Fosse/Verdon — Tanıtım
3 yorum rpdi 28 Nisan 2019 08:56
FX, 9 Nisan’da gerçek olaylardan esinlenilen yeni bir mini diziyle karşımıza çıktı. 8 bölüm sürecek olan Fosse/Verdon, sanatçı bir çiftin zaferlerle ve hayal kırıklıklarıyla dolu hikayesini, 60’lardan 80’lere uzanan bir yolculukla, bolca müzik ve dans figürleri eşliğinde bizlere sunmayı vaat ediyor.
Bob Fosse, küçük yaşlarında dansçılıkla bu sektöre girmiş, Broadway’in en önemli yönetmenlerinden ve koreograflarından biri olmuştur. İlk kez 1966’da çıkardığı Sweet Charity müzikalinin 1987’deki dönüşü için düzenlenen gala gecesiyle hikayeye giriş yapıyor ve dizi boyunca bir kronolojik sıralama olmaksızın, farklı farklı zaman dilimlerine uğrayarak nasıl o noktaya gelindiğine şahit olmaya başlıyoruz.
Bob Fosse işinde ne kadar mükemmel görünse de kaprisli bir sanatçıdır. Eşsiz müzikallere imza atan Bob, beraber çalıştığı insanları fazla zorlayabilmektedir. Benzersiz bir vizyona ve hayal gücüne sahiptir ve bunları alkol, uyuşturucu ve seksle beslemeye çalışmaktadır. Bunlara ulaşırken gücünü ve şöhretini zaman zaman kötüye kullanmaktan çekinmez.
Camiadaki hemen hemen herkesle çok iyi anlaşabilen, arkadaşlarını cesaretlendiren ve tavsiyeleri önemsenen Gwen Verdon, Broadway’in en ünlü dansçılarındandır. Gwen, yalnızca kocası Bob Fosse’nin koreografilerinin yıldızı olmaktan ibaret değildir. 6 yılda 4 Tonny kazanan yetenekli sanatçı, kocasının başarılarının arkasında tahmin edilenden çok daha fazla paya sahiptir.
Bob Fosse, Broadway efsanesi Sweet Charity’nin Hollywood uyarlamasına girişmiştir. Çocuğunu doğurduğu için uzun süredir sektörden uzak kalan ve yeni dönen karısıyla birlikte ucuz dans salonlarını ve gece kulüplerini ziyaret ederek buldukları dansçılar ve sokaktan buldukları fahişelerle alışılmamış bir oyuncu kadrosu kurmuş, işleriyle dikkat çekmeye devam etmektedir. Kariyerinin zirvesindeki Fosse, bazı kararların alınma aşamasında kafasının dikine gitmekte, yapımcılarla sık sık çatışmaktadır. Ona sözünü geçirebilen tek kişi; benzersiz vizyonunu çözümleyebilen ve gerektiğinde geliştiren, kocasını yumuşatan ve onun köprüsü olan, daha makul fikirler verip herkesin ortak bir fikirde buluşmasını sağlayan karısı Gwen Verdon’dan başkası olamaz. Bob, onun dışındaki kimseyi dinlememektedir.
İleride Oscar ödülleri dahil büyük başarılara imza atacak olan filmi Cabaret için Almanya’ya giden Bob, burada da her şeyi eline yüzüne bulaştırır. Karısının gelip ortalığı toparlamasına ihtiyacı vardır. Fakat kocasının yanlışları yüzünden kalbi kırık ve yorgun olan Gwen, oraya gitmek istediğinden emin değildir. Kendinin de sallantıda olan ve derhal toparlaması gereken bir kariyeri vardır. Çok sevdiği ama sadakat problemi başta olmak üzere türlü sorunları olan bu zorlu adam için her şeyi feda etmenin yapmak istediği şey olup olmadığı konusunda şüpheleri vardır.
Amerikan eğlence dünyasının çehresini değiştiren bu ilginç ikili, bakalım romantik hayatlarında ve iş birlikteliklerinde neler yaşayacaklar?
Bob Fosse’yi iki yıl önce Oscar kazanan oyuncu Sam Rockwell canlandırıyor. Gwen Verdon’a ise Dawson’s Creek’ten sonra TV’ye uğramayıp sinemada büyük işler başaran, 4 kez Oscar’a aday olan Michelle Williams hayat veriyor.
İki ana karakterin yanı sıra arkadaşları, çalışma ortakları, rakipleri derken geniş bir kadromuz var. Önemlilerine kısaca göz atacak olursak:
Norbert Leo Butz: Başarılı ama huysuz, oyun yazarı ve senarist Paddy Chayefsky.
Aya Cash (You’re the Worst): Gwen’in yakın arkadaşı, eski modern dansçı ve şimdilerde ev hanımı Joan Simon.
Nate Corddry (Mom): Joan’ın kocası, komedi dahisi ve oyun yazarı Neil Simon.
Evan Handler (Sex and the City, Californication): Efsanevi yapımcı ve yönetmen Hal Prince.
Margaret Qualley (The Leftovers): –4. bölümden ispiyon!– Bob, Gwen ile ilişkisi nihayet bir kırılma noktasına geldiğinde, azmiyle ve yeteneğiyle Gwen’in gençliğini ona hatırlatan, çıkışını yapmak üzere olan yeni Broadway dansçısı Ann Reinking ile karşılaşır. Gwen’in yolundan gitmek isteyen Ann, Bob’ın mide bulandıran istekleri nedeniyle bunu gerçekleştirmede epey zorlanacaktır.
Paul Reiser (Mad About You, Stranger Things): Bob’a çeşitli zorluklar çıkaran, Cabaret filmindeki ortağı.
Susan Misner (The Americans, Billions): Bob’ın Gwen’den önceki karısı. Onu koreograf olması için cesaretlendiren kişi.
NOT: İkilinin kızları; oyuncu, dansçı ve yapımcı Nicole Fosse, dizinin mutfağında yer alıyor. Ebeveynlerinin gölgesinde büyüyen, onların istekleriyle kendi kişiliği arasında sıkışan karakteri elbette dizide yer almakta.
Bob Fosse’nin bizzat kendisinin yazıp yönettiği All That Jazz (1979) filmi ya da dizinin uyarlandığı biyografi başta olmak üzere Fosse’nin başarıları daha önce birçok kez ele alınmış. Diziyi onlardan ayıran en önemli şey ise Verdon’ın yeterince ön plana çıkmayan hikayesini eşit derecede vermesiymiş. #MeToo hareketinin ardından bu dizinin ortaya çıkması muhakkak bir tesadüf değil. Genç ve yeni yüzler peşindeki erkek egemen sektörde ayakta kalmaya çalışan, yaş ve cinsiyet ayrımcılığına sürekli maruz kalan, üstüne Bob gibi biriyle evli bir kadının hikayesi, bu dizinin esas konusu dersek yanlış olmaz.
Diğer taraftan ödüllere büyük oynayan bir dizi. Michelle Williams’ın “En İyi Kadın Oyuncu” Emmy’si için bahisleri kapattığını düşünüyorum. Ağır makyaj altında oyunculuklar, ödül töreni klipleri için yazıldığı belli sahneler bolca mevcut ama şimdilik beni rahatsız edecek boyuta gelmediler. Özellikle Michelle Williams’ın çok dozajında oynadığını düşünüyor, kendisine bakmaya doyamıyorum.
FX yakın zamanda 60’lar Hollywood’unun arka planına ışık tuttuğu Feud ve 80’ler balo kültürünün bütün ihtişamını ve görkemini gözler önüne serdiği Pose ile beni çok etkilemişti. Fosse/Verdon gibi sahne sanatlarına dair yeni bir dönem draması için daha uygun bir kanal aklıma gelemezdi. Fragmanlar çıktıkça iyice yükseldim ama ilk bölümden sonra o coşkum devam etmedi. Hayal kırıklığı olarak adlandırmam da haksızlık olur. Diğer her şeye tamamım, şu an izlediğim halini de seviyorum; sadece daha çok dans ve müzik istiyor, çok daha şaşaalı bir diziye dönüşmesini bekliyorum. Bakalım sezonun kalanında beklentilerimi karşılayacak mı?
İlgisini çeken ve deneyecek olan herkese iyi seyirler…
yorumlar
4. bölüm, dizi başlamadan önce hayalini kurduğum diziye en yaklaştığı bölüm oldu. Ha gayret!
4’ü ben de pek beğendim.
Finali devirdim nihayet.
İnişli çıkışlı bir dizi oldu benim için. Kimi zaman yere göğe koyamadım, kimi zaman koptum mevzudan. Bundaki en büyük etken, bu hikayenin doğrusal olmayan bir zaman sırasıyla anlatılıyor oluşuydu sanırım. Yakıştıramadım ve alışamadım bir türlü.
Oyunculuk, müzikler, koreografi, hikaye, karakterler filan hep iyiydi benim için. Ama toplamda baktığımda diziyi bırakmayışımın en büyük nedeni Michelle Williams oldu. Yoksa bazı bölümlerde “ne izliyorum ben?” moduna girdiğimi itiraf edeyim. Yönetmenle uyuşamadık bir türlü.
Bir Feud bulamadım ama yine de izlediğime memnun olduğum bir dizi olarak kalacak.