Yeni Zelanda’da yayın yapan TVNZ’nin ve İngiliz BBC Two’nun ortak yapımını olan The Luminaries dizisi 17 Mayıs’ta ekrana dahil oldu.

TVNZ’deki yayınına haftalık olarak devam eden mini dizinin 6 bölümlük sezonu kanalın sitesi üzerinden yayınlandı bile. BBC ise yakın gelecekte yayınlamaya başlayacak. The Luminaries, Eleanor Catton‘ın 2013 basımı tarihi kurgu ve gizem türündeki aynı isimli romanından uyarlandı. Catton, senaryoyu kaleme alırken Claire McCarthy de bölümleri yönetti.

Kadrosunda Eve Hewson, Eva Green, Himesh Patel, Ewen Leslie, Marton Csokas, Erik Thomson ve Michael Sheasby gibi isimler yer alıyor.

Konusu:

The Luminaries, kadınların ve erkeklerin servet kazanmak uğruna dünyayı dolaştığı yıllarda geçen aşk, cinayet ve intikamla dolu bir hikaye olarak lanse ediliyor. 1864-1865 civarında ve Yeni Zelanda’nın Güney Adası bölgesindeyiz.

Anna Wetherell (Hewson) yeni bir hayata başlamak üzere İngiltere’den Yeni Zelanda’ya gelen genç bir maceraperestir. Buraya geldiğinde hayatına giren iki önemli kişi Emery Staines (Patel) ve Lydia Wells (Green) olur. Emery, bölgenin zengin ve sevilen isimlerden birisidir, birbirlerinin ilgisini çekerler. Bölgenin sözü geçen isimlerinden Crosbie Wells’in eşi Lydia ise Anna’nın iyi anlaştığı bir arkadaş olur.

Ancak bir gün Crosbie, kulübesinde ölü olarak bulunur. Huzurlu bir ölüm olduğu düşünülse de cinayete kurban gittiği ortaya çıkar. Üstelik oklar Anna’yı göstermektedir. Anna, kendisini batık gemi, altınlar, şantaj, ihanet, açgözlülük ve haksız yere hapse düşme gibi engellerle dolu tehlikeli bir karmaşanın içinde bulur.

Not: Dizinin hikayesi birbirine yakın iki farklı zaman aralığında geçiyor. Bir kısmında mahkeme gününü bekleyen tutuklu Anna’nın kendini kurtarma çabasını izlerken öte yandan Anna’nın yeni hayatına ve bölgedeki insanların yaşantısına tanık oluyoruz.

Not 2: Romanın aksine dizi, daha kadın odaklı bir hikayeyle ilerliyor. Romanın merkezindeki önemli karakterlerden Walter Moody (Michael Sheasby), sezona son 2 bölümde Anna’nın mahkemede avukatlığını yapan kişi olarak dahil oluyor.

Diziye büyük ölçüde Eva Green‘in başrolde olmasından dolayı başladım diyebilirim. Film kariyeri bir yana Penny Dreadful’dan dolayı da sevdiğim bir isim. Eve Hewson‘ı da The Knick zamanından biliyorum. Benim için diziyi taşıyan zaten bu ikisi oldu. Daha önce romanı okumadığım için karşılaştırma yapamam.

The Luminaries için açılışını ve kapanışını iyi yaptı diyebilirim. Roman uyarlaması bir mini dizi de olduğu için hikayesini toparlıyor. Bir sürü şeyi son bölüme bıraksalar da kapanışı bütün olarak yeterliydi benim için. Ama altı bölüm sürmesine rağmen yavaş akan bir temposu var, ortalarda çok oyalandılar denebilir. Bölümlerin bir saat sürmesinin de yardımcı olduğunu iddia edemem.

Eva Green konusunda ise beklediğim kadarını aldım. Ekranda daha sık görmeyi isterim. Lydia, yer aldığı ölçüde diziye eğlence ve ilgi katan bir karakter oldu. Anna da istediğim ölçüde güçlü bir karakterdi ve güzel paslaştılar. Emery, Crosbie, Alistair, Francis veya Te Rau gibi erkek karakterler kendilerince yer doldurmayı başardılar. Anna-Emery veya Lydia-Francis arasındaki iletişim dizinin dikkat çekici taraflarındandı. Kısa süre önce The Secrets She Keeps’te izlediğim Michael Sheasby de kapanış öncesi bonus oldu. Böyle yuvarlanıp gittik.

The Luminaries nihayetinde böyle bir dizi işte. İyi seyirler.