The Paradise || Tanıtım
11 yorum unfortr 10 Kasım 2014 09:22
1875 yılının İngiltere’sine gidiyoruz. Yavaş yavaş filizlenmeye başlayan alışveriş kültürü, büyük ölçekte kurulan ilk mağaza The Paradise ile şekilleniyor. Emily Zola‘nın Paris’te geçen Au Bonheur Des Dames romanından uyarlanan dizide bolcana aşk üçgeni, entrika, sosyal komedi, gizem, yani anlayacağınız bir pembe dizide ne ararsanız bulabileceğiniz bir hikaye dizini ile karşılaşıyorsunuz. Birinci sınıf kostüm tasarımı ve dönemin tüm atmosferini soluyan mekan seçimleriyle öne çıkan yapımı gelin daha yakından tanıyalım.
Yayın Bilgileri
25 Eylül 2012’de BBC ONE‘da yayın hayatına başlayan The Paradise, iki sezon olmak üzere toplamda 16 bölüm yayınlandı. Masterpiece yapımı olan dizinin yapımcı koltuğunda, Lark the Rise Candleford‘un da yapımcıları olan Susan Hogg ve Bill Gallagher yer alıyor.
KONU
The Paradise’ın bulunduğu yerde daha önceleri Emmerson adında tuhafiyecilik yapan bir dükkan yer alırmış. Emmerson’ların kızı ile evlenen John Moray, sıradan bir ticaret adamı iken zamanla büyük patron Emmerson’un ölmesi ile işlerinin başına oturur. Kısa bir zaman sonra ise kaza sonucu karısı da ölür. Atılgan ve hırslı yapısı ile işleri genişletip büyük bir mağaza kuran Moray, çevredeki küçük ölçekli dükkanların da işlerini bitirir. Mali açıdan Glendenning Ailesi’ne bağlı olan Moray, ailenin kızı Katherine ile de evlilik planları yapmaktadır.
Kuzeydoğu İngiltere’nin mekan alındığı bu küçük dünyanın içine, taşra kasabası Peebles’tan tuhafiyeci dükkanı olan amcasının yanına çalışmaya gelen Denise dahil olur. The Paradise’ın çevredeki küçük esnafın işlerini bitirmesi Denise’ın amcasını da etkilemiştir. Ona kendi yanında iş veremez. Son çaresi The Paradise’ta iş bulmaktır. John Moray’ın kısa sürede dikkatini çeken Denise işe alınır. Mağazada parlak fikirleri sayesinde sivrilir. Öte yandan Moray’in evlilik hazırlığı yaptığı Katherine’in kıskanç tavırları ve diğer mağaza çalışanı Clara’nın rekabetçi tutumu ile başa çıkmak zorundadır.
Karakterler
Denise
Daha önce mağazacılık deneyimi olmayan Denise’in kendini kabul ettirme süreci sıkıntılı geçer. Tuttuğunu koparan sezgisel satış iç güdüsüyle kısa sürede Moray’in dikkatini çeker. Bulunduğu ortama neşe veren cana yakın bir kişiliğe sahip Denise ile Moray’in arasında gizliden gizliye bir duygusal çekim de oluşmaya başlamıştır.
Bu rolde The Runaway‘deki oyunculuğu ile 2012 yılında Uluslarası Emmy Ödülleri’nde en iyi aktris dalında adaylığı bulunan, Dancing on the Edge‘den de hatırlayabileceğimiz Joanna Vanderham yer alıyor.
John Moray
Çoğu zaman tatminsiz ve sıkıntılı tavırlarının odağındaki Moray, işlerini büyütmek için evlilik hazırlığı yaptığı Katherine’ın babasından mali konularda yardım istemektedir. Katherine’e karşı duygusal anlamda bir şeyler hissetmediği halde paranın musluğunun kesilmemesi için ilişkiyi devam ettirir. Yakın zamanda gizemli bir şekilde ölen karısının lafını etmez ve mağaza içinde dedikosunun yapılmasını da yasaklamıştır.
Moray’i Game of Thrones, Lip Service ve Labyrinth‘deki oyunculuklarından hatırlayabileceğimiz Emun Elliott canlandırıyor.
Katherine Glendenning
Glendenning Ailesi’nin kızı olan Katherine, el üstünde gözde bir bekar olan Moray’e sırılsıklam aşıktır. Sık sık kıskanç tavırları ile karşılaştığımız bu karakteri, en iyi Harper’s Island‘dan hatırlayabileceğimiz Elaine Cassidy canlandırıyor.
Dudley
Mağaza müdürü olan Dudley’in aynı zamanda Moray ile uzun zamandır devam eden bir dostluğu da vardır. Temellerini beraber attıkları The Paradise içinde dönen bazı kirli kapaklı işlere Moray onu bulaştırmaz. Daima sadık tutumu ile tanıdığımız karakteri, Misfits ve The Mill‘den tanıyabileceğimiz Matthew McNulty canlandırıyor.
Bayan Audrey
The Paradise bayan giyim bölümünün şefi olan Audrey’i disiplinden taviz vermeyen kişiliği ile tanıyoruz. Müzmin bekar Audrey’nin Denise’in amcası Audrey ile geçmişte üstü kapalı kalmış bir ilişkileri olmuş.
Burada Audrey’i canlandıran Sarah Lancashire‘a ayrı bir paragraf açmamız gerekiyor. Rolüne kendini adamış mükemmel bir oyunculuk sergiliyor. Onu izlemek ayrı bir zevk, ne denli iyi bir karakter oyuncusu olduğunu, Five Daughters ve Happy Valley dizilerini izleyerek sizler de şahit olabilirsiniz.
Clara
Moray ne adammış diyeceksiniz eminim, evet Clara ile de yakınlığı var. Daha ziyade duygusal olmayan Clara’nın zorlamalarıyla süregelen bir durum. Denise’i ise hiç çekemez ve sürekli aşağılayan tavırlı hareketlerle yaklaşır. Bu rolde Sonya Cassidy yer alıyor.
Jonas
Elinde tuttuğu not defteriyle mağazada olan biteni rapor edip, her kapı ve her delikten karşımıza çıkıyor. Moray’in gözü kulağı olan Jonas, üstü kapalı işlerin de halledicisi konumunda. The Paradise’a kendini adamış bu karakteri usta oyuncu David Hayman canlandırıyor.
Sam
Mağazanın çapkınını oynayan Sam rolünde Threesome, The Escape Artist ve Bluestone 42‘den tanıyabileceğimiz Stephen Wight yer alıyor.
Edmund Lovett
Denise’in amcası olan Edmund, The Paradise gibi büyük bir mağaza karşısında direnemeyince işleri bir hayli zayıflamış. Yine de dükkanını ayakta tutmak için çabalıyor, kimi zaman Denise’in parlak fikirleri ile amcasına yardımı dokunuyor. Bu rolde mini dizi Titanic ve Hitt&Miss‘ten hatırlayabileceğimiz Peter Wight yer alıyor.
Lord Glendenning
Kasabanın bir nevi para babası, Moray’in sürekli peşinden ayrılmadığı bir karakter. Kızı Katherine’in Moray ile arasındaki ilişkiyi uzaktan izleyip pek tasvip etmiyor. Bu rolde Hunted ve Game of Thrones‘ta karşımıza çıkmış olan Patrick Malahide var.
Yazarın Notu
Downton Abbey ve Mr.Selfridge izleyip beğenenleri buraya davet edelim. The Paradise tam size göre, özenle hazırlanmış kostümler ile iç ve dış mekan kaliteli çekimlerinin harmanlandığı güzel bir dizi sizleri bekliyor. İyi eğlenceler…
Fragman
yorumlar
Teşekkürler unfortr. Ellerine sağlık yine.
2 sezon boyunca severek izledim ben bu diziyi. 3. sezon olursa bakmayacağım, doydum diyordum ki zaten olmadı. “Downton Abbey ile Selfridge’i seven bunu da sever” güzel bir tanımlama olmuş.
ingiliz dönem dizilerinin (costume) kendine bir has çekiciligi var.Çok istememe ragmen öncelikli dizlerin yogunlugundan bu türe epeydir sıra gelmedi ama bu güzel tanııtım tekrar iştahımı kabarttı unfortr sayesinde.
Arada zaten farklı sulara da yelken açmak lazım.
baktım yeşil yeşil altyazıları var, güzel mi güzel de tanıtımı var. attım hafızaya. beyin bedava.
bana şimdilik downton abbey yetiyor ama o bitince yerini bunla doldurabilirim sanırım. şöyle asilzadelerden birilerini ara ara izlemek hoş oluyor. ingiliz aksanıyla evde asil asil dolanırken buluyorsun kendini
eline sağlık unfortr.
Tanıtımı okurken sürekli Mr. Selfridge aklıma geldi, yazının sonunda sen de deyince hah dedim. Onun bi 3. sezonu da başlasın bitsin, izleyelim. Sonra buna da bakacağım bir ara.
Eline sağlık, çok güzel bir yazı olmuş.
S01E01-02
Yeni bir Mr. Selfridge bulduğumu düşünerek sevinmiştim ilk bölümü izleyince ama 2. bölümdeki klasikleşmiş drama yordu beni açıkçası. İlerleyen süreçte daha iyi konular bulmaları dileğiyle.
2 diziyi karşılaştırmak istemiyorum şu an için bu arada. Mr. Selfridge, iyi bir kadroya ve karakterlere sahip bir diziydi. Bunda henüz öne çıkan bir karakter veya oyuncu bulduğumu söyleyemem. 1-2 bölüm daha deneyip son kararımı veririm herhalde diziyle ilgili.
Jenerik müziği bir yerden tanıdık geliyor ama yerli bir yerden mi yabancı bir yerden mi çıkaramadım açıkçası.
S01E03
Bak bu bölüm güzeldi işte. İlk 3 bölüm arasında en iyisiydi.
Bölüm konuğu/konusu dalga etkisi yarattı karakterler arasında. Konu konuyu doğurdu, saklı gerçekler ortaya çıktı, insanlar içindeki kıskançlıkları kustu falan aktı gitti bölüm. Keşke her bölüm böyle olsa.
S01E04
Acıma yetime …
Çok büyük bir hata kesinlikle.
S01E05
*Tipine tükürdüğüm, buradan da çıktı. Şükür ki tek bölümlükmüş varlığı. Lakin o tek bölümde de epey yordu valla.
*Offf, ekstra ezik bu kadın cidden ya! Cevap vermeye kalksan nefes israfı yeminle.
S01E07
‘Yanında olmasındansa karşısında olmasını tercih ederim.’ dediğim bir bölüm oldu. 2. sezonun bu rekabetin gelişeceği bir ortamda geçmesini isterdim mesela ama yazarların öyle bir niyeti olduğunu zannetmiyorum elbette.
S01E08 (Sezon Finali)
‘Burada bitse olurmuş.’ dedirten bir kapanış olmuş.
S02E01 zayıf kaldı açıkçası ama S02E02 fena geçmedi Fransa’dan gelen renkli konuğun pozitif etkisiyle.
Moray’in kıskanç, egosu yüksek, ezik halleri baydıkça baydı cidden beni.
S02E08 (FİNAL)
Makul bir kapanış olmuş diyebilirim. Fransızı yeniden görmek güzeldi bu arada.
İlk sezonu da öyle çok iyi sayılmazdı dizinin aslında ama 2. sezonu ilk sezon kadar bile sarmadı beni açıkçası. Yine de sezonun sonunu gördüm bir şekilde işte ama önermiyorum açıkçası.
Dizi için ortalama puanım: 7.0