The Spanish Princess — Tanıtım
37 yorum aytackara 20 Mayıs 2019 08:17
Philippa Gregory’yi duyanınız ve hatta kitaplarını okuyanınız vardır. Özellikle dönem draması ve kadın merkezli hikayeler kaleme alan yazar, Tudor ve Güllerin Savaşı serileriyle biliniyor. A.B.D.’nin kablolu kanallarından Starz da birkaç yıldır bu seriye ilgi gösteriyor. 2013’te ilk olarak Güllerin Savaşı serisinin üç kitabından uyarlanan The White Queen ekrana geldi. 2017’de aynı isimli romandan uyarlanan The White Princess yayınlandı.
Diğer dizilerin gördüğü ilgiden memnun kalan kanaldan üçüncü dizi için onay çıktı. Bu sefer de serinin The Constant Princess (Mahkum Prenses) ve The King’s Curse (Kralın Laneti) romanları kullanıldı. Dolayısıyla hikayenin merkezinde İngiliz Kraliyeti’nin önemli figürlerinden Aragonlu Katherine ve Margaret Pole yer alıyor. Bu diziyi de diğer ikisi gibi Emma Frost hazırladı. 5 Mayıs’ta başlayan sezon 8 bölüm sürecek.
Konusu:
İspanya Prensesi Aragonlu Katherine’in ve küçükken görücü usulüyle evlenmesine karar verildiği Galler Prensi Arthur‘un evliliğinin zamanı gelmiştir. Katherine, ileride bir gün kral olacak Arthur’la evlenmek ve günün birinde kraliçe olmak için nedimeleriyle birlikte Londra’ya gelir.
Hanedanlığın başındaki Kral VII. Henry, Yorklu Elizabeth olarak da bilinen Kraliçe Elizabeth (Beyaz Prenses / The White Princess) ve Kral’ın kontrolü seven annesi Margaret Beaufort (Kızıl Kraliçe / The Red Queen), evliliğe İspanya ile ittifak ve stratejik bir ortaklık gözüyle bakmaktadırlar. Diğer yandan da Prenses Margaret “Meg” Tudor‘un Fransa’nın varisiyle olan evliliğini ayarlamaktadırlar.
Katherine saraya vardıktan sonra yolu ve kaderi hikayenin diğer iki ayağı Margaret Pole ve Arthur’un kardeşi York Dükü Henry ile kesişir. Maggie, Plantagenet ailesinden birisi olduğu için varlığı Tudor ailesi için bir tehdit olsa da ailenin sadık destekçisi Sör Richard Pole‘la evlenmiş ve böylece daha sakin bir hayata kavuşabilmiştir. Ancak ne kendisi ne de kuzeni Elizabeth geçmişte olanları unutmamıştır.
Maggie, gün geçtikçe Katherine’in koruyucusu ve yakın arkadaşı olma yolunda ilerlerken taht sırasının kendisinde olmamasının rahatlığına sahip olan yakışıklı ve biraz hovarda Henry de benzer şekilde Katherine’in hayatında daha fazla yer edinmektedir. Katherine’in saraya varışının devamında yaşananlar başta Katherine olmak üzere bahsi geçen ve hatta geçmeyen pek çok kişi için elbette beklendiği gibi gitmiyor. Büyük bir hayatta kalma, güç ve aşk savaşı başlıyor.
Not: The Spanish Princess’taki karakterlerin bir kısmı The White Princess’ta ve hatta The White Queen’de de bulunuyor. Ancak karakterleri her dizide farklı biri oynuyor, dolayısıyla buradakiler de farklı.
Not 2: Bu diziyi izlemek için diğer dizileri izlemeniz şart değil. Ama diğer dizileri izleyenler detaylara biraz daha vakıf olurlar.
Not 3: Diziyle ilgili daha önce bu yazının altında yorum yapılıyordu.
Not 4: Dizinin sezonu yayın öncesi bir bölüm (7) hariç internete sızdı. Hatta sezonu yarılayarak bir bölüm öne geçince bu yazıya giriştim ve yazı yayına girdiğinde dizinin henüz üç bölümü yayınlanmış durumda.
Philippa Gregory’nin kitapları ve anlatımı ilgimi çekiyor. İlk dizi zamanı konu olan kitapları merak edip okumuştum ama The White Princess’ta ve The Spanish Princess’ta yapmadım. Gerçi diziler yaşanmış tarihin genel çerçevede üstünden geçen olaylara sahip ve öğrenmesi zor değil haliyle. Genel kültürü geçtim, özellikle sağı solu kurcaladığım zamanlar da oluyor.
Sizin de bildiğiniz şeyler olabilir ama dizinin sürprizlere açık olması sebebiyle bunun seyir zevkini kötü etkilediğini pek düşünmüyorum. Katherine, Henry ve Maggie üçlüsüyle benim ilgimi şimdiye kadar korumaya başladılar. Ayrıca hikayede bu daha bilindik isimlerin dışında Katherine’in siyah nedimesi Lina’nın ve Prenses Margaret’ın da kendilerince bir ağırlığı bulunuyor.
Kadrosunda önceki iki diziye göre daha az tanıdığım oyuncu var sayılır, hatta başrol Charlotte Hope‘u Game of Thrones’ta izlediğimi anca IMDb’ye bakınca fark ettim. The White Princess’te de olan karakterleri canlandıran oyuncuları bulurken önceki dizinin oyuncularına benzemesi için uğraşmışlar gibi. Laura Carmichael–Rebecca Benson‘da iyi iş çıkardıklarını düşünüyorum. Kraliçe Elizabeth biraz tuhaf kaçmış açıkçası.
Kral’ı oynayan Elliot Cowan‘ı beyazlamış saç/sakal falan başta resmen tanıyamadım. Adamı Da Vinci’s Demonds’tan beri izlemediydim. Henry’yi oynayan Ruairi O’Connor‘ı Delicious’tan da seviyorum zaten, yalnız saçlarındaki boya gözüme battı biraz. Ona da diziye devam ettikçe alıştım sayılır.
Eğer İngiliz Kraliyeti’ne, Tudor ailesine veya Philippa Gregory’nin eserlerine ilginiz varsa, dönem dramaları ilginizi çekiyorsa bir deneyebilirsiniz. Dizi, genel olarak böyle. İyi seyirler.
yorumlar
İlk 3 Bölüm
İngiliz tarihine ve Monarşisine oldukça ilgi duymakta, her fırsatta yayınlanmış dizi ve filmleri izlemekte, bilgi boşluklarını da tarih kaynaklarından edinme fırsatını kaçırmamaya çalışıyorum. Romanları okumasam da önceki 2 yapımı da severek izlemiştim.
Dönem güller savasından galip çıkan Tudor Hanedanının soyunu devam edememesinden kaynaklı yok oluşu zamanına denk geliyor, elbette dizi’nin işaret ettiği şekilde değil ama izleme keyfi olarak itirazım yok.
Tarihi bilgiler olduğundan spoiler sayılmaz ama dizinin geçtiği dönem Papa’ya karşı çıkışın ve Protestanlığın doğumu kısmı için bile önemli. Dizi 6 evlilik yapacak Henry’nin bir dönemini yansıtacağı için bile önemli. En çok merak ettiğim dizinin bir yerinde Anne Boleyn’i görüp göremeyecek oluşumuz. Ben aşırı severek izliyorum.
Catherine: Az değilsin ha!
Isındım son 2 bölümdür karaktere. Diğer karakterlere ısınamadığımı düşünürsem sırf Catherine için tamamlarım herhalde sezonu.
O diğer malum hamleden de memnun kaldım diyebilirim. Daha iyi satabilirlerdi sahneyi ama neyse.
Şuradaki ilk 2 bölüm yorumlarımı da buraya taşıyayım gelmişken.
S01E01
Zevksiz bulduğum kadro seçimleri dolayısıyla aşırı seviyede ön yargılı bir şekilde oturdum dizinin başına. Sıkılıp bırakmaya şartlamıştım bir nevi aslında kendimi. Çok da yaklaşmıştım bunu yapmaya ama hiç sarmayan o ilk 22-23 dakikadan sonra toparladı hikaye olarak biraz dizi. İzlemeye devam etme niyetindeyim şu an için. Ama kadro olarak cidden ilk 2 sezonun çok çok altında.
Elliot Cowan’ı daha geçen hafta Marchlands’ta izlemiştim. Ruairi O’Connor’ı Delicious’tan tanıyorum ama burada bambaşka bir tipte. Orada karizmatik bir çocuktu ama kızıl saç fena halde mahvetmiş o karizmayı. Charlotte Hope da GOT’ta oynamış. Hatırlıyorum ama tam da hatırlamıyorum. Geri kalan kadroya yabancıyım tamamen.
S01E02
S01E02
Baştaki yatak sahnesinde kahkaha attım, çocuğum ne yapıyorsun öyle
Charlotte Hope’u zaten Game of Thrones’tan beri seviyorum ama buradaki role de çok yakışmış. İspanyolca verdiği tepkiler de hoşuma gidiyor, karakterin hırçınlığını abartmadan çok güzel yansıtıyor.
S01E03
Diziyi kalite olarak öyle çok övemem hatta çoğu Starz dizisi gibi çarpıcı yönleri yok bence. Ama işledikleri konunun hakkını veriyorlar bence. İlk bölüm tamamen pembe dizi tadında olacak galiba diyordum. Bu bölümden ise etkilendim, anlatmak istedikleri hikayeyi güzel anlatıyorlar bence, devamını izleyesim var.
Bu arada Margaret Beaufort rolü için de nokta atışı yapılmış, kadının tepkileri güldürüyor ara sıra.
Sakin bir bölüm sayılır ama bununla da olur.
Richard Pole’a olana bakarsak 1504’teyiz.
@kemal32 Yirmi yıl civarı var, yetişmez. Onay alır da diğer kitaba girerlerse belki anca.
Bölümün en başından itibaren olmasını beklediğim şey tam olarak buydu.
Bu bölüm o ilk 2 sezonda bizi sinir krizlerine sokan Margaret Beaufort karakterinin bu bölümde tekrar vizyona çıkmasıyla ilk 3 bölümden daha iyi bir bölüm izledik bu arada.
1×06 üzerine:
Ben bir yolunu biliyorum ama spoiler olur ^.^ Yalnız bunlar da ne çekti yahu. İşin kötü tarafı daha fazlasını görmeye istekliyim ama sezonu sızdırırlarken yedinci bölüm olmaksızın sızdırdılar. Güncele de daha var iki hafta.
Not: Red Queen olan Margaret, canın çıksın senin. Çıkmış gerçi de dizide de çıksın artık lütfen. Yıldım yahu. “Üç dizi” boyunca çekilir mi bir kadın?
S01E05
Catherine: Moron (Pişman olacaksın günün birinde.)
Lina: Embesil
Rosa: İdiot
MP:
S01E04
Elliot Cowan bölümün MVP’siydi, resmen parladı konuşmalarını sıralarken. Sonda ne olacağını da belli ettikleri için şaşırmadım ama mümkünatı yok bence.
Margaret Beaufort tarafında olmadığımı da belirteyim, sinirlerimi bozdu bu bölüm.
2019 FYC Panel
Bol olaylı, epey güzel bir bölüm olmuş.
*Bu Joanna’ya hayat veren Alba Galocha simayen çok tanıdık geldi ama kime benzettiğimi çıkaramadım şu an. Bölüme epey renk kattı karakter bu arada.
*Joanna’dan
*Catherine: Geçen bölüm demiştim Henry yerine Harry’yi seçtiğin için pişman olacaksın diye. İhaneti öğrendiğin andaki yüz ifadeni merakla bekliyorum.
*Maggie için üzülmekten, Margaret Beaufort için küfretmekten yorulduk artık kaç sezondur valla. İkisi de ölsün de kafamız rahatlasın artık bence.
Beklediğimi aldım diyebilirim. Yedinci bölüm hikayeye hizmet eden ama göreceli yavaş bir bölümdü. Asıl büyük (ve bilindik) olayları sezon finaline saklamışlar. İkinci sezonda görüşürüz.
Catherine’in hikayesini kapatacaklarsa Anne Boleyn de bulurlar herhalde. Bulsunlar please.
Margaret’ın takdir (?) ettiğim tek yanı oğluna olan sevgisiydi. Gerçi o bile takıntılı bir sevgiydi. O nedenle kendisine üzülemedim. Aldığınız ahlara sayın, please.
* Düğünü biraz şansla biraz da eforla kurtardılar ama merak ettiğim bir nokta var. Harry’nin söylediği yalan “Benim sözüm vs. Onun sözü” şeklinde bir durum ama “gerdek gecesi” diye bir durum olduğu için Catherine’in gerçeği saklaması o kadar da kolay olmayacak haliyle.
Gerçi sonrasında olanların zemininde bu durum olur haliyle. Üstüne kurar yürürler.
* Maggie için bir ara “Ölse de kurtulsa kadın,” diye düşündüm. O dereceye gelmişti artık. Gerçi ölmeyeceğini biliyordum. Ama hem Margaret B. hem de ultra şansızlıkla Catherine’i geçip dizinin en talihsizi oldu. Neyse ki toparlandı her şey.
Sezona başlamadan önce pek umutlu değildim açıkçası. İlk 2 dizi seviyesinde olmasa da onlara yakın derecede sarabildi ve izletti bir şekilde kendini.
Yeni sezonda görüşürüz.
Ray Stevenson, Sai Bennett, Andrew Buchan & Peter Egan, 2. sezon kadrosuna katılmışlar.
İlk Kareler: 1–2
++Andrew Buchan (Sir Thomas More), Sai Bennett (Princess Mary’nin genç hali)
Yazıda 15 saniyelik teaser da var. Sonbahar.
Part 2 | Official Trailer
S2 Poster
2. sezonun ilk bölümü yine biraz erken gelmiş.
* Aynı ayarda geri dönmüş desem olur. Bir yandan 1 saat sürmesini fazla buldum diğer yandan çok amaçlı ilerledikleri söylenebilir. Geleceğe yol yaptılar gibi. Bazı şeyler iddialıyken bazen de sıktılar falan. Geçti işte bir şekilde bölüm. Haliyle Katherine’i daha öne çıkarıp diğerlerini şimdilik geri plana atmışlar.
* Ruairi O’Connor’ın suratı beyazlığını korumaya devam ediyor. Sanırsın pudra sürmüşler. The Morning Show’daki kadro haberiyle ilgili bir resmine denk gelmiştim, onda da hayalet gibi duruyordu.
S02E01
Charlotte Hope’a tam direksiyon hakimiyeti verdikleri bir bölümle dönmüş. Dolu dolu da bir bölüm olmuş ayrıca. İlk sezonki kalibresinden bir şey kaybetmemiş diyebilirim.
Ray Stevenson (Reef Break, Rome), Sai Bennett (Mr Selfridge) ve Mark Rowley (The Last Kingdom) takviyeleriyle başladık yeni sezona. Rowley’ninki yeni karakter. Stevenson’ınki oyuncu değişikliği kontenjanından. Meg’in kocası başka bir tipti keza. Bennett’ınki ise yeni karakter mi yoksa oyuncu değişikliği mi emin değilim.
S01E08 Sezon Finali
Bu bölüm sadece Margaret Beaufort’un yediği fırçalar için bile izlenirdi. Sondaki birbirini sorgulama işi güzeldi.
Tudors izlerken Catherine’i hiç sevmemiştim, seçtikleri oyuncunun da pek faydası olmamıştı. Charlotte Hope’u sevdiğim için aynı konulara bu sefer nasıl tepki vereceğimi merak ediyorum.
S02E01
Hızlı başladıkları iyi olmuş. İlk sezonun çoğunluğunun aksine ilgi çekici bir bölümdü, sıkmadı.
Madem Ray Stevenson diziye katıldı umarım sezonun yarısını İskoçya konusu kaplar. Hatta o tarafa Last Kingdom’dan Mark Rowley de gelmiş. Kesin bu tarafta kalalım biz.
Next.
* Bu tarzda dizilerde bir yandan savaş koparken niyeyse öteki tarafta bir doğuran oluyor. Bu sefer Lina’ydı.
* Bölümde Papa’nın Henry’yi en kutsal Katolik kral olarak nitelendirdiğinden falan bahsettiklerinde gülesim geldi.
S02E02
O zırhın içinde o kadar komik görünüyordu ki kendisini ciddiye almak mümkün değildi. Sonrasında kampı ziyaret etmek gibi saçma bir an yaşanınca iyice ciddiye almayı bıraktım. Sonrasında da saçmalıklar tüm hızıyla devam etti. Berbat ötesi bir bölümdü en yalın ifadeyle.
İyi ki diziyi birazcık övdüm, IMDb’de 10 üzerinden 1 ver diye bağıran bir bölüm gelmiş. Savaş kısmı zaten tamamen cringe.
2.sezon posterindeki zırh resmi güzel duruyordu ama burada görünce kahkaha attım. Şunu sevmediğim bir dizide görseydim sürekli hatırlatıp dururdum. Bari sadece üst kısımla bir şeyler yapsaydınız, bacak kısmı falan rezalet olmuş.
Bizzat Ray Stevenson’ın kendisine sövmem gerekiyor, ya
Maggie Pole hikayesi nereye gidecek hiç bilmiyorum ama bu kadının verdiği tepkilerden bıktım zaten oyuncu sebebiyle Edith’in sinir bozuculuğunu hatırlıyorum, karakteri daha da sinirimi bozuyor.
Henry de Catherine de iyice çekilmez halde bu ara. Bu kasvetli ve agresif ortam yoruyor beni.
Meg’in kocasının kırkı çıkmadan üvey oğluyla işi pişirmesi rahatsız etmedi. Yalnız bu oğul kıllandırdı biraz beni. Bu derece naif değildir muhtemelen ve rol yapıyordur diye düşünüyorum.
Bu diziyi izlerken bazen iki bölüm izlemişim gibi geliyor. Bölüm sürelerinin uzun olmasının da etkisi vardır.
* Eğer sağlıklı bir erkek çocukları olabilseydi belki de İngiltere’nin tarihi çok başka bir noktada olurdu. Düşününce çok şeyi değiştirmiş denebilir, Anne Boleyn kısmı bile başlı başına başka bir olay zaten.
Gelecek bölüme yeni hamileliği ve yeni kadın kısmını souşturacaklar anlaşılan. Bu da burada dursun:
* Meg tarafı her ne kadar ilgimi pek çekmese de fena işlemediklerini düşünüyorum. Lina kısmı etkisiz ilerledi gibi. Maggie’de ise evliliklerin oraya atılması durumu var işte.
* Charlie ile Henry’nin kız kardeşi birbirine olsaydı keşke. Yakışıyorlardı.
* Henry VIII beycim, erkek milletinin özetisiniz yeminle.
* Meg,
*
Albany’nin İskoçya’ya gelişi Mayıs 1515, ertelemeye rağmen başa geçişi Temmuz 1515 görünüyor. Catherine de o yaz hamile olduğunu duyurmuş. Sağlıklı bir kız çocuğu doğurduğuna göre de Mary’yi doğurdu. Ama bu durumda Şubat 1516’da olmamız lazım.
İkisini birlikteymiş gibi yedirdiler bölümde. Haziran 1514’te doğup kısa sürede vefat eden bir oğlan çocuğu da var dördüncü hamilelilk olarak. Pas geçtik gibi.
Neyse next!
*Tahmin etmiştim
olduğunu.
*
günahı ne Catherine?
*Bu bölümde yaptığın oyunla tam bir saraylı oldun artık Maggie Pole.
*İster istemez Anne Hastings kimdir diye bakındım internette.
* Konuş kız. Aferin.
* Ne çektin be Catherine.
— Gayrımeşru bir oğlu olduğunu biliyordum. Gerçi bakmadım ama kesin dahası da gelmiştir ileride.
— 1516-17 civarındayız. Kalan iki bölümde 1518’in sonlarına kadar ilerleriz herhalde. Dahasını bilemedim, 1533’e kadar gelemeyeceğimiz garanti. Kapanış kısmında da bildiğimiz nihai sonucu sunarlar gibi.
* The Tudors’taki karşılığının Henry Cavill olduğunu bir kenara bırakırsak sempatik birisi bu Charles Brandon.
S02E05
Ulan şerefsizin evladı olan şerefsiz, bu kız kardeşlerin (özellikle de Mary) sana küçükken ne yapmış ola ki onlara karşı bu kadar hissizsin?
Bu adamın (!) ölümü dolaylı/dolaysız olarak bir kadın elinden olmuştur umarım.
* Durduk yere rahatsız oldum evlilik görüşmelerinde. Vakti zamanında böyle yürüdüğünün elbet farkındayım da sanırsın kendine hayvan pazarından koyun beğeniyor gerizekalı.
* Meg, tam da delirmeye uygun zamanı buldun. Aferin.
* Ne kadar da iyimsersiniz.
2×07 üzerine:
Bir dizinin daha sonu. Tarihin bildiği noktaya aşağı yukarı getirip final yaptılar. Düzgün de bir kapanıştı. Dizinin değil de olan bitenlerin sinir bozucu geldiği çok oldu. Ama izlediğim içim memnunum da.
Sezon ilerlerken de bilmediği hissine kapılmıştım. Geçen sezonu sanki (içten içte) biliyormuşçasına bir edayla kapatmışlardı.
Lady Pole’un yaptıklarına pek de şaşırmadım. Aile önce gelir edasıyla, hele de geçen bölümde olanlardan sonra ona da yeter geldi anladığım kadarıyla.
* İncil bilgilerini yarıştırdıklarında gülesim geldi.
* Lina’nın sonunun Osmanlı’da bitmesine ne desem bilemedim O yıllarda halen gayet güçlü bir devlet tabii, şaşırılası olmasa gerek.
* Meg’in kafayı yemişçesine yaptıkları biraz içimi şişirdi. Karakter gelişimini hiç etmek böyle bir şey olsa gerek. Ama tarihte böyle anacım bu, n’apcan?
* Kapanış kısmında birkaç cümle yazı görmeyi beklediğim doğrudur. O da olsaydı tam olacaktı. Biraz da ben ekleyip yoruma öyle devam edeyim (yaşanmış tarihten spoiler olabilir aşağıda ^.^).
Ancak Kasım 1518’de Catherine’in son hamileliği sona ermiş. Biz Henry’ye bunu söylediğini bölümün başında gördük. 10 yıldan fazla beklemedi herhalde ^.^
Saraydan ayrılması 1531, evet. Yanılmıyorsam kızını görmesine de izin yoktu ayrıca. Anne Boleyn’den önce Kral’ın kız kardeşi Mary Boleyn’le bir süre sevgili olması durumu var falan. Anne’le evliliği 1533.
Zaten Henry ilk olarak evliliğini resmen sonlandırmak istiyor da Papa nezdinde kabul ettiremiyor. Bunu yapıp yapmayacağını laf arasında geçirdiler sadece. Wolsey’in bunu Papa’ya kabul ettirememesi zaten düşüşünün sebebi oluyor. Misal bunun hiç değilse bahsinin geçtiğini görmek isterdim ben.
Thomas More, kız kardeşi Mary evliliğin feshine karşıymış. Yeni bir dini inancın ortaya çıkması da doğruya doğru, Henry’nin istediğini alamamasının sonucu oluyor. More’un düşüşü de Henry’nin bu amaçla yaptıklarına katılmaması vs. vs. Margaret’ın ölümünün Henry’nin kaçıncı evliliğine denk geldiğine üşenip bakmadım.
O nedenle kapanışta birkaç cümle bekledim. Ben hamileliklerin sona ermesiyle kapanış yapıp ardından zaman atlaması eşliğinde nihai sonuca geleceğiz diye kurmuştum.
Not: Uyarlandığı kitapta bu kadarını da anlatmıyorlar tabii. Kitap neredeyse ilk sezon. Evlilik sonrası iki-üç bölüm daha var devamındaki hayatı konu eden. Ardından zaman atlaması yapmışçasına son bölüm yazıyor ve 1531’e atlıyor.
Not 2: Ruairi O’Connor’a uzun sakalın pek de yakışmadığını düşündüm izlerken. Fazlasına gerek yok.
>> Bu sezonun sonrası bildiğimiz The Tudors dizisi. Starz da o nedenle Henry sonrası döneme niyetlenip I. Elizabeth dizisi yapmaya karar verdi. Gelirse ona da bakarız.
S02E08 (FİNAL)
Bitti çok şükür. Benim için işkence gibi bir sezon oldu açıkçası. Her yeni gelen, bir öncekini aratıyor bu seride. The White Queen, açık ara en iyisiydi. The White Princess de yeterince güzeldi. The Spanish Princess’in ise ilk sezonu fena olmamakla birlikte 2. sezonu rezaletti. Yakın bir zaman zarfında bu kadrodan herhangi birini göresim yok başka dizilerde. O derece!
Becoming Elizabeth‘te görüşürüz!
s02e08 Final
Son sahnesi sonrası tek düşündüğüm The Tudors dizisi için fragman izlediğimiz oldu. The Tudors’u izlememiş izleyiciler için tam da kaldığı yerden başlayan dizi, öneridir.
İyisi ile kötüsü ile 2 sezon izletti, ilk sezonu daha iyi idi, izlediğime pişman değilim, bütün olarak baktığımızda da kötü dizi değildi.
Netflix’e geliyor. 15 Temmuz.
Halkımız da Philippa Gregory’yi seviyor-muş.