The Haunting of Hill House | İnceleme
107 yorum aytackara 26 Eylül 2018 10:02

Dünyanın önde gelen online yayın platformu Netflix’in ekrana getirdiği orijinal projelerin sayısı gün geçtikçe artmaya hız kesmeden devam ediyor. Bunların en yenilerinden biri The Haunting of Hill House. Psikolojik gerilim türündeki projenin ilk sezonu tüm bölümleriyle 12 Ekim‘de ekranda olacak. Netflix Türkiye‘nin katkılarıyla ilk 6 bölümüne göz atma fırsatı bulunca hakkında bir şeyler yazmak istedim.
İlk olarak kısaca diziden bahsedeyim.
The Haunting of Hill House, Shirley Jackson’ın 1959’da piyasaya çıkan ünlü romanı. 1963’te ve 1999’da iki kere sinema için uyarlandı ve The Haunting (Perili Ev) ismiyle vizyondaki yerlerini aldılar. Kitap ülkemizde “Tepedeki Ev” ismiyle raflarda. Yeni dizi de bu kitabın modern uyarlaması. Mike Flanagan’ın hazırladığı dramanın oyuncu kadrosunda Michiel Huisman, Carla Gugino, Timothy Hutton, Elizabeth Reaser ve Oliver Jackson-Cohen gibi isimler bulunuyor.
Odadaki filden kurtulmak amacıyla şimdiden bahsedeyim: Dizi, romanın modern uyarlaması olarak ekrana gelse de sadık bir uyarlama değil. Kendi dünyasını kurmuş şekilde ilerliyor.

Jackson’ın Stephen King dahil pek çok yazara ilham veren ve beğenilen romanı, Dr. John Montague’nün perili olduğu konuşulan bir evi hakkında araştırma yapmak için birkaç aylığına kiralaması ve yanında getirdiği gençlerle evdeki gizemli olayların üstüne gitmesi üzerine kurulu. Dizi ise doğa üstü bir korku/gerilim hikayesi olmasının yanında aynı zamanda “aile draması“.
Daha sonra ülkenin en ünlü “perili köşkü” olarak anılacak bir evde büyüyen kardeşlerin hikayesini anlatıyor. Yetişkinliklerinde yaşadıkları bir trajedinin yeniden bir araya getirdiği bu kardeşler, artık geçmişleriyle yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Kitapta evi yaptıran kişi olarak geçen Hugh Crain dizide ailenin babası mesela. Anneleri Olivia’yı yıllar önce kaybetmiş olan ailede beş çocuk var: Steven, Shirley, Theodora, Luke, Nell.
Kardeşlerden yazar olan Steven evde yaşananları kitap haline getirmiş ve büyük ilgi gören kitap sayesinde hem kariyeri yürümüş hem de olanlardan geniş bir kitlenin haberi var. Ama her ne olduysa hemen dile gelmiyor ve izleyiciye şimdilik satır aralarında aktarıyorlar. Hikaye iki ayrı dönemde ilerliyor: Bir yandan geçmişe giderek yavaş yavaş ailenin evde oturdukları dönemde yaşadıkları tuhaflıkları ağırlıklı olarak karanlık bir tonda izliyoruz. Hatta nasıl öldüğünü bilmediğimiz anneleri Olivia bu dönemde halen hayatta. Öteki tarafta ise kardeşlerin ve baba Hugh’un günümüzde yaşadıkları ekrana geliyor.
Bahsi geçen günümüzdeki trajedinin ne olduğu bana kalsın (Bknz: Spoiler), aileyi derinden etkiliyor ve pek çok soruyu doğuruyor. Bu yüzden az görüşür hale gelmiş kendine has problemleri olan kardeşlerin yan yana gelmesi ise bir hesaplaşmayı başlatıyor esasında. Herkesin sorunlarının ve olan bitenlerin temelinde Baba Crain’in de nihayetinde dile getirdiği gibi tek bir ortak nokta var: Tepedeki Ev.

The Haunting of Hill House‘un dünyasını kitaptan sadece esinlenerek kurduğunu (uyarlama?) baştan kabul ederek izlemenin de katkısıyla diziyi genel olarak beğendim.
İlk iki bölümdeki gotikliğin tadı ve hikayenin bölüm sürelerinin tersine işleyen yavaşlığı battığı için düşündüğüm ölçüde verim alamamıştım. Ama karakterlerin aralarındaki sorunların tanıtılmasıyla, evin de dahil edilmesiyle gittikçe açıldı ve kendisini sevdirdi. 6. bölümü kalan bölümlerde ne olacağını merak eder halde tamamladım mesela.
Dizi, sadece kardeşlerin çocukluk ve günümüzdeki zamanıyla sınırlı kalmıyor. Örneğin Michael Huisman’ın canlandırdığı Steven’ın kitabı yazdığı dönemde çıkan tartışmalara da değinildiği oldu. Bunun yanı sıra arada karakter odaklı bölümlerle ekrana geldiklerinden o kişinin evi de içine alan eski hayatına tanık oluyoruz. Kardeşlerden Luke’u (Oliver Jackson-Cohen) merkezine oturtan 4. bölüm ve Nell’i (Victoria Pedretti) anlatan (69 dakikalık) 5. bölüm izlediklerim içinde -hikayeye de katkıları açısından- favorilerim oldular. Shirley’e hayat veren Elizabeth Raiser ise ilk iki bölümde özellikle dikkatimi çeken kişiydi.
Bunun aksine göze batmasa bile Michiel Huisman’ı yeterince iyi kullandıkları görüşünde değilim. Ayrıca günümüzde Hugh Crain’i canlandıran Timothy Hutton yerine karakteri başkası canlandırsa da olurmuş. Geçmiş dönemden ziyade günümüzde olanlar ve geçmişe yapılan ithaflar bana göre hem daha sürükleyici hem de daha zengin. Ama geçmiş zamanda ekrana gelen çocuk oyuncular ve Olivia (Carla Gugino) da iyi iş çıkarmışlar. Dizinin doğa üstü kısmının gerdiğini iddia edemesem de aile drama dramasının daha ilgi çekici geldiğini söyleyebilirim.
The Haunting of Hill House izlediğim kadarıyla benim bakış açımdan böyle işte.








yorumlar
Sevenlere beni de ekleyin.
Korku edebiyatı meraklısı değilim. Hele hele hayalet hikayeleri ömrüm boyunca ne korkuttu ne de eğlendirdi beni. İşte gerilimli hayaletler filanla anca hiçkoksal bişiler dişimin kovuğuna gidebildi bunca yıldır. Bu yüzden bu dizi duyurulduğunda ilgilenmedim.
Ama onca övgü ve “korku geri planda, burada drama var” yorumlarınızla bulaştım diziye. Müziklerinden, oyunculuğuna, hikayeyi bağlayış şekillerinden, altını dolduruşlarına pek sevdim. Hikayenin 2 zamandaki anlatılış yöntemi de benim için doyurucu oldu.
5 ve 6 için beklentimi o kadar yükselttiniz ki “ee bu mudur?” olduğumu itiraf edeyim. Hani benim için dizinin genelinden çok da yukarıda gelmedi o bölümler. Sadece 5’in finalini birkaç kere açıp açıp ağzım kulaklarımda izledim.
Bu Timothy Hutton dizi seçmeyi iyi beceriyor ya son yıllarda. Adamı bundan sonra bi dizide görürsem denemem gerektiğini not ettim.
Bu arada gözümün gönlümün açılması açısından: Carla Gugino’yu zaten severim. Buradaki imajlarıyla Victoria Pedretti’yi genç bir Liv Tyler, Kate Siegel’i de genç bir Angelina Jolie gözüyle izlediğim için ayrı bir tat aldığımı da ekleyip kaçayım.
Övenlere teşekkürler.
Daha ne olacak, bayıla ayıla izlemişsin, aha da itirafın
İlk Sezon Final
Biraz yavaş gittim çünki 5. ve 6. bölümlerden sonra iyice bir sindirmem gerekiyordu, bu bölümlerin üzerine çıkabileceğini düşünmediğimden doğrusunu da yapmışım. Korku, hayalet falan hikaye, DRAM’ın dibine vuruluyor, final bölümünde de kendince konuyu toparlayıp kapatıyorlar. Şahsen en azından final için beklentimi bulamasam da genele bakıldığında önümüzde çok kaliteli bir iş mevcut.
@kemal32 Aşkolsun. Koca bölümü (ki muhtemelen 50+ dakikadır yine) 1 dakika ile mi kıyaslayayım?
Nihayet ilk sezonu bitirdim. Genel olarak beğendim ama bazı yerlerinin fazla uzatıldığını da düşündüm, bölümler biraz daha kısa olsaydı daha güzel olurdu. Türünün çok hitap etmediği bir izleyici olmama rağmen beğendim. Finali de gayet güzeldi, herkes sezon finali diye yazmış ama kesin bir onay yok. Ben almasını da istemiyorum. En fazla Theo ve Nelly i beğendim. Hatta oyuncularını da takibe aldım. Özellikle Kate Siegel e bayıldım ya güzelliğine
Ayrıca Luke, Olivia ve Baba yı da sevdim. Bir tek Shirley ve Steven ı sevemedim.
İlk bölümün son sahnesinde baya bi gerildim, hatta acaba devamı da böyle gidecekse nasıl izleyeceğim diye düşündüm ama gittikçe alıştım gibi. Gerile gerile izledim.
İki üç yer kafama takılmadı değil, söyleyim, sorayım:
Bir de Nelly çocukluğuna nasıl musallat olabilir ? Burada zaman yolculuğu mu yoksa başka bir şey mi? Orada kafam karıştı.
Son olarak da Luke evi yakmaya geldiğinde istemsiz, yahu gündüzler çuvala mı girdi be evladım ? dedim.
Farklı kadroyla devamı gelirse bakarım ama gerek olduğunu da sanmıyorum. Bir şeyinde suyunu sıkmayın kardeşim.
Top 20 listesinden önce izlemeye başlasaydım nereye koyardım diye düşünüyordum da muhtemelen 15 puanın altında bir yere koyardım ama yeni diziler arasında değerlendirirsek top 5 e girer.
Victoria Pedretti ve Oliver Jackson-Cohen’in ardından Henry Thomas da yeni bir rolle dönüyor.
Kate Siegel geri dönüyor.
Bu iş “AHS” modeline döndü ama iyi de oldu.
Ooooo darkcrystal ın dediğine katılıyorum iyi oldu. Oyuncuları iyiydi zaten.
Rahul Kohli (iZombie) kadroda.
Catherine Parker (Hill House‘dan Poppy Hill) dönüyor.
T’Nia Miller
EK: Amelia Eve
Bakalım ne zaman gelecek?
The Haunting of Bly Manor: POSTER
S02E01
Çok boş bölümdü ya!
Offf, of! O güzelim ilk sezonların üstüne gelen bu 2. sezonlar neden hep yetersiz kalıyor?
O değil de ilk sezonki kadrodan geri dönenler arasında Carla Gugino’nun haberi çıkmamıştı daha önce. Minik bir konukluktu muhtemelen ve en azından finale kadar yeniden görmeyiz diye tahmin ediyorum ama sesini duymaya devam etmek bile iyi gelir elbette.
Boş boş geçen ilk 2 bölüme oranla daha izlenir durumda olan bir bölüm çıkmış ortaya bücür sEXy mürebbiye sayesinde .
Vay, vay, vay …
Bana bunlarla gelin işte! 

Beyin yakan bir bölümdü, sunum ilgi çekicilikte son noktaydı ve tek kelimeyle harikaydı bu Hannah Grose bölümü.
Inception’a selam olsun.
Miles’ın içinde yetişkin bir hayalet olduğu ve o hayaletin de Peter olduğunu varsayıyordum en başından beri bir de. O da tuttu.
Grose’un da çoktan (Dani’nin işe başladığı gün) öldüğü sunuldu son olarak ayrıca ki onu kimse tahmin etmiyormuştur herhalde ilk 4 bölümlük süreçte.
Aşk gülümüz solsa bile
Gözümüz yaş dolsa bile
Zaman geçmiş olsa bile
…
Bir önceki daha iyiydi elbette ama gayet güzeldi bu bölüm de.
Bahçıvanın ebeveynleriyle ilgili hikayeyi anlatımı çok başarılıydı. Bölümün ana teması olan
hikayesiyle paralellik göstermesi tadını daha da artırmış oldu elbette.
S02E07
Yazar, bu bölümü yazarken romantik duygular içerisindeymiş.
8. bölüme geldik ve şu ana kadar ilk defa irkildim
:48’de. Beklentisiz yakalandım diyebilirim.
Bir varmış, bir yokmuş … Çok iyi masal anlatımıydı be Carla Gugino ablam!
Konuk oyuncular da bu masal anlatımı için gayet uygun seçilmişler bu arada. Kate Siegel, zaten ilk sezonun yıldızlarındandı ama Katie Parker’ı da konuk oyunculuğuyla anımsamak mümkün ilk sezondan. İkisine de benden birer alkış.
Siyah-beyaz sunum da yakışmış elbette. Bu bölümü 5’ten daha fazla sevdiğim doğrudur.
Kate Siegel, artık yaş alan Famke Janssen ve Jaime Murray’den doğacak olan tarzdaki oyuncu boşluğunu dolduracak isimdir sektörde bence. Çok güzel işlerde ona yakışacak şık roller bulur umarım ilerleyen süreçte.
İlk bölümde
Hiç mi hiç gerekli bir bölüm değildi bu arada. O harika 8. bölümün sonuna ekstra 10 dakika eklenerek sezon kapatılabilirmiş pekala. Bu bölümde bir romantizm/duygusallık hissi yaratmaya çalışmışlar ama bana geçmedi, hatta sıktı.
Geçelim son bir sezon değerlendirmesine. Sezonun ilk yarısında yani ilk 4 bölümlük süreçte aşırı derecede formsuzdu dizi. O süreçteki fena olmayan tek bölüm 3. bölümdü. Sezonun 2. yarısında yani son 5 bölümlük süreçte ise hiç beklemediğim bir şekilde müthiş bir form tuttu. O süreçteki tek zayıf bölüm ise 9. bölümdü. Nihayetinde kötü başlasa da pozitif hatırlayacağım bir sezon olmayı başardı. 5. ve 8. bölümler için yeniden bir alkış gelsin benden.
Kate Siegel, tek bir bölümde yer almasına rağmen sezonun yıldızı oldu bana göre. Carla Gugino da anlatıcı pozisyonunda bir başka yıldızdı. Çocuk oyuncu ikilisinden Amelie Bea Smith fena değildi. Katie Parker, Tahirah Sharif ve Alex Essoe gibi isimleri de tanımak güzeldi elbette. Çoğu kişinin ayıla bayıla izlediğinden emin olduğum Victoria Pedretti ise genel olarak fena olmamakla birlikte ara ara abartılı oyunculuğuyla yordu beni.
3. sezonu da olur umarım bu dizinin. Kate Siegel, Carla Gugino, Alex Essoe ve ilk sezondan Mckenna Grace gibi isimlerle de yeniden anlaşılsın isterim.
The Haunting of Hill House üzerine:
Fragmanını izlediğim zaman dizinin %90’ında gerileceğimi korkacağımı filan düşünmüştüm. Ama sandığım kadar korkunç veya gerici çıkmadı. It filminde daha çok gerildiğimi hatırlıyorum. Bu dizide de birkaç jumpscare dışında birşey yoktu.
Dizinin verdiği aile dramını sevdim. Sadece biraz uzadığını düşünüyorum. Çok değiş Bölümler 5-6 dk bile kısa olsaydı bu kadar sünmeyebilirdi. Yinede izlediğim en sağlam Netflix işlerinden biri oldu.
Karakterleri ve oyunculukları beğendim. Göze batan birileri olmadı. Özellikle McKenna Grace, Victoria Pedretti ve Kate Siegel’a bayıldım.
İkinci sezona biraz ara verip öyle girmeyi düşünüyorum.
The Haunting serisinin yaratıcısı Mike Flanagan, şahsi Twitter hesabında izleyicilerden gelen bir soru üzerine yaptığı bir açıklamada dizinin 3. sezonunu çekmek gibi bir planları olmadığını belirtmiş. 2021 yılı ve sonrası için başka planları bulunduğunu söyleyen Flanagan, ‘İlerde bir gün fikrimiz değiştiği takdirde haberiniz olur.’ demiş.
Ben bunu zamanında yeterince övmemişim. Son diziye başlamadan en baştan başlayayım dedim ve aynı zevki aldım. Çocuk, büyük tüm oyuncular tam oturmuştu karakterlere. Bundan gayrı Flanagan nereye ben oraya.
Dizide asıl ilgimi çeken kısmı korkudan ziyade korkuyu dram için araç olarak kullanmaları oldu. Belki bu sebeple 2. izlememde de aynı zevki aldım.
Mike Flanagan ve Trevor Macy, Netflix’ten Amazon’a geçiş yapar
midnight club
Güzel haber, Midnight Mass yayınlanırken yeterince reklam yapılmadığı konuşuluyordu zaten. Başkasını bulsunlar kendilerine.
Ben de The Midnight Club iptal olur o zaman diyordum. Netflix haberi bekliyordu demek.
Obaaa yine de bu kadar cabuk beklemiyordum

Uzulemedim zaten 3n kotu isiydi kendisninin. Yer degistirdigi iyi oldu. Az canlansin kendine gelsin. Mekan degisikligi iyi gelir ins… usher i hevesle bekliyoruz.
Mike Flanagan, 5 yıl önce bugün Hill House ile başlayan Netflix macerasının sonuna gelmiş bulunmakta.
güzel düşünülmüş.
@abidin77
Neden son projesi? Netflix’le anlaşması bitti diye filan mı?
@darkcrystal: Evet, anlaşma bitince Amazon ile imzaladılar.
Bunun haberi nerede diyordum ki, yukarıda 1 Aralık tarihinde linki paylaşmışım.
@abidin77
Tamamdır, sağolasın
Accık (!) poster öykünmesi yaşamışız.
yuh amk
Ortaya çıkınca değiştirmişler afişi.
sanki hiç bilinmeyen 50 sene öncesinin posterini çalmışlar gibi… ortaya çıkmama ihtimali mi vardı gerizekalılar resmen.
Dizisi bu kadar guzelse kitabi ne kadar guzeldir kim bilir mantigiyla kitabini okudum. Ince bir kitapti ama zaman kaybiydi. Bu adam bu kitapla alakasi olmayan bir dizi yazmisken birkac tane karakter ismi icin niye bu kitabin haklarina para odemis aklim ermiyor. Kitapla dizinin hicbir alakasi yok. Isim benzerligi olan karakterlerin de hic alakasi yok. Evin bile evle alakasi yok o derece. Tek benzer karakter evin hizmetcisi. O kadar. Bu diziyi bu kitaptan esinlenmekle bile suclamazdi kimse. Garip gercekten. Neyse bu adama saygim artti. Diziyi tekrar izleyesim geldi.
Korku da hiç sevmem ama bir bakalım.
Dizi onermekte iyi oldugumu iddia edemeyecegim zira son zamanlarda onermek icin tanittigim dizilerin hicbirini kimseye satamadim ama bu dizinin iyi olduguna hic suphen olmasin. Korkudan cok korku soslu aile dramasi diyebiliriz. Flanagan in bir tadina varinca tum seriyi bitirecegine de suphem yok.
sana dedim ama ben tekrar daldım, gözlerim dolu dolu 5in başından kalktım tekrar, bakalım uyuyabilecek miyim? ne hüzünlü bir hikaye.
Oradan geliyorum, çok güzeldi bölümün sonu. Yani o anlamda değil, kurgu ve bağlantı açısından.
Bu adamın Netflix ile işbirliğinin bozulması kötü oldu ya ne güzel her sene bir iki iş izliyorduk
@ozgun14 dikkatimi diziye çektiğin için teşekkürler, iyi dizi gerçekten. Buna nazaran daha düz, basit, demek istemiyorum ama inceliksiz bir dizi olmasına rağmen Midnight Mass’i de beğenmiştim ki M Flanagan burada daha estetik, kreatif dokunuşu daha belirgin kaliteli bir iş ortaya koymuş. Yine de Bly Manor’a bakmayı düşünmüyorum, en azından yakın zamanda. Usher evini ise pas geçerim kuvvetle muhtemel.
journey ends in lovers meeting.
sevgililer buluşunca yolculuklar sonlanır.
şu cümle kitapta ne kadar malca tekrarlanıp durup kitabın en saçma şekilde en akılda kalıcı cümlesi olmayı başardıysa dizi de o kadar kilit yerde çok şiirsel bir şekilde kullanmayı başardı.
yine ağlattı. bly manor ı bunun kadar sevmemiş olsam da tekrar izlemeye karar verdim. gelecek haftalarda inş.
We toyed with the idea for a little while that over that monologue, over the image of the family together, we would put the Red Room window in the background. For a while, that was the plan. Maybe they never really got out of that room. The night before it came time to shoot it, I sat up in bed, and I felt guilty about it. I felt like it was cruel. That surprised me. I’d come to love the characters so much that I wanted them to be happy. I came in to work and said, “I don’t want to put the window up. I think it’s mean and unfair.” Once that gear had kicked in, I wanted to lean as far in that direction as possible. We’ve been on this journey for 10 hours; a few minutes of hope was important to me.
Son 2 sezonu yuzunden guzel hatirlamayacagim totalini ama ilk 2 sezon cidden cok iyiydi.