HBO Max, izleyiciyi 5 Mayıs’ta gerçek hayattan uyarlama bir suç dramasıyla, yani The Staircase dizisiyle buluşturdu. Sezonu 8 bölümden oluşan dizi, ilk 3 bölümüyle başladı.

Jean-Xavier de Lestrade imzalı aynı adlı gerçek suç belgeseline, konuyla ilgili çeşitli kitaplara ve raporlara dayanan diziyi Antonio Campos (The Devil All the Time) ve Maggie Cohn kaleme aldı. HBO Max ve Annapurna TV yapımını üstlendi.

Not: Bahsi geçen 13 bölümlük belgeseli Netflix‘te bulabilirsiniz.

Konusu:

Suç romanı yazarı Michael Peterson’ın (Colin Firth) eşi Kathleen (Toni Collette), 9 Aralık 2001’de Forest Hills’deki evlerinde merdivenin dibinde kocası tarafından ölü bulunur. 911’ı telaş içinde arayan Peterson, ifadesinde onun alkol ve ilaç aldıktan sonra düştüğünü iddia eder. Ancak olay yerini inceleyen polisin araştırması şüphe oklarını Michael’ın üzerinde toplar. Göz altına alınmasıyla başlayan süreci manşetlere konu olan ve çiftin ilişkisini mercek altına alan geniş çaplı bir cinayet davası izler.

Karakter bolluğu olan The Staircase dizisi sadece davaya saplanıp kalmıyor. Michael’ın ilk evliliğinden olan oğulları Todd (Patrick Schwarzenegger) ve Clayton (Dane DeHaan), Michael’ın evlatlık kızları Margaret (Sophie Turner) ve Martha Ratliff (Odessa Young), Kathleen’in ilk evliliğinden olan kızı Caitlin Atwater (Olivia DeJonge) dahil olmak üzere çiftin 5 tane çocuğu da bulunuyor.

Onlara Kathleen’in kız kardeşi Candace Zamperini (Rosemarie DeWitt), Michael’ın kardeşi Bill Peterson (Tim Guinee), Michael’ın savunma avukatı David Rudolph (Michael Stuhlbarg) da katılıyor. Tüm bu karakterlerin bakış açıları dizide da az ya da çok izleyiciye sunuluyor. Hatta yaşananlara ilgi gösteren Fransız bir “belgesel ekibinin” çekim yapmak için hikayeye dahil olması ve Peterson ailesini (bizzat izin de alarak) takip etmesi de cabası. Bahsi geçen Jean-Xavier de Lestrade’i Vincent Vermignon, belgeselin editörü Sophie Brunet’i Juliette Binoche canlandırıyor. Parker Posey ise olaydan sorumlu savcı Freda Black karakterinde.

Not 2: Dizinin hikaye örgüsü 2001-2017 yılları aralığında geçiyor. “Tabii ki” yer yer zamanda atlama yaparak anlatım yapmayı tercih ediyorlar… Gelmişken yayınlanan ilk üç bölümün sürelerinin 60-65 dk. civarında olduğunu belirteyim.

The Staircase’de anlatılan olayı göz ucuyla biliyorum aslında ama Netflix’teki çok tavsiye edilen belgeseli izlemedim. Gerçek suç dramalarını sevmek bir yana, kadrosu da sağdan soldan tanıdık fışkıran cinsten olduğu için de belli bir merakım vardı. 3 bölüm itibarıyla hiç de fena ilerlemedi.

Bu olayın medyanın neden bu kadar ilgisinin çektiğini anlaması zor olmuyor. Zamanlar arası geçiş yaparak çorba haline getirmeleri rahatsız etmedi şimdilik. Kadronun performansından da memnunum. Michael Stuhlbarg, Dopesick sonrası yine tartışmalı bir karakterle ekrana geliyor ve pek de gıcıklaşmadan rolün hakkını veriyor mesela. Çocukların tarafı yeri geldiğinde iyiydi bence ama bazen doldurma gibi durdu. Öz ya da üvey, 5 tane olduğu için biri olmasa diğeri fırlıyor sanki ama sorun da değil. Bölüm sürelerinin bir tık daha kısa olmasını tercih ederdim yalnız, o var.

Diziden izlediğim kadarıyla American Crime Story: The People vs O.J. Simpson havası aldım. İnsanın savunma tarafını izlerken “Hadi lan oradan,” diyesi geliyor söylemesi ayıp. “Avukatlar ellerinden geldiğinde iyi bir savunma yaparak olayı bulandıracaklar ve ikilem yaratacaklar, savcılık tarafı bu ataklara yeterince cevap veremezken benim (yine) sinirim bozulacak,” diye düşünmeden edemedim açıkçası:

+ Savunma: Bu kısım böyle de olmuş olabilir.
– Ben: Olabilir tabii de kim bilir hangi alternatif evrende.

Durum böyle yani. İyi seyirler.