde ilerliyor.
Jackson’ın Stephen King dahil pek çok yazara ilham veren ve beğenilen romanı, Dr. John Montague’nün perili olduğu konuşulan bir evi hakkında araştırma yapmak için birkaç aylığına kiralaması ve yanında getirdiği gençlerle evdeki gizemli olayların üstüne gitmesi üzerine kurulu. Dizi ise doğa üstü bir korku/gerilim hikayesi olmasının yanında aynı zamanda “aile draması“.
Daha sonra ülkenin en ünlü “perili köşkü” olarak anılacak bir evde büyüyen kardeşlerin hikayesini anlatıyor. Yetişkinliklerinde yaşadıkları bir trajedinin yeniden bir araya getirdiği bu kardeşler, artık geçmişleriyle yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Kitapta evi yaptıran kişi olarak geçen Hugh Crain dizide ailenin babası mesela. Anneleri Olivia’yı yıllar önce kaybetmiş olan ailede beş çocuk var: Steven, Shirley, Theodora, Luke, Nell.
Kardeşlerden yazar olan Steven evde yaşananları kitap haline getirmiş ve büyük ilgi gören kitap sayesinde hem kariyeri yürümüş hem de olanlardan geniş bir kitlenin haberi var. Ama her ne olduysa hemen dile gelmiyor ve izleyiciye şimdilik satır aralarında aktarıyorlar. Hikaye iki ayrı dönemde ilerliyor: Bir yandan geçmişe giderek yavaş yavaş ailenin evde oturdukları dönemde yaşadıkları tuhaflıkları ağırlıklı olarak karanlık bir tonda izliyoruz. Hatta nasıl öldüğünü bilmediğimiz anneleri Olivia bu dönemde halen hayatta. Öteki tarafta ise kardeşlerin ve baba Hugh’un günümüzde yaşadıkları ekrana geliyor.
Bahsi geçen günümüzdeki trajedinin ne olduğu bana kalsın (Bknz: Spoiler), aileyi derinden etkiliyor ve pek çok soruyu doğuruyor. Bu yüzden az görüşür hale gelmiş kendine has problemleri olan kardeşlerin yan yana gelmesi ise bir hesaplaşmayı başlatıyor esasında. Herkesin sorunlarının ve olan bitenlerin temelinde Baba Crain’in de nihayetinde dile getirdiği gibi tek bir ortak nokta var: Tepedeki Ev.
The Haunting of Hill House‘un dünyasını kitaptan sadece esinlenerek kurduğunu (uyarlama?) baştan kabul ederek izlemenin de katkısıyla diziyi genel olarak beğendim.
İlk iki bölümdeki gotikliğin tadı ve hikayenin bölüm sürelerinin tersine işleyen yavaşlığı battığı için düşündüğüm ölçüde verim alamamıştım. Ama karakterlerin aralarındaki sorunların tanıtılmasıyla, evin de dahil edilmesiyle gittikçe açıldı ve kendisini sevdirdi. 6. bölümü kalan bölümlerde ne olacağını merak eder halde tamamladım mesela.
Dizi, sadece kardeşlerin çocukluk ve günümüzdeki zamanıyla sınırlı kalmıyor. Örneğin Michael Huisman’ın canlandırdığı Steven’ın kitabı yazdığı dönemde çıkan tartışmalara da değinildiği oldu. Bunun yanı sıra arada karakter odaklı bölümlerle ekrana geldiklerinden o kişinin evi de içine alan eski hayatına tanık oluyoruz. Kardeşlerden Luke’u (Oliver Jackson-Cohen) merkezine oturtan 4. bölüm ve Nell’i (Victoria Pedretti) anlatan (69 dakikalık) 5. bölüm izlediklerim içinde -hikayeye de katkıları açısından- favorilerim oldular. Shirley’e hayat veren Elizabeth Raiser ise ilk iki bölümde özellikle dikkatimi çeken kişiydi.
Bunun aksine göze batmasa bile Michiel Huisman’ı yeterince iyi kullandıkları görüşünde değilim. Ayrıca günümüzde Hugh Crain’i canlandıran Timothy Hutton yerine karakteri başkası canlandırsa da olurmuş. Geçmiş dönemden ziyade günümüzde olanlar ve geçmişe yapılan ithaflar bana göre hem daha sürükleyici hem de daha zengin. Ama geçmiş zamanda ekrana gelen çocuk oyuncular ve Olivia (Carla Gugino) da iyi iş çıkarmışlar. Dizinin doğa üstü kısmının gerdiğini iddia edemesem de aile drama dramasının daha ilgi çekici geldiğini söyleyebilirim.
The Haunting of Hill House izlediğim kadarıyla benim bakış açımdan böyle işte.
yorumlar
Sağlam bir gerilime benziyor inşallah beklediğimiz gibi çıkar
1×07 üzerine:
Merkezinde Hugh’un olduğu bölümün de sırası gelmiş. Karakterin yaşlı halini pek sevmediğimden bölüme pek bayılmadım ama izletti işte. En azından Liv topladı sayılır.
The house killed her… İnandır canım inandırabiliyorsan. Ay bir de nihayet Red Door.
Her zamanki tarzıyla devam ediyor. Yalnız ben bu dizi nasıl sezon finali yapacak merak etmeye başladım.
S01E01
Sırf Carla Gugino’yu sevdiğim için bir deneyeyim diye oturdum başına. Kendisi ilk bölümde çok az gözüktü onu da belirteyim önce. Gugino dışında kadroda Timothy Hutton’ın da olduğunu bilsem de GOT ve Harley and the Davidsons’tan tanıdığım Michiel Huisman, Emerald City ve Dracula’dan aşina olduğum Oliver Jackson-Cohen, ve Betrayal’den tanıdığım Henry Thomas gibi başka tanıdık simalar olduğu da çıkmış aklımdan. Bölümün en iyisi çocuk oyuncu Paxton Singleton oldu bu arada. Kate Siegel’ın karakteri Theodora da etkili bir giriş yaptı diyebilirim.
Oyuncuları bir kenara bırakıp diziye dönecek olursam; 24. dakika gelip Theodora ekranda belirene kadar sıkıcı bir şekilde ilerledi açıkçası hikaye. O dakikadan sonra ise genel olarak tüm karakterler bazında ilgi çekici bir hale bürünmeye başladı. Sadece Huisman’ın zenci kadınla olan sahneleri çok uzun kaçınca o kısımlar sıktı biraz işte. Dizi bir korku hikayesi başlığı altında yola çıkmış olsa da altında iyi bir aile draması yatıyor gibi duruyor. Benim de daha çok merak ettiğim şey de Tepedeki Ev’den ziyade bu gizem dolu aile draması şu noktada. İlerleyen bölümlerde istediğimi alabilirsem sezonu memnuniyetle tamamlama ihtimalim de var işler yolunda gitmezse 2. veya 3. bölümden sonra bırakma ihtimalim de.
Bölüm süresi 60 dakikaydı bu arada.
Sonradan Ek: Kast seçimi ile ilgili bir itirazım var bu arada tutarsızlık kaynaklı. Geçmiş hikayesi ile günümüz hikayesi arasında 20 sene kadar uzunlukta bir zaman dilimi var gibi. Ama Hugh Crane karakterine geçmişte hayat veren Henry Thomas ile günümüzde hayat veren Timothy Hutton arasında taş çatlasa 10 yaş var. İkilinin tipleri de pek benzemiyor açıkçası. Yaşlandırma/gençleştirme makyajı ile 2 dönemde de aynı aktörü izleyebilirdik pekala. Ya da Thomas yerine 10-15 yaş daha genç bir aktör de bulunabilirdi o rol için.
S01E03
Dizi gayet güzel gidiyor. Özellikle bu bölüm baya iyiydi.
Karakter merkezli olarak ilerliyor bölümler. İlk bölüm tamamen olmasa da Steven merkezliydi. İkinci bölüm Shirley’yi merkeze aldı. Bu bölümde Theodora idi başrolümüz. Ve Kate Siegel hem Michiel Huisman’dan hem de Elizabeth Reaser’dan çok daha iyi performans sergiledi. Dizinin yetişkin kadrosunun yıldız ismi olma yolunda koşar adım ilerliyor Kate Siegel.
Çocuklar için ise tamamen pozitifim. Mckenna Grace’i Fuller House’tan tanıyor ve ekran için yaratılmış bir çocuk olduğunu biliyordum zaten ve bu bölümde de epey iyiydi ama diğer çocukları da iyi bulmuşlar bence. Kast ekibini kutluyorum.
Bu parçalı ve zamanda ileri/geri gitmeli anlatım tarzını pek sevmem. Genel olarak iyi kullanamazlar yönetmenler bunu. Örnek vermek gerekirse The Cry dizisi pek beceremedi misal yeni başlayan dizilerden. Ama bu dizi gayet başarılı bu anlatım tarzı konusunda.
İlk bölümdeki merak uyandıran Theodora’nın eldiven olayına değinmeleri de iyi oldu bu bölüm bu arada. Kesinlikle ilgi çekici bir hikaye yatıyormuş altında.
Çok iyi gidiyor şu anda dizi. Sunum olarak başarılı, çekimler iyi, oyunculuklar iyi, kadro iyi, merak unsuru uyandıran bir hikayesi var, aile dramı tadında ve ara ara gerilimi de fena vermiyor hani. Tuttum ben diziyi. Netflix sene bitmeden önce bombayı patlatmış yine.
Bir bölüm izledim ama beklediğim (ya da umduğum) gibi daha ilk bölümünden iyi bir dizi olduğunu belli etti. Türü sevenler zaten kaçırmayacaktır ama sevmeyenler için de aile draması kısmı gayet doyurucu olacakmış gibi duruyor.
Bu arada daha ilk bölümden büyük küçük bütün oyuncuları sevdim. İyi bir kadro kurmuşlar.
S01E04
Diğer bölümlere oranla daha düz anlatımlı bir bölümdü. Enteresan şeyler olmadı, ana hikayeye kayda değer bir katkısı yoktu, draması da sarmadı. Ufaklığın sahneleri izletti yine kendini ama Oliver Jackson-Cohen’in canlandırdığı yetişkin Luke ailenin şu ana kadarki en sıkıcı üyesi olmayı başardı.
İlk 4 bölümü izledim de gerçekten başarılı bir dizi olmuş. Zaten bu türde korku dizisini her zaman eksik hissetmişimdir. İstediğimi tam olarak yakalamanın sevincindeyim. Benzerleri genel olarak doyurmuyordu beni. Zaten bu kaliteye yaklaşan olduğunu düşünmüyorum. Gerilimi fazla abartmadan hemde aile dramasını da yanında güzel harmanlayan ender korku yapımlarından olmuş. Dizi gayet başarılı. Oturulur 1 günde bitirilebilir ama bölümleri geceye saklama düşüncem var. İlk 4 bölümü de zaten dün gece izledim yer yer tırsmadım değil Sonunu merak ediyorum cidden. Oyuncu seçimleride gerçekten güzel olmuş.
1×05
Vay anasını
1×05
Yukarıdaki tepkinin küfürlü olanını verdim
Oluyor öyle Ben de bir şeyler dediydim galiba.
S01E01
Yayınlanalı bu kadar kısa süre geçmesine rağmen bu kadar övgü alınca başlayayım dedim. Korku dizisi,filmi izleyemeyen biri olarak tırsa tırsa başladım. Tırsa tırsa da izliyorum. Daha bölüm başındaki koltuktaki sahne ürpermemi sağladı zaten.
Şu jump scare sahneleri gibi klişe sahnelerin çok olmadığını söylüyor çoğu kişi. Biraz da o yüzden başladım, orijinal bir havası var gerçekten. Ayrıca Michiel Huisman sevdiğim oyunculardan, Game of Thrones’tan beri izlemiyordum kendisini.
S01E05
Süperdi bu bölüm. O çok sevdiğim 3. bölümü de geçerek sezonun şu ana kadarki en iyi bölümü olmayı başardı. Victoria Pedretti baya iyi bir performans ortaya koydu, önceki bölümlerle dirsek teması gayet iyiydi, güzel sürprizler vardı ve ana hikayeye büyük katkı sağladı. Ve hiç beklemediğim bir şekilde çok romantik de bir bölüm oldu. Yönetmeni yazarları falan canı gönülden kutluyorum valla. Bu türdeki bir dizinin içerisine romantizm ögeleri sıkıştırmak ve ciddi ciddi o duyguyu da verebilmek her babayiğidin harcı değildir.
Bölüm için puanım: 9.5
falan geçmiş sahneleri epey keyifli geçti. Toplanma temalı günümüz sahneleri ise o kadar sarmadı. Herkes hep bir ağızdan konuşmaya başladı bir noktadan sonra ve epey gürültülüydü. Şu döner kameralı çekim de hoşuma gitmedi o gürültü arasında.
*James Lafferty’yi gördüğümüz 2 oldu bu bölümle birlikte. Nedir acep bu hayaletin hikayesi?
*Shirley’nin bastığı üzere Theodora ve Shirley’nin kocası arasında o tarz bir ilişki yoktur herhalde ama nasıl bir açıklama yapacaklar merak ediyorum açıkçası.
S01E07
Hugh merkezli bölüm de geldi sonunda. Fena geçmedi.
Dudley’nin yaklaşık 6 dakika sürse de hiç sıkmayan uzun tiradı bu bölümün en sevdiğim sahnesi oldu bu arada. Annabeth Gish’in karakterinin hikayesini de az buçuk öğrenmiş olduk sayesinde.
”Karanlıktaki kırmızı gözler umutlarımı da götürürdü.” Çok duygulandım bu sahneyi izlerken.
Bir önceki Theo bölümü güzeldi diyordum ama daha da iyisi Luke bölümünde geldi. Bayağı da üzüldüm izlerken. Şu odadaki sahne zaten ürkütücüydü ama
Bugünden önce bu diziyle ilgili hiç bilgim yoktu. Şu an yılın en iyi dizilerden birini izliyorum diyebilirim. Bir korku dizisi için fazlasıyla basit bir konusu var. Ama dramayı o kadar harika işliyorlar ki korku kısmını unutuyorsunuz bazen. Ayrıca Castle Rock’da aradığını bulamayan herkes bu diziye geçebilir. Asıl atmosfer burada.
Liv’in merkezde olduğu bölüme de kavuştuk sonunda. Önceki bölümlerde izlediğimiz gizemli sahnelerin öncesi veya sonrasındaki anlara tanık olup yapbozun eksik parçalarını tamamladık büyük ölçüde. 3 ve 5. bölümlerin ardından sezonun en iyi 3. bölümüydü.
Fantastik kırmızı kapı konusu da finale kalmış beklediğimiz üzere. Tahmin ettiğim bir açıklama geldi o konuda. Bölümün aşağı yukarı yarısını kaplayan
sahnelerinden Steven ve Shirley’ninkiler keyifliydi özellikle. Bölümün 2. yarısında da öyle çok önemli bir şey olmadı. Veda havasında geçti. Ailenin hikayesi tamamen kapandı. 2. sezon olmasına da gerek yok şu noktada. Eğer olacaksa da yepyeni bir kadroyla yola çıkılır zaten.
Yılın başarılı işlerinden biri oldu The Haunting of Hill House. Hikayesi gayet doyurucuydu. Yukarılarda da belirttiğim üzere özellikle 3, 5 ve 9. bölümlerde şov yaptı. Başta Kate Siegel ve Victoria Pedretti olmak üzere yetişkin kadro iyi işler çıkardı ama ben çocuk oyuncu beşlisini izlemekten de çok büyük keyif aldım şahsen. Hele o küçük Nell’in tatlılığı yok muydu?
İzleyin, izletin efendim.
S01E06
Bugün bitiririm gibi sezonu. İlk bölümü belki yarıda bırakırım diye başladım, şimdi bitirmeye fırsat arıyorum. Uykudan önce izlemek de pek iyi fikir değil açıkçası, aklım sürekli olaylara kayıp duruyor. Bu arada uyku felci için yaptıkları bilimsel açıklama iyi oldu. Benim de nefret ettiğim bir olay, saatlerce kötü hissediyorsun kendini.
Twitterda diziyle ilgili yorumlara bakayım dedim. Bölümlerdeki bazı fotolara denk geldim. Sonraki sahnede ne olacak heyecanıyla izlediğim için gözden kaçırmışım ama çok fazla detay varmış. Ara ara bir yerlerden bir şeyler çıkıyor ama hiç beklemediğimiz sahnelerde de köşelerde bir şeyler oluyormuş. Detaylı izleyenler fark etmiştir.
@ozgun14 neredesin? İzle diziyi, yorum yap
Izliycem izliycem yillik izine ciktim ondan ortaliklarda pek gorunemiyorum. Ama haftaya donuste ilk sira bunun.
Arabadaki Steve ve babası arasındaki konuşma güzeldi. Kitaptaki
1×08’i ben de sevdim. Çok güzel kavga ediyor yahu bunlar.
S01E09
Sezonun bitecek olmasına üzülüyorum. Son sahneyi de iyi düşünmüşler. Bu tarz bir konusu olan bir dizinin beni duygusal olarak bu kadar etkilemesine şaşırıyorum hala.
Ne yalan söyleyeyim ben başlarken bol bol korkup gerileceğim bir dizi izlemeyi bekliyordum. Öyle bir dizi izlemek isteyenler için hayal kırıklığı olabilir.
Bazen uzattıklarını düşünsem de dramasını sevdim. Yalnız aileler öyle uzun uzun ağdalı cümleler kurup konuşmaz yahu. Biraz şeyini çıkartmışlar.
Birkaç yerde gözüme batan kötü oyunculuklar olmadı değil ama genel olarak küçük büyük, kadronun performansından oldukça memnunum.
Dizi birkaç bölüm daha az olabilirdi. Birazcık uzattıklarını düşünüyorum.
İlk yarısı daha fazla hoplatıp gerdi. 2. yarı o açıdan daha az korkuttu beni.
Açık bırakmadılar. Görüp ne olduğunu merak ettiğimiz her şeyi açıkladılar. Bütün parçalar yerine güzel oturdu.
Ay şu Van Tıri Hil adamını sadece
görmekten sıkılmıştım. Finalde durumu öğrenmemiz iyi oldu
Sonuç itibarıyla Netflix’in en iyi işlerinden biri olduğu kesin. Gönül rahatlığı ile tavsiye ediyorum.
Yeni kadro ile 2. sezona hayır demem. Ama bu sefer biraz daha fazla korkutsunlar
Bende bitirdim sezonu şimdi. Abidin77 aklımdan genel olarak geçirenleri söylemiş. Vesper gibi duygulandırma konusuna da bende şaşırarak izledim dizinin ikinci yarısını.
5 ve 6.bölümden sonra daha çok korku üzerine gider diye bekliyordum normal de ama bu şekli daha çok hoşuma gittiğini bile söyleyebilirim aslında.
İlk yarısı gibi korku üzerine devam etseydi belki bu kadar etkili bir yapımda izleyemezdik diye aklımdan geçirdim izlerken. En azından bu kadar ön plana çıkan bir dizi de olmayabilirdi. Tabii ki bu bir varsayım Korku yapımlarından kendisini güzel ayırdığını ve her anlamda da doyurucu bir yapım olduğunu düşünüyorum gerçekten.
2. sezon olursa görüşmek üzere diyerek izleyin kaçırmayın bu güzel diziyi
Bu arada diziyi yazıp yöneten Mike Flanagan, eskiden filmlerde çalıştığı oyuncuları toplamış diziye.
Ouija: Origin of Evil: Elizabeth Reaser, Henry Thomas, Kate Siegel, Lulu Wilson
Gerald’s Game: Carla Gugino (yine Henry Thomas, Kate Siegel)
Before I Wake: Annabeth Gish. Doğrudan kadroda olmasa da Mckenna Grace (adr actor ne demekse artık)
Oculus: James Lafferty, (yine Kate Siegel)
Hush: yine Kate Siegel (gerçi Mike Flanagan ile evliymiş kadın )
Kesin önceden çalıştığı başka oyuncular da vardır dizide.
S01E10
Her şeyiyle yılın en sevdiğim dizilerinden biri oldu. Ünlü bir isim olmadığı sürece hangi dizilerin yapım aşamasında olduğuyla ilgilenmem. O yüzden Cumartesi günü diziden haberim bile yoktu. Twitterda herkes övüp, burada da farklı kişilerden övgüler gelince korku dizisi olmasına rağmen başladım. 1 bölümü bitirim belki diye başlayıp gece 8 bölüm arka arkaya izledim, finali de neredeyse sabah izleyecektim. Bir anda hafta sonu sürprizi oldu benim için. Şunu da söyleyeyim özellikle twitterda bu aralar denk geliyorum, sürekli Netflix’in orijinal dizilerinin aslında iyi olmadığını söyleyip dizileri gömenler var. Millet sadece 1 2 dizi izliyor galiba. Bir gram bile anlayamıyorum bu yorumları. Kaç sene önceki House of Cards döneminden beri yayınlanan dizilere bakıyorum, izlerken bayıldığım bir sürü dizi var. Ve her sene de yeni diziler geliyor. Geçen sene de bu zamanlarda Mindhunter ve Godless gelmişti. Şimdi de bu dizi geldi, ekranın başına kitledi işte. Seversiniz sevmezsiniz ayrı mesele ama en azından yılın kesinlikle denenmesi gereken iyi dizilerinden.
Korku dizisi olması rağmen aile draması her bölümde var. Ben olaya korku kısmı azaltılmış diye bakanlardan değilim, korku türünde nadir bulunan kaliteli bir iş çıkmış ortaya diye düşünüyorum. Asıl konusu drama olan bazı dizilerde bile bu kaliteyi göremiyoruz bazen. Çok duygulandığım sahneler de fazlaydı, Nellie ve Luke kısımlarında etkilendim.
İlk 5 bölüm ve onun üzerine gelen 6.bölüm harikaydı. Sonraki bölümlerde tempoyu biraz düşürmek zorunda kaldılar, final de biraz öyle oldu. Ama anlayabiliyorum, 5.bölümdeki sahneden sonra bazı şeyleri gizem olarak göstermek zor oluyor. Finalden de memnun kaldım. Ama sezonun en sevdiğim bölümü Luke üzerinden giden 4.bölüm ve Nelli’yi anlatan 5.bölüm oldu. En sevdiğim sahne de Luke’un 4.bölüm sonunda yaptığı güzel konuşmaydı.
Diğer karakterler Luke’u eleştirirken de çok sinirlendim. Nellie ve Luke empati gösterilmesi gereken karakterlerdi. O yüzden Shirley ve Steve çok sinirlendirdiler çoğu anda. Theodora fena değildi ama bir şeyleri hissetmesine rağmen Shirley ve Steve karşısında bu kadar sessiz kalmamalıydı. Nellie ve Luke’a daha çok destek olması lazımdı. Sonuçta 5 çocuk da bir şekilde yara aldı yaşananlardan.
Kadro iyiydi ama çocuk oyuncular mükemmeldi. O kadar gerçekçi oynamışlar ki, korkuttular, üzdüler. Özellikle ikizlere hayran oldum. Michiel Huisman sevdiğim oyunculardan biri ama karakteri çok sinir bozucu olduğu için sempati duyamadım bu kez. Luke ve Nellie’yi oynayan oyuncuları ve aynı zamanda dizinin arkasındaki isim olan yönetmen Mike Flanagan da takip edilecek kişiler arasında artık.
Harika sezondu, izleyin, izletin.
Bu kadar övülünce başlayayım dedim iyi bok yedim açıkçası, bugüne kadar korku türüne el sürmemenin sebebini bir kez daha hatırladım. Çok korku ögesi yoktu gerçi ama birkaç yerde sıçrattı
Devamını da merak ettim, mecburen izleyeceğim.
@kerem: Ben de senin gibiyim ama buna rağmen korku filmlerini korka korka izliyorum yine de.
Arada bir sıçratıyor ama draması ile yakalayacak seni. Bu saatte izlemeseydin yine de
@abidin77 Gün ışığında pek dizi izleyemiyorum huyum kurusun.
Diziyi severim gibi duruyor, zaten karakterler de pek sevilesi olmuş. Korku türüyle aslında çok sorunum yok rahatımın bozulmasını ve gerilmeyi pek sevmediğim için genelde uzak dururum. Bunu bitiririm ama.
@Vesper: İzlerken öyle mi çekmişler dedim kendi kendime. Kamera önündekilerden arkasındakilere, herkes bayağı iyi bir iş çıkarmış. Kolay değil bunu yapmak. 5’in üstüne gelen bu 6. bölüm gerçekten çok başarılıydı. Birbirinden farklı ama aynı ölçüde keyifliydi bu bölümler.
1×04
Karakter merkezli bölüm anlatımları hoşuma gitti. Bu bölümde neredeyse hiç sıçramadım, tek tük sahneler vardı. Korkudan ziyade dram tarafına pek bir kayıyor. Neyse ki çok iyi oyunculuklar ve diyaloglarla onu da kotarıyor.
Özellikle üçüncü bölümdeki Theo performansının üzerine çıkan olmadı ama bu bölümde Luke da gayet iyiydi. Meşhur beşinci bölümde ne olacak iyice merak ettim bu bölümlerden sonra.
Vallahi insan ne hissetse bilemiyor. Bu kadar ağır dramın, üzüntünün, yokluğun, hüznün
Anlamadığım çok şey kaldı ama. Şimdi
Ya da bu sahneden bir şey çıkarmaya çalışmalı mıyım ondan da pek emin değilim.
Victoria Pedretti’nin de ilk işiymiş bu, her anlamda izlemesi pek bir keyifliydi. Takipteyim.
6. bölümü izleyen bakabilir.
Harbiden mükemmel iş çıkarmışlar. Cenaze evindeki sahneler zaten harikaydı ama ben evdeki sahnelerde böyle çekim yaptıklarını bilmiyordum. Bu kadar çocuk oyuncuyla bu işi yapmak büyük cesaret. Çocuklar da yetenekli, kaybolup gitmeseler bari.
1×06
MUAZZAMDI MUAZZAM. Böyle bir şey izledim mi daha önce hatırlamıyorum. Bölüm bitince ayağa kalkıp alkışlayasım geldi.
1×01 sonu: tırsmadım değil hani.
yeni dizim hayırlı olsun.
1×06 Sonrası
Çok iyi dizi cidden; oyuncularda sırıtan yok, çocuk oyuncular ise çok tatlı ve doğal. Aile dramasının hakkı verilmiş. Gerilim öğeleri de tam tadında. Bu bölümün “long take” leri hayli başarılıydı, diyaloglar da mekan kısıtlamasına rağmen iyi yazıldığından sıkmadı hiç. 1×05 sonundaki sürpriz ve çekim de harikaydı bu arada.
Bittiğinde üzüldüğüm dizilerden olacak eminim.
art arda gelen stevie, shirley, theo, luke bölümlerinin hepsi birbirinden güzeldi. hem deli gibi tırsıyorum gece gece, hem de izlemeden duramıyorum resmen. hem theo nun hem luke un bazı sahnelerinde gözlerimi bayaa kısarak izlediğimi itiraf edeyim.
theo ya hem ufak hem büyük haliyle bayılıyordum zaten ama luke a tam ısınamamıştım. meğer kendi bölümü için bekletiyorlarmış onu. diger ikisiyle aram iyi. her bir kardeşi ayrı seviyorum resmen.
bir bölüm daha mı izlesem yoksa 5-6 yı birlikte sağlam kafayla mı izlesem bilemiyorum. yarın da nöbet var resmen ve bir daha perşembe akşamı izleyebilecem resmen. çok üzücü. o kadar merak ediyorum ki bıraksalar da hepsini izlesem.
ben bu aileyi çok sevdim ve miniklerin hepsini sarıp sarmalayasım var.
@ozgun14 Dinlen biraz 5-6 sağlam bölümler. Sonra üst üste izlersin.