The Politician — Tanıtım
21 yorum rpdi 30 Eylül 2019 08:38
Glee, Pose, Feud, Nip/Tuck, AHS, ACS, 9-1-1 ve Scream Queens dizilerinin yaratıcısı Ryan Murphy’nin Netflix’le ilk işbirliği olan The Politician 27 Eylül’de seyirciyle buluştu. Komedi-Drama türündeki dizinin ilk sezonu 8 bölümden oluşuyor ve 2. sezon onayını başlamadan almıştı.
Dizinin yaratıcıları olarak Ryan Murphy’nin yanında, Glee ve Scream Queens’teki arkadaşları Ian Brennan ve Brad Falchuk‘ı görüyoruz.
Kaliforniya’nın Santa Barbara’sında yaşayan zengin bir ailenin evlatlık oğlu Payton, bir lise son sınıf öğrencisi. 7 yaşından beri, bir gün ABD başkanı olacağını bilmekte. Bu yolculukta aşamalar küçükten büyüğe doğru adım adım olduğundan belediye başkanlığı, eyalet başkanlığı gibi seçimlerden önce, önünde kazanması gereken en az bunlar kadar zorlu bir seçim var: Öğrenci Birliği Başkanlığı…
Dizide politikacı Payton Hobart’ın her sezon farklı bir politik yarışına tanık olacağız. Her ne kadar dizi ilk sezonunda bir özel liseyi mesken tutsa da aslında Ryan Murphy’nin önceki işlerinden aşina olduğumuz o abartılı gerçekliğini kullanıyor ve lise ortamı sadece esprisindeki bir araç. Dizinin esasında yaptığı şey bir gençlik draması vs. değil; günümüz politik iklimine bir taşlama ve siyaset kültürünün saçmalıklarıyla dalga geçmek. Elbette arada gençlerin günümüzdeki sorunlarına ve modern ilişki dramalarına değinmeyi ihmal etmiyor. Hatta başrolünde ödüllü bir Broadway sanatçısı bulundurmasından faydalanıp çok az da olsa müzik içeren sürprizler bile sunuyor.
Payton ultra zengin, klasik Cumhuriyetçi, beyaz Amerikan ailesinin yanında sürekli buraya ait olmadığını hissetmektedir. Annesiyle arası çok iyi olsa da babasıyla soğuk ve mesafeli bir ilişkisi vardır. İkiz ağabeyleri hayatında görüp görebileceği en korkunç insanlardır. Zamanını başkan olmakla ilgili motivasyonlarını besleyerek geçirmektedir. Harvard’a nüfuzlu ailesini ve satın alım gücünü kullanarak değil, hakkıyla girmek için çalışmaktadır. Sürekli kendini geliştirme konusunda azimlidir. İleride başkan olduğunda, geçmişinden karşısına çıkacak en ufak bir açık olmaması için çabalamaktadır. Önümüzdeki okul başkanlığı seçimleri için de oldukça takıntılıdır ve fazlasıyla hesaplı, titiz ve karmaşık bir kampanya sürecine hazırlanmaktadır.
Payton’ın seçimlerdeki rakibi hiç beklemediği biri olur. Çince öğrenmesinde ona yardım eden, okulun yakışıklı ve popüler çocuklarından, üstelik aralarında bir arkadaşlık ilişkisinden fazlasının yaşandığı River… Hayallerini ve onun için önemini bilen River’ın bunu yapmasıyla hayal kırıklığına uğrayan ve şansının ciddi ölçüde azaldığını düşünen Payton, kısa sürede toparlanır ve yarışa aynı kararlılığıyla devam eder. Bakalım değerlerinden ve insanlığından bir şey kaybetmeden zafere ulaşmayı başarabilecek mi?
Payton’a tiyatro asıllı ve Tony ödüllü Ben Platt hayat veriyor. Müzisyen kimliğiyle de işler yapan Platt’ın yine bu yıl “Sing to Me Instead” adlı ilk pop albümü çıkmıştı.
Payton’ın üvey annesi Georgina, biyolojik oğullarını büyütürken yaptığı hataların farkına varmış, bir şeytan daha yetiştirmemek için Payton’ı yetiştirme sürecinde çok daha hassas davranmıştır. Payton da yüzünü karar çıkarmamıştır. Ne kadar zengin olursa olsun o da artık bu sıkıcı hayattan bunalmış biri. Oğlunun her konuda arkasında ama zaman zaman bu gözünü karartan hırsı ve eli kanlı düşmanları konusunda tedirgin olmuyor değil.
Karakteri dizinin yapımcı ve yönetmenlerinden Gwyneth Paltrow canlandırıyor.
Payton’ın en yakın arkadaşları James (Theo Germaine) ve McAfee (Laura Dreyfuss) ile kız arkadaşı Alice (Julia Schlaepfer), seçim kampanyası danışmanları olarak Payton’a yoldaşlık ediyorlar. Oldukça sadık ekibi yeri geldiğinde Payton’dan çok daha odaklı ve titiz çalışıyor. Kampanya, bir lise seçimi için fazlasıyla kirli işlerin döndüğü, sürekli bir yerlerden skandalların patlak verdiği, inişli-çıkışlı bir süreç olduğundan bu koşullarda sürekli tetikte olmaları oldukça önemli.
Payton’ın rakibi River’ı Ryan Murphy’nin bir başka Netflix projesi Hollywood’da yer almaya hazırlanan David Corenswet; River’ın monoton hayatıyla sıkıntıları olan kız arkadaşı Astrid’i ise Gypsy ve Bohemian Rhapsody gibi yapımlarda izlediğimiz Lucy Boynton canlandırıyor.
Dylan McDermott ve January Jones, Astrid’in ebeveynleri olarak ara ara boy göstermekteler.
Politik doğruculuk kaygılarıyla Payton ve ekibi, başkan yardımcılığı görevi için kanser hastası Infinity’yi gözüne kestiriyorlar. Payton bir şekilde ikna etmeyi başarsa da hikayesinin altında görünenden fazlası yatan Infinity ve onunla hastalıklı derecede tuhaf bir ilişkisinin olduğu ninesi Dusty, bu süreçte Payton’ın işlerine yaramaktan çok çeşitli sıkıntılar çıkarıyorlar.
Infinity’yi Zoey Deutch, Dusty’yi ise Ryan Murphy’nin vazgeçilmezlerinden Jessica Lange canlandırıyor.
Infinity’nin tuhaf erkek arkadaşı Ricardo (Benjamin Barrett), kampanyada cinsiyet eşitliği başta olmak üzere bazı davaları savunarak önemli bir konuma sahip olan Skye (Rahne Jones); Payton’ın koleksiyonculuğa takıntılı üvey babası Keaton (Bob Balaban), zorba ve aptal ikiz ağabeyleri Martin ile Luther (Trevor ve Trey Eason), diğer yan karakterlerden bazıları.
Oyuncuların tamamına şuradan bakabilirsiniz.
Ryan Murphy’nin American Crime Story gibi ciddi işlerinden ziyade komedide daha başarılı olduğunu düşünenlerdenim. Hem tam olarak ona yaraşır bir iş gibi durduğundan, hem de FOX/FX’ten ayrılıp Netflix’e geçmesinin ardından gelen ilk dizi olması dolayısıyla The Politician’dan beklentim biraz yüksekti. Kişisel zevklerime fazlasıyla hitap ettiği için ufak tefek olmamışlıklarını rahatça görmezden gelip beklentimi karşılayan bir dizi olduğunu söyleyebiliyorum. Fakat genel izleyicinin ne tepki vereceğini çok kestiremiyorum açıkçası.
Tarz olarak Murphy’nin önceki işlerinden en çok Glee’ye yakın olduğunu söylesem yanlış olmaz sanırım. Sıcak ve iç açıcı renkleri, ortada dönen dramanın, kaos ortamının ve oyunculukların bazen abartılması ve bundan iyi bir komedi çıkarabilmesi; ayrıca yer yer absürdleşmesi, popüler kültüre referanslar içermesi ve LGBTQ karakterleri bakımından zengin oluşu gibi özellikleriyle Glee’yi andırdığını düşünüyor, onu sevenlerin bu diziden de memnun kalacağını tahmin ediyorum.
Sonuç olarak The Politician başarılı bir kara komedi. Sık sık sürpriz gelişmelerin yaşandığı, olayların hızlı geliştiği, sıkılmaya fırsat vermeyen, makul bölüm süreleri sayesinde izleyiciyi yormayan, keyifli bir seyirlik.
Şans tanıyacak olan herkese iyi seyirler…
Fragman
https://www.youtube.com/watch?v=AH20G6gt3D0
Sufjan Stevens‘ın Chicago parçasının kullanıldığı nefis giriş jeneriği:
yorumlar
1×01 üzerine:
* Shiplemeye fırsat dahi bulamadan shipimi çaldılar. Şikayetçiyim hakim bey.
* Devamı da böyleyse izlerim ben bunu. Hem eğlendirdi hem de şaşırttı. İlginç bir dizi. Jessica Lange’e sevgiler.
1×02 üzerine:
* İtiraz edemeyeceğim.
* Bu da dursun.
*
Çok güzel bir tanıtım olmuş rpdi. Ellerine sağlık.
İlk Sezon
8 bölüm olunca hafta sonu hepsini hüplettim, diziye başlarken daha ciddi bir şey beklerken Lise başkanlığı adaylığı oldukça güzel gitti.
Diziyi 2 bölüme ayırmak gerek, ilk 4 bölüm oldukça heyecanlı, karışık, tartışmalı ve entrikalı, son 4 bölüm dizi maalesef acayip düşüyor, hem konu, hem çekicilik bakımından ilk 4 bölüm ile alakası yok neredeyse, son bölüm 2.sezon için yakılan ışık güzel oldu yalnız, 2.sezon da ilk 4 bölüm gibi olacak belli.
Bir arkadasinla muhabbet ediyormusun gibi anlatmissin yada ben o sicakligi hissettim. Ellerine saglik.
Eline sağlık @rpdi, daha çok yazılarını görmek isterim :))
ben de merak ediyorum diziyi ve konusu nedeniyle baya da seveceğimi düşünüyorum.
Teşekkür ederim beğeniler ve bu güzel yorumlar için.
İlk sezon izleyip bittirdim. gayet güzel dizi olmuş.
Onay almış olabilir.
Bu adamın (Ryan Murphy) komedisi ağır basan her dizisinde olduğu gibi bunu da boğazımdan ittire ittire izledim. (Glee müziklerle ve karakterlerden sevdiklerim olduğu için kurtarıyordu genelde, bunda o da olamadı.) Herkesin beğendiği bir saçmalık türü var ve bu tarz saçmalıklar beni hiç çekmiyor, hatta genelde izlerken sinirleniyorum. 3. bölümde bıraksam iyiydi de oralardan itibaren iyice arka planda çalacak bir şeye dönüştü benim için, o sayede bitirdim. Sonunu güzel ve meraklandırıcı bitirdiler kabul ediyorum, ama 2. sezonun muhitine uğramam.
@aytackara Başlamadan 2. sezon onayını almıştı diye biliyorum. Hatta yukarıda tanıtımda da yazıyor.
Sonradan ek: Ay bi de bu dizinin makyajcısı kimse benden iyi küfür yedi. O nasıl allık ve pudra meraklısı bir makyajcılıktır arkadaşım. Tek karakteri bile ciddiye alamadım, sevemedim. Hele hele başrol ile sevgilisi… Anladık tahtadan adam yaptınız da bu kadar abartmasak göndermeyi.
Sezonu 7 bölümde bitirip son bölümü gelecek sezonun konusu için yol yapmaya ayırmışlar. Fena fikir değil ama işlenişine de bakmak gerek. David Corenswet’i gelecek sezonda konuk vs. ile görsek pek güzel olur aslında. Diğerleri yetti ama o yetmedi.
Sezon sonunda heeerkesin bir araya gelip hedef büyütmeleri aklımda yoktu. Üç sene kadar zaman atlamaları fena olmadı.
Gelecek sezonda görüşürüz. XOXO.
Poster
İlk kareler
Bunun da mı ikinci sezonu geliyor Ya daha biri izleyecektim
The Politician: Season 2 Official Trailer
İkinci bölümde olanlar aklıma geldikçe gülerim artık. Yine bir sürü saçma veya acayip şey oluyor Sezon 7 bölüm, 50 dakikalık bölüm de var, 28 dakikalık da.
* DeDe ve Hadassah tarafına da bayağı vakit ayırıyorlar. Basit bir rakip olarak kalmadığı fena olmadı gibi şimdilik. Onların üçlüsü bir anda ikiye indi, sonra adam Hadassah’ya geçti.
Payton-Alice-Astrid de üçlüye çıktılar. Hatta Payton-River-Astrid’in köşesinden dönmüşüz. Bu arada casus meselesinde fazla abartmadıları iyi oldu. Yetmedi Georgina, başkan yardımcılığında diğer oyuncu oldu, orası da üçlü yürüyor.
Ne güzel.
2. sezonu da ilki gibi bir akşamda hüplettim. Campy tabirinin sözlükteki karşılığı gerçekten. Bu sezon iyice ileri gittiler hatta bu konuda. Kötü diye söylemiyorum, tarzı bu dizinin. Yine keyifli vakit geçirtti. Georgina-Payton konuşmaları yine çok güzeldi. Bir-iki detay şöyle olsaydı dediğim oldu ama genel olarak iyiydi işte.
3-4 yıl sonra (?!) görüşmek dileğiyle o zaman. O arada özellikle Ben Platt ve Zoey Deutch’ı bir yerlerde izleyebilirim umarım. Diğerlerlerine de hayır demem. Gwyneth Paltrow, Judith Light… Hepsi bebeklerim.
Final haftamda çok stresli geçirdiğim(çok iyi geldi dizi) bir günde dizinin 2.sezonunu geldiği gün bitirdim. yine çok keyifliydi 3-4 sene beklemek kesinlikle istemiyorum. Umarım daha erkene alırlar. Favori dizilerim arasına da girdi.
ikinci sezon da epey başarılı idi ilk sezondan daha fazla zevk aldım valla nasıl geçti anlamadım bu sezonun söyle 2 3 sezon daha seyrederiz ümidi içerisindeyim.
Kendi tadında tatlı bir kapanış yapmış. Hem gelecek sezona yol yapar gibi bitirmişler hem de gelmese o kadar da dert değil gibi kapatmış. Ryan Murphy’nin neden “Üçüncü sezon öncesi bir süre beklemek gerekecek,” dediğini de anlamış olduk. Geri dönüş sürecini kendi istediği bir zamana bırakmış.
Aslında gerçek zamanlı gitmelerine ne derece gerek var tartışılır. Murphy, Ben Platt’in daha olgun göstermesi gerek falan demişti. Adam 26 yaşında. Yaş sınırı da 27’ye falan insin işte Gerisini kendileri bilirler gerçi. Bu arada Astrid’in bebeğine ne olduğunu görmedik galiba, istemiyordu en son. Doğurmadı vs. de karakterin gerisi yoktu sanki.
Üçüncü sezon arasını olabildiğince kısa tutarlar umarım. Yapacaklarını farz ediyorum tabii.
Bir süredir bu diziye başlamayı düşünüyordum ama Dear Evan Hansen filmini izledikten sonra uzun bir süre Ben Platt’ın olduğu işleri izlemesem iyi olacak (en azından burada 35 yaşında gibi görünmüyormuş) 3.sezon gelince yorumlara göre denerim bunu.
Due my respect, bu bana portakal ile mandalinayı karıştırmak gibi geldi.
DEH’deki durum daha farklı anladığım kadarıyla. Hem oyunun sahnedeki tarzı gereği hem de az buçuk zaman da geçtiğinden Ben’in oyunda başrolü üstlenmesi yemiş(ti) mesela. Ben hatırlamıyorum 10 yaş büyük adamın başrolde ne işi var diyeni. Üstüne ödül de verdiler zannedersem. Ama filme uyarlarken popüler diye aynı adamdan gitmemeleri lazımdı sadece, onu yapmamışlar.
Bizim sektörün yediği haltı Hollywood’un yemesinden kaynaklı. The Politican’ın suçu yok
Oyunla Tony ödülü kazandığı için niye filmde başrol olmak istediğini anlıyorum tabii, babası filmin yapımcısı olduğu için rolü garanti zaten. Fakat 27 yaşındayken 16 yaşındaki birini oynayan tek ben değilim savunmasını yapması çok sinirimi bozdu. Belli ki filmi çekerken birisi bile, bu adam bazı sahnelerde 35 yaşında gibi görünüyor, liseli kızlarla olan sahnelerini izlemek bile garip (creepy kelimesi tam uyuyor aslında) dememiş.
Bence filmin zaten duygusal manipülasyona bakış açısından büyük sorunları var, bir de bu kadar sorun üzerine Ben Platt’ın ben olmasaydım film de olmazdı tweetleri falan aktörden soğuttu beni. Yoksa The Politican’ın suçu yok tabii ki. Dizinin yorumlarına da baktım genelde olumluymuş, sinirim geçince denerim belki