Dünyanın önde gelen online yayın platformu Netflix’in ekrana getirdiği orijinal projelerin sayısı gün geçtikçe artmaya hız kesmeden devam ediyor. Bunların en yenilerinden biri The Haunting of Hill House. Psikolojik gerilim türündeki projenin ilk sezonu tüm bölümleriyle 12 Ekim‘de ekranda olacak. Netflix Türkiye‘nin katkılarıyla ilk 6 bölümüne göz atma fırsatı bulunca hakkında bir şeyler yazmak istedim.

İlk olarak kısaca diziden bahsedeyim.

The Haunting of Hill House, Shirley Jackson’ın 1959’da piyasaya çıkan ünlü romanı. 1963’te ve 1999’da iki kere sinema için uyarlandı ve The Haunting (Perili Ev) ismiyle vizyondaki yerlerini aldılar. Kitap ülkemizde “Tepedeki Ev” ismiyle raflarda. Yeni dizi de bu kitabın modern uyarlaması. Mike Flanagan’ın hazırladığı dramanın oyuncu kadrosunda Michiel Huisman, Carla Gugino, Timothy Hutton, Elizabeth Reaser ve Oliver Jackson-Cohen gibi isimler bulunuyor.

Odadaki filden kurtulmak amacıyla şimdiden bahsedeyim: Dizi, romanın modern uyarlaması olarak ekrana gelse de sadık bir uyarlama değil. Kendi dünyasını kurmuş şekilde ilerliyor.

Jackson’ın Stephen King dahil pek çok yazara ilham veren ve beğenilen romanı, Dr. John Montague’nün perili olduğu konuşulan bir evi hakkında araştırma yapmak için birkaç aylığına kiralaması ve yanında getirdiği gençlerle evdeki gizemli olayların üstüne gitmesi üzerine kurulu. Dizi ise doğa üstü bir korku/gerilim hikayesi olmasının yanında aynı zamanda “aile draması“.

Daha sonra ülkenin en ünlü “perili köşkü” olarak anılacak bir evde büyüyen kardeşlerin hikayesini anlatıyor. Yetişkinliklerinde yaşadıkları bir trajedinin yeniden bir araya getirdiği bu kardeşler, artık geçmişleriyle yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Kitapta evi yaptıran kişi olarak geçen Hugh Crain dizide ailenin babası mesela. Anneleri Olivia’yı yıllar önce kaybetmiş olan ailede beş çocuk var: Steven, Shirley, Theodora, Luke, Nell.

Kardeşlerden yazar olan Steven evde yaşananları kitap haline getirmiş ve büyük ilgi gören kitap sayesinde hem kariyeri yürümüş hem de olanlardan geniş bir kitlenin haberi var. Ama her ne olduysa hemen dile gelmiyor ve izleyiciye şimdilik satır aralarında aktarıyorlar. Hikaye iki ayrı dönemde ilerliyor: Bir yandan geçmişe giderek yavaş yavaş ailenin evde oturdukları dönemde yaşadıkları tuhaflıkları ağırlıklı olarak karanlık bir tonda izliyoruz. Hatta nasıl öldüğünü bilmediğimiz anneleri Olivia bu dönemde halen hayatta. Öteki tarafta ise kardeşlerin ve baba Hugh’un günümüzde yaşadıkları ekrana geliyor.

Bahsi geçen günümüzdeki trajedinin ne olduğu bana kalsın (Bknz: Spoiler), aileyi derinden etkiliyor ve pek çok soruyu doğuruyor. Bu yüzden az görüşür hale gelmiş kendine has problemleri olan kardeşlerin yan yana gelmesi ise bir hesaplaşmayı başlatıyor esasında. Herkesin sorunlarının ve olan bitenlerin temelinde Baba Crain’in de nihayetinde dile getirdiği gibi tek bir ortak nokta var: Tepedeki Ev.

The Haunting of Hill House‘un dünyasını kitaptan sadece esinlenerek kurduğunu (uyarlama?) baştan kabul ederek izlemenin de katkısıyla diziyi genel olarak beğendim.

İlk iki bölümdeki gotikliğin tadı ve hikayenin bölüm sürelerinin tersine işleyen yavaşlığı battığı için düşündüğüm ölçüde verim alamamıştım. Ama karakterlerin aralarındaki sorunların tanıtılmasıyla, evin de dahil edilmesiyle gittikçe açıldı ve kendisini sevdirdi. 6. bölümü kalan bölümlerde ne olacağını merak eder halde tamamladım mesela.

Dizi, sadece kardeşlerin çocukluk ve günümüzdeki zamanıyla sınırlı kalmıyor. Örneğin Michael Huisman’ın canlandırdığı Steven’ın kitabı yazdığı dönemde çıkan tartışmalara da değinildiği oldu. Bunun yanı sıra arada karakter odaklı bölümlerle ekrana geldiklerinden o kişinin evi de içine alan eski hayatına tanık oluyoruz. Kardeşlerden Luke’u (Oliver Jackson-Cohen) merkezine oturtan 4. bölüm ve Nell’i (Victoria Pedretti) anlatan (69 dakikalık) 5. bölüm izlediklerim içinde -hikayeye de katkıları açısından- favorilerim oldular. Shirley’e hayat veren Elizabeth Raiser ise ilk iki bölümde özellikle dikkatimi çeken kişiydi.

Bunun aksine göze batmasa bile Michiel Huisman’ı yeterince iyi kullandıkları görüşünde değilim. Ayrıca günümüzde Hugh Crain’i canlandıran Timothy Hutton yerine karakteri başkası canlandırsa da olurmuş. Geçmiş dönemden ziyade günümüzde olanlar ve geçmişe yapılan ithaflar bana göre hem daha sürükleyici hem de daha zengin. Ama geçmiş zamanda ekrana gelen çocuk oyuncular ve Olivia (Carla Gugino) da iyi iş çıkarmışlar. Dizinin doğa üstü kısmının gerdiğini iddia edemesem de aile drama dramasının daha ilgi çekici geldiğini söyleyebilirim.

The Haunting of Hill House izlediğim kadarıyla benim bakış açımdan böyle işte.