Netflix’in Polonya yapımı Harlan Coben uyarlaması The Woods, 12 Haziran’da geliyor.
14 yorum abidin77 07 Mayıs 2020 23:38
Netflix’in Harlan Coben’ın (The Stranger, Safe) aynı adlı çok satan gerilim romanından uyarladığı Polonya yapımı dizisi The Woods, 12 Haziran’da ekranlarda olacak.
1994 ve 2019’da iki zaman diliminde geçen The Woods, Varşovalı savcı Paweł Kopiński’nin hikâyesini anlatıyor. Paweł, yirmi beş yıl önce bir yaz kampında ormana dalan ve bir daha bulunamayan kayıp kız kardeşinin hâlâ yasını tutmaktadır. Ancak şimdi, Paweł’in kız kardeşiyle birlikte ortadan kaybolan oğlanın bir cinayete kurban gittiğinin ortaya çıkarılmasının ardından, oğlanı kızın kaybolmasıyla ilişkilendiren kanıtlar su yüzüne çıkar. Kız kardeşinin hayatta olabileceğine dair umutlar artarken ailesinin geçmişine ait tehlikeli sırlar, Paweł’in bir arada tutmaya çalıştığı her şeyi darmadağın etmek üzeredir.
Grzegorz Damiecki, Paweł Kopiński karakteri ile dizinin başrol oyuncusu. Agnieszka Grochowska, Adam Ferency, Jacek Koman, Cezary Pazura, Magdalena Czerwinska, Arkadiusz Jakubik, Piotr Glowacki, Dorota Kolak, Ewa Skibinska, Przemyslaw Bluszcz, Izabela Dabrowska, Hubert Milkowski, Adam Wietrzynski, Wiktoria Filus, Kinga Jasik, Jakub Gola, Martyna Byczkowska, Adam Stepnicki 6 bölümlük dizide göreceğimiz diğer oyuncular.
Thrilled to announce this:
THE WOODS.
Netflix. Worldwide.
June 12.
Put it your watchlist now. pic.twitter.com/rRtiNFH1HK— Harlan Coben (@HarlanCoben) May 6, 2020
yorumlar
Denk gelmişken:
Six Years romanını da Netflix için David Ayer film olarak uyarlayacakmış.
Official Trailer
Postercik
Poster
İlk 2 bölüm itibariyle gayet iyi başladı. Hikayeyi de karakterleri de sevdim. Bu ayarda devam edebilirse süper olur.
Kitabı diziden önce bitireyim diye planlayıp plana uydum. Kitap sağlam başlıyor, ortalarda biraz tempo düşüyor (bazı noktalar tekrar edildikçe okuyucu çözüm istiyor) ama neyse ki sonunu gayet dramatik ve güzel bağlayarak bitiyor.
Umarım dizi bunu iyi yansıtmıştır -ki fragman oldukça kitaba sadık gibi görünüyor. İzleyince kitaba göre dizinin durumunu yazarım.
İlk 3 bölüm itibarıyla yardıra yardıra gittiğini söyleyemeyeceğim, biraz ağır ama her Harlan Coben işinde olduğu gibi nereye bağlanacak merakını veriyor. 1994 ve 2019 dengeli bir şekilde gidiyor. İki zamandan da, oyunculardan da memnunum. 6 bölüm olması gayet iyi. Bittiğinde The Stranger’dan alamadığım tatmin duygusunu bundan alacakmışım gibi hissediyorum.
“Biraz ağır ama her Harlan Coben işinde olduğu gibi nereye bağlanacak merakını veriyor.”
Bunun aynısından. Ben henüz iki bölüm izledim. Şimdilik 1994’ü biraz daha fazla sevdim. 6 bölüm olması da avantaj. Diğerleri daha uzun sürmüştü.
Hangisi olduğunu bilmiyorum; ya içinde gizem olan diziler beni tatmin etmiyor artık ya da Harlan Coben işleri. İzlediğime pişman değilim ama genelde sonunda hep aynı hislerle ayrılıyorum. Tamam, eli yüzü düzgün bir iş olmuş, Polonya’da geçmesi de iyi olmuş, ağır gitmesine rağmen sıkmıyor, oyuncular da hiç fena değil, sonunu da fena bağlamamışlar falan ama sonuçta yine çok tatmin olmadan başından kalktım. Ne arıyorum bilmiyorum aslında. Sanırım şok edici bir şeyler olmasını bekliyordum.
Yalnız şu
Kafadan rahatsız Wojtek manyağı yüzünden 4 gencin hayatının kaydığı bir dizi izledik.
O çığlık Kamila’dan gelmiş demek. Daniel, mok yoluna gitmiş. DNA testi istediği anda o kadının anası olduğu ve babası tarafından öldürüldüğü belli olmuştu zaten.
Bu geçmişle Pawel ve Laura, 2. bir şansın olmadığını görür ve ayrılırlar.
Bu Dawid, hem Pawel’in anası hem Wojtek Malczak ile mi takılıyormuş şimdi?
Bu Dawid Goldsztajn Artur’u niye öldürdü? Laura ile birlikte hayatlarının kaymasının (parasal anlamda) suçlusu olduğunu düşündüğü için mi? Peki niye suçu Pawel’in üzerine atmaya çalıştı. Bu Artur, bu kadar yıl sonra niye Dawid’e ziyarete gitmişti? Oraları belli oldu da ben kaçırmış olabilirim.
Diğer Harlan Coben işlerini sevdiyseniz buna da bakabilirsiniz. Kitap ve dizi karşılaştırmasını @darkcrystal yapar izleyince.
Harlan Coben. bence bu.
Ya çok emin değilim. Son zamanlarda diğer dizilerde de benzer şeyler hissediyorum. Defending Jacob olsun, The Outsider olsun, The Sinner olsun, hep bir olmamışlık hissi geliyor. Ciddiye almadığım dizilerde çok sorun yok tabii. Sanırım bu tür dizilere doydum.
O saydığın dizilerin hepsinde belli sorunlar olabilir.
Mesela Defending Jacob’ın sonunun pek de kapalı olmaması, daha doğrusu bize kalması gibi bir durum var. Suç dramasından daha çok aile dramasıydı resmen. The Outsider iyi başladı ama devamı o kadar yavaş ilerledi ki…
The Sinner 3’te Matt Bomer olmasa bir bakıma çekilir çile olmayabilir, dedektif uyuz etmişti. Peşinden sürüklenip gitme olgusu yoktu sanki senin dediklerinde. Onçün ben ikisinden de parça parça diyorum. Doymuşluk da cabası tabii, neden olmasın. En iyisi Line of Duty’ye devam
@abidin77
@aytackara’ya katılıyorum. Bence de o 3 dizi sorunlu. Jacob’ın derdi katil ya da gizem değilmiş, The Outsider vasatın da altında ucuz bir senaryo, The Sinner ise ilk 2 sezonu mumla arattı. Gizem türünde hep defolu diziler var son zamanlarda. Nerde, ” The Killing” , ” Broadchurch” , “Bron/ Broen”, “True Detective”, ” Missing” kalibresindeki yapımlar!..
Şu miniyi izlemediysen bir dene bence, en beğendiğim ve farklı bulduğum minilerden:
One of Us
Ek: Coben’in “Safe”‘ ve “The Five”ı gayet tempolu ve finalleri de şaşırtan dizilerdi; bakmadıysan bir dene onları da.
@darkcrystal: One of Us listemdeydi ama bakamamıştım. Diğerleri aklımda ama Coben dizilerine ufak bir ara verdim şimdilik. Bir ara girerim. Harbiden o saydığın diziler gibi işler pek gelmiyor son zamanlarda.
Doğrudur. Üst üste problemleri olan dizilere denk gelmiş olmak keyfimi kaçırmış olabilir.
@aytackara: Line of Duty 3. sezon ve 1000 yıldır giremediğim Endeavour 2. sezon biraz nefes aldırabilir bana. Dalayım yakında onlara.