The Nanny — tanıtım
21 yorum bkb 14 Aralık 2011 16:17
The Nanny , 1993-1999 yılları arasında 6 sezon boyunca 145 bölüm olarak CBS kanalında yayınlanan ve oldukça ilgi gören bir komedi dizisiydi. Açıkçası kendi adıma komedi dizileri açısından umduğumu bulamadığım , eski izlediğim dizileri özlediğim şu dönemlerde çok keyifli olan bu sit-comu tanıtmak istedim.
Dizinin ana karakterlerinden olan Fran (Fran Drescher) , nişanlısı tarafından terk edilmiş, işinden yeni kovulmuş ve güzellik malzemeleri satmak için kapısını tesadüfen çaldığı malikanede beklenmedik şekilde kendini dadı olarak bulmuştur. Fran, patavatsız olması ve herkesin kulaklarını tırmalayan sesi ve gülüşüyle bilinen hafifçe geçkin, ailesi tarafından zengin koca bulmak için teşvik edilen bir kadındır.
Fran – Fran Drescher
Malikanenin sahibi olan 3 çocuklu Maxwell Sheffield (Charles Shaughnessy) hem dul ve zengin bir prodüktör olması, hem de yakışıklılığıyla Fran’in ailesi için ideal bir damat adayıdır. Zaten zamanla aralarındaki tatlı sert patron-çalışan çekişmesi, duygusal gelgitlerle dolu bir aşka dönüşecektir.
Fran ve Maxwell
The Nanny , Türkiye de dahil olmak üzere bir çok ülkenin televizyonlarında yayınlandı. Bunun yanı sıra , bazı ülkelerde o ülkenin yapısına uygun şekilde tekrar çekilerek ekrana geldi. Kenan Işık ve Gülben Ergen‘in başrollerinde olduğu “Dadı” da bunlardan biriydi. Bu uyarlama da ülkemizde beğenildi, izlendi; fakat orijinal versiyonun elbette çok gerisinde bir uyarlamaydı.Dizinin Sony-Almanya tarafından basılan birinci sezon,ikinci sezon ve üçüncü sezon dvd baskılarında TR altyazı da mevcut.
The Nanny 1. Sezon DVD seti
Sinema ve televizyonda komedi denilince American Pie‘dan The Big C‘ye dek, çok geniş yelpazede alt türlere rastlamak mümkün. Çok derin düşüncelere dalmadan , sadece keyifli vakit geçirmek ve gülmek isteyenler, özellikle de eski usul sitkomları sevenler, The Nanny‘e bir göz atmalı bence. Özellikle de Fran’in büyükannesini canlandıran Ann Morgan Guilbert gibi kimi zaman başrol oyuncularını gölgede bırakacak derecede keyifli performanslar sergileyen yardımcı oyuncuları için. (Tüm kadroyu merak edenler şuradan inceleyebilir.)
Ann Morga Guilbert
yorumlar
Yerel kanal Yeni Asır TV, elinde sadece ilk sezonu olduğundan heralde, döndürüp döndürüp o kadar çok yayınlamıştı ki bu diziyi, ilk sezonunu ezberlemiştik artık neredeyse Sevdiğim eski dizilerdendir; yeni dizisi Happily Divorced’dan aynı tadı alamasam da bayılırım Fran Drescher’a. Eline sağlık tanıtım için
– Şu yaşıma kadar Amerikan, yerli sit-com dizilerinin çok büyük bölümünü ve bazı Avrupa yapımı sit-com dizilerini izledim ama nedense bir türlü ısınamadığım iki dizidir “The Nanny” ve yerli çakması “Dadı” Bence kullandığı mizah olarak yapılmış en basit sit-com dizilerinden biridir. 145 bölüm nasıl sürdü anlamış değilim. Allah’tan bizimkiler bütün bölümleri çevirmeye kalkmadılar
– Diziyi sevmesem de tanıtım güzel olmuş, ellerine sağlık
@kingdom , @desperate houseboy çok teşekkür ederim
yazıda da bahsettiğim gibi komedinin sınırları çok geniş ve çok fazla alt tür var , yani pek birbirleriyle kıyaslayamıyorum. Zaten bu dizi eski tip bazit mizah anlayışı olan , ama oturup keyifle izlenebilecek bi dizi , hiç öyle mesaj derdi tasası filan da olmayan bi tür.
Bu arada yerl versiyonunda bütün bölümleri çektiler , ama orda 22 dakika bizde 1 küsür saat olduğu için bölümler , bizde orjinalinin bölümlerini birleştirerek adapte ediyorlardı.
@bkb: Kesinlikle komedi geniş bir tür. Biraz da izlerken ne beklediğimizle de alakalı tabii. The Nanny bugün çekilse bu kadar sürer mi? Bence sezonu tamamlaması bile çok zor. Kullandığı mizahı çok basit bulsam da bir konu da hakkını vermek lazım, o yıllarda bile olsa bir sit-com’un 145 bölüm sürmesi kolay iş değil.
– Bizde bütün bölümleri çekildi mi? Bana hep aynı 15-20 bölüm dönüp duruyor gibi geliyor
enteresan bir şekilde, ben bu diziyi comedy max’te gösterildiği sırada kaçırmadan izledim. enteresan diyorum, çünkü hastası olabileceğim tarzda bir dizi değil, hikayesinde fazla bir espri yok vs ama bir şekilde karakterler oturmuş, öykü çok takılmadan ilerliyor, herhalde o yüzden beni kendine bağlamıştı. onca zaman sürmesi de başarı elbette. yazı için teşekkürler.
S01E01—04
‘Dadı’yı mı tekrar izlesem buna mı şans versem acaba?’ diye düşünüyordum uzun zamandır. Kısmet kuşu bunun üstüne kondu diyebilirim.
3. bölüm, diğerlerine oranla biraz aşağıda kalsa da güzel bir 4 bölümlük süreç oldu. Sevdim ben diziyi.
James Marsden’i 2 bölümle konuk ederek başladık diziye. Bu tür tanıdık simalar bolca fırtlamaya devam eder umarım ilerleyen süreçte de.
Dadı ile biraz karşılaştırma yapmak şart oldu karakterler ve oyuncular açısından çünkü kendimi ister istemez bir karşılaştırma yaparken buluyorum diziyi izlerken.
-Öncelikle The Nanny’nin 3 çocuk karakterini de başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Özellikle oğlan fena. Dadı’nın 2 küçük çocuğunu pek anımsayamadım şu an açıkçası. Lakin en büyük çocuk olan Sinem Kobal’ın karakteri Dilara’yı dışa dönük bir karakter olarak anımsıyorum. Maggie ise epey utangaç ve içe dönük bir karakter. En küçük çocuk olan Grace’e çeşitli dizi ve filmlerden yakinen tanıdığımız Madeline Zima hayat veriyormuş bu arada. Küçükken bir miktar sarışın olduğunu görmek şaşırttı.
*Dadı’ya göre en büyük eksikliği Haldun Dormen’in olmayışı diyebilirim. Daniel Davis, kötü değil kesinlikle ama bir Haldun Dormen de değil yani.
*Dadı’daki Kenan Işık’ın karakteri Ömer, buradaki Charles Shaughnessy’nin karakteri Maxwell’e oranla çok daha kasıntıydı diye anımsıyorum ve bu durum da Maxwell’e artı yazıyor ister istemez.
*Seray Sever’in karakteri Suzan da Lauren Lane’in karakteri C.C.’ye oranla çok daha dişi bir karakterdi hatırladığım kadarıyla. Bu da C.C.’ye eksi yazıyor haliyle.
*Fran Drescher-Gülben Ergen kıyaslaması ise yapmayacağım. Ama bir şeyi belirtmeden geçmeyeyim yine de. Gülben Ergen’i o rolde izlemeyi severdim izlerken ama sıkça sinir ederdi diye anımsıyorum Melek karakterini. Fran Drescher’i bu rolde izlemeyi de çok sevdim cidden ama onu Melek kadar sinir zorlayıcı bir karakter olarak görmüyorum şu an için. Bu da Fran’e artı yazıyor diyebilirim.
S01E06
Dinamik, çok eğlenceli bir bölüm olmuş. Fawlty Towers’ı bitirdiğim güne denk gelmesi de güzel bir tesadüf oldu. Seviyorum bu tarz bölümleri cidden.
S01E17
2 bölümdür Kenny rolündeki elemanı Kirk Acevedo olduğunu varsayarak izliyorum ama değilmiş. Benziyor ama baya.
S01E20
C.C.’yi seviyorum ya! Soğuk mizaçlı bir karakter olabilir ama bir o kadar da kibar biri kesinlikle. Niles, bıkmak, üşenmek, yorulmak bilmeden laf sokuyor hatuna ama kadın kalitesini bozup da cevap bile vermiyor ona neredeyse hiçbir zaman. Niles’a ona gereksizce laf sokmaya çalıştığı anlarda uyuz oluyorum.
İlk 20 bölümün ardından söyleyebilirim ki The Nanny-Dadı karakter tasvirleri kıyaslamamda The Nanny çok daha ağır basıyor kesinlikle. C.C. olsun, Maxwell olsun, hele hele Fran olsun buradaki karakter tasvirleri daha tatlış ve sevilesi. Melek’i epey yorucu bir şekilde anımsıyorum mesela ama Fran’in uzaktan yakından alakası yok çoğu özelliği bakımından Melek ile. Bu da bir artı kesinlikle. Bizimkilerin fazla karikatürize etmek gibi bir huyları var zaten oldum olası karakterleri.
S01E22 (Sezon Finali)
Asıl sezon finali 21. bölümdü kesinlikle. Yayın takviminde bir karışıklık olmuş sanki.
Dawson’s Creek’ten Leann Hunley ile My So-Called Life’tan Bess Armstrong olmak üzere doksanlar dizilerinden 2 tanıdık simanın minik konuklukları vardı bu bölüm. Genel olarak çok az tanıdık sima gördüğüm bir sezon olduğu için 1 bölüme 2 tanıdık sima sıkıştırılmış olması iyi geldi diyebilirim.
Güzel sezon oldu genel olarak baktığımda. Şu bölüm çok kötüydü şeklinde anımsadığım bir bölüm yok galiba. İlerleyen sezonlarda da bu ayarda devam etmişse yeter bana.
S02E11
Bu sezon bir miktar düşüş var dizide genel olarak baktığımda (3, 5, 8 ve 10 falan epey kötüydü özellikle) ama bu bölüm güzel olmuş cidden. Ufaklık renk katmış bölüme. Dizinin kendine göndermelerde bulunduğu kısımlar da hoş olmuş ayrıca.
S02E(18-19-20-21)
İlk sezona oranla daha iniş çıkışlı bir sezon oluyor. 18. bölümde çok eğlendim mesela. 19, vasat kaldı. 20, tam anlamıyla çöptü. Yine çok eğlendiğim 21. bölümün ise dizinin en başarılı bölümlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Fran Drescher’ın da oynarken çok eğlendiği her halinden belli oluyordu bu arada. Bir bölümün kalitesi diğer bölümü tutmuyor bu sezon kısacası.
Çocukları ilk sezona oranla daha ekonomik kullanıyorlar bu sezon. Grace ve Brighton, yer aldıkları sahnelerde renk katıyorlar elbette diziye ama Maggie için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. İyice gereksizleşti bu sezon o karakter.
İyi ki varsın C.C.!
S02E25
Gereksiz bir uzantı dizi pilotu olmuş. Married with Children da 2 kez denemişti anımsadığım kadarıyla bu tarz bir şey. Tanımadığımız karakterlere, tatsız tuzsuz bölümler çekip izleyiciye satmaya çalışmaları ve tutacağını varsaymaları komik kaçıyor cidden.
S03E01—07
Sezona 4 kötü bölümle başladık. Bu süreçte 2’nin sonundaki yarışma kısmını saymazsak izlemeye değer pek bir şey yoktu. 5. bölümdeki hikaye basit ama eğlenceliydi. O negatif hava biraz dağılmış oldu böylece. 6. bölüm, olayı fazla abartsalar da idare eder bir bölümdü. 7. bölüm ise Catherine Oxenberg’in varlığıyla keyifli geçti. Oldukça hoş ve tatlı bir hatundu. Sezon içerisinde tekrar eden bir role dönüşen bir konuk oyuncu olabilirmiş aslında.
S03E10-11
10. bölümdeki bebek hikayesi keyifli geçti. 11. bölüm ise epey zayıf kalmış. Sadece Fran’in Hollywood sahneleri keyifli geçti işte. Tüm bölümü Hollywood’a yaysalar daha iyi olabilirmiş aslında.
S04E24
Brighton:
Eğlenceli bir bölüm olmuş. Pamela Anderson’ı yeniden görmek de güzel oldu.
S05E07
Aşırı sığ bir bölüm olmuş. Böyle bir konu üzerinden komedi yapılmaya çalışılmasını da yanlış buluyorum.
Öncelikle hiç sezon finali havası yoktu bölümde.
Uzatma sezonu gibi bir şey olmuş bu sezon. Baştan sona
muhabbetleriyle yordukça yordular beni bu sezon. Bu kadar yoracaklarına 13 bölümlük kısa bir sezonla veda edip gitselermiş işte güzel güzel. Neyse, 6. ve son sezon bu sezon kadar kötü olmasa bari.
S06E09
*Aaa, fiili olarak bir Morty gördük sonunda.
*İster istemez ‘Hangi yıl patlamıştı Lewinsky skandalı?’ diye bölümü durdurup kontrol edesim geldi. 1998 yılıymış. Bölüm de 1998’de yayınlanmış. Biri yılın başları, diğeri sonları ama olsun. Yine de sıcağı sıcağına sayılır. Bu neden bana garip geldiyse? Ülkemde ‘Özgür medya ve sanat’ denen şeyi uzun yıllardır çok özlediğim için olsa gerek.
S06E15
Sen o kadar sezon göm, göm, göm Marty’yi ve adam tatlı bir şey çıksın iyi mi? Şarkı için ağzına sağlık bu arada Steve Lawrence’ın.
S06E16
Sondaki ek sahne: Yok ya, o olamaz.
S06E22 (FİNAL)
Neydi? Chastity Claire. Yarış atı adı gibi mübarek.
Bitti bu da. Yaklaşık 5 aylık bir süre zarfına yaya yaya sonunu gördüm.
Son düzlükte sunulan bölümlerde planlı bir şekilde final yapan bu güzel dizinin bir parçası olmaktan büyük mutluluk duyan bir oyuncu ve senarist grubunun varlığı net bir şekilde hissediliyordu. Özellikle 15-19 periyodundaki 5 bölümlük süreçte onların da benim de çok eğlendiğimi söyleyebilirim.
Ara ara düştüğü dönemler olsa da her daim pozitif anımsayacağım bir dizi olacak The Nanny. Bunun sebebi de elbette harika karikatürize edilmiş karakterleri. Fran’i, Maxwell’i, Niles’ı, C.C.’si, Brighton’ı, Grace’i ve destek kuvvet pozisyonundaki Sylvia, Yetta ve Val gibi tiplemeleriyle büyük neşe kaynağı oldu bu dizi bana çoğu bölümde. Sadece Maggie yetersiz kaldı işte. O da karakterden ziyade oyuncudan kaynaklıydı sanki. Fran’in sesi, C.C.’nin kahkahaları, Sylvia’nın oburluğu, Yetta’nın unutkanlıkları, Grace’in olgunluğu ve tatlılığı falan bu ekibi çok özleyeceğim cidden. Grace demişken bizim Safinaz‘ın bu kadar şirin bir çocukluğu olabileceğini tahmin etmezdim daha önce. Bundan sonraki dönemde onu daha farklı bir gözle izleyeceğim kesin.