Shadowplay – Tanıtım
9 yorum pirate 19 Ocak 2021 08:10
Shadowplay, 2020 yılı sonbaharında izleyici karşısına çıkan bir dönem draması. Uluslararası bir yapım olan dizi, Fransa’nın Canal+ kanalında Shadowplay, Almanya’nın ZDF kanalında Schatten der Mörder, İskandinav ülkelerinde yayın yapan Viaplay’de ise The Defeated ismiyle yayınlandı. 16 bölümlük onay alan dizinin ilk 8 bölümü yayınlanırken geri kalan 8 bölümün ne zaman yayınlanacağı henüz bilinmiyor. Dizinin bölüm süreleri ise 45-55 dakika civarında.
Måns Mårlind, dizinin yaratıcısı, yönetmen ve yapımcılarından biri konumunda. Björn Stein, dizinin diğer yönetmeni. Dizinin geniş yapımcı kadrosunda Jonas Bauer, Rola Bauer, David Davoli, Aaron L. Gilbert, Jim Gillespie, Tim Halkin, Adrian Kelly ve Steven Thibault gibi isimler bulunuyor.
1946 yılında, Berlin’de açıyoruz hikayeyi. 2. Dünya Savaşı sona ereli bir sene bile olmamış daha. Şehir hala harabe halde, insanlar da yavaş yavaş bir toparlanma sürecine girmeye çalışıyorlar. Berlin’in yönetimi 4 galip ülkeye paylaştırılmış durumda. Doğuda Ruslar, güneyde Amerikalılar, batıda ise İngilizler ve Fransızlar hüküm sürmekte. Dizide bizi ilgilendiren taraflar ise daha çok Amerikan ve Rus bölgeleri olacak gibi görünüyor.
Hikayemizin merkezinde Max McLaughlin isimli Brooklyn’den gelen Amerikalı bir polis dedektifi bulunuyor. Şehirdeki Amerikan bölgesinde bir polis gücü oluşmasına yardımcı olmak üzere görevlendirilmiş Max. Karakterimizin Berlin’e gelmek istemesinin arkasında yatan asıl sebep ise kendisinden haber alamadığı kayıp asker ağabeyini bulmak.
Max McLaughlin karakterine Friday Night Lights ve Waco dizilerinden tanıdığımız Taylor Kitsch hayat veriyor.
Homeland dizisinden anımsanabilecek Alman aktris Nina Hoss, Berlin’in Amerikan bölgesinde kurulmaya çalışılan yeni polis teşkilatının sorumlusu Elsie Garten karakterini canlandırıyor. Teşkilatın ağırlıklı olarak kadınlardan oluştuğunu, bünyesinde 18 yaş altı ve 55 yaş üstü birkaç erkek de bulundurduğunu, bir banka binasını merkez aldıklarını ve üyelerinin polislik konusunda bir tecrübe ve eğitimlerinin bulunmadığını ekleyelim.
Dexter, Six Feet Under ve Safe dizilerinden tanıdığımız Michael C. Hall‘u Amerikan bölgesinin yönetiminden sorumlu kişi olan, haliyle Max’in de amiri pozisyonundaki Tom Franklin karakteriyle izliyoruz.
Sense8 dizisinden hatırlanabilecek Tuppence Middleton, Tom’un baştan çıkarıcı karısı Claire Franklin karakteriyle karşımıza çıkıyor.
Quarry, Damnation, Traveler ve The O.C. gibi dizilerden anımsanabilecek Logan Marshall-Green, Max’in ağabeyi Moritz McLaughlin karakterini canlandırıyor.
*Mala Emde, Amerikan askerleri tarafından tecavüz edilip hamile bırakılmış Karin Mann isimli genç bir Alman kadına hayat veriyor.
*Homeland dizisinden anımsanabilecek Sebastian Koch, Karin’in yardımına başvurduğu bir Alman intikam/direniş yapılanması lideri Dr. Werner ‘Engelmacher’ Gladow karakterini canlandırıyor.
*Dark dizisinden anımsanabilecek Anne Ratte-Polle‘u Engelmacher’in sağ kolu Marianne karakteriyle izliyoruz.
*Maximilian Ehrenreich, polis teşkilatının en genç üyesi Gad karakteriyle karşımıza çıkıyor. 16 yaşındaki Gad, savaş sırasında ailesi Berlin’den sürgün edilmiş olan çizim yeteneği sahibi Yahudi bir genç.
*Ivan G’Vera, Rus bölgesinden sorumlu rütbeli asker Alexander Izosimov karakterine hayat veriyor.
*Max’in çocukluğunu Braxton Bjerken, Moritz’in çocukluğunu Anson Boon canlandırıyor.
*Kadroda ayrıca Lena Dörrie ve Benjamin Sadler gibi isimler bulunuyor.
Dizinin ilk bölümünü izledim. İşin Rus taraf haricindeki diğer kısımlarının ilgimi çektiğini söyleyebilirim. Görsel açıdan başarılı denebilecek bir dizi olduğunu söylemek mümkün Shadowplay’in. Oyuncu kadrosu da oldukça cazip. Beklentiyi çok yükseltmemek kaydıyla bir şansı hak ediyor diyebilirim.
Diziyle ilgili daha önce şu yazının altında yorum yapılıyordu.
yorumlar
Sezonu tamamladım ben.
Kadrosu sayesinde izlenesi olan bir dizi olduğunu düşünüyorum. Senaryoyu da fazla batırmayayım gerçi, kötü değildi. Daha iyi olabilir dediğim bazı kısımları vardı. Sezonun orta kısmında biraz fazla dağıttılar gibi.
Bir de savaş nedeniyle harabeye dönmüş şehirdeki insan manzaralarına biraz daha ağırlık vermelerini bekliyor gibiydim. O bakımdan zayıf kalmış olabilirler. Belli ana karakterlerin haliyle daha ağırlığı var. Kapatacakmış gibisine bekleyip de 8+8 olduğunu çok sonradan fark etmemse bonus.
Gelmişken öteki başlıktaki yorumları da bırakayım:
Taylor Kitsch’in ve karakteri Max’in daha ön planda olduğu bir gidişat var haliyle ilk iki bölüm itibarıyla. Michael C. Hall’un ve Logan Marshall-Green’in payının biraz daha fazla olmasını da isterim.
Savaşın etkilerini de araya katmaları fena olmamış. Bir ara polis karakolu değil de sanki gazete ofisi işletiyorlarmış havası aldım birbirleriyle olan diyaloglarından. Milletler arası rekabet, casusluk vs.si de cabası.
Moritz’in tarafını şimdilik daha güzel işliyorlar gibi. Bir de iki bölümdür bölüm sonlarını iddialı bir şekilde kapatma eğilimi vardı. Çift bölümle mi açtı yoksa çifter çifter mi gelecek bilmiyorum ama ona uygun devam etmeye çalışırım.
1×03-04 üzerine:
Üçüncü bölüm biraz bayat geçti de dördüncü bölüm hoşuma gitti. Özellikle ikinci yarısında artırdı temposunu.
* Tom Franklin beycim, siz manyak mısınız acaba?! Niye böyle şeyler yapıyorsunuz yahucum?! Claire, boşa anacım sen bunu.
* 4. bölümün sonuna olabilir diyordum, gelecek bölüme kaldı gibi.
* Yahudilerin Nazilerin peşinde oluşunu işleyiş biçimiyle bazen ilgimi düşürüyorlar bazen de artırıyorlar. Cephe sayısının fazlalığından olabilir tabii bu durum.
Tek sayılı bölümlerin temposunun daha düşük olması tesadüf mü acaba? 05 için de benzerini düşündüm. Faydalı tarafı
06’da temposu yine yükseldi. Bölümü beğendim de denebilir.
* Hapisten kaçmaması için kocasını ihbar edeceğini tahmin etmiştim. O bacaktan vurma meselesine gerek yoktu da hadi sizin bildiğiniz gibi olsun.
Kaldı 2 bölüm. Henüz pek de toparlanma yoluna girmiş değiller ama isteseler çok da uzun sürmez herhalde, bulurlar olurunu.
1×07-08 (Sezon finali) üzerine:
Ben niyeyse bunu mini zannediyordum. Bir noktada toparlamayacaklarını fark ettim artık. 8+8’miş, üstte de yazıyor.
* Sezonu aşağı yukarı beklediğim gibi kapattılar. Hiç değilse ikinci bölüm civarı insanın aklına gelebilecek bir durumdu. Gerisini kendileri bilir.
* Sana müstahak. Geri zekalı.
Kapanış kısmında Moritz’in çocuğuyla ilgili sahneye de sinir oldum biraz. Çocuğu kendi işinize karıştırmasanız olmaz sanki. Max’e illa iş çıkaracaksınız yani.
S01E02
Ne anladım ben böyle yardımdan? Altından bir şey çıkacağı belliydi ama aklımdaki bu değildi.
Michael C. Hall konuşunca uykum geliyor, dağılıyorum.
S01E05
*Karin: Sen neymişsin be abla?
*Şu ufaklığı sevdim. Bir Netflix dizisi bulsun kendine.
S01E06
O buna, bu şuna, şu ona … Bilgi akışı sağlamayan yok maşallah dizide.
S01E07
Karin: Bir hareketin bir hareketini tutmuyor; anlayamıyorum seni.
S01E08 (Sezon Finali)
Burada bitebilirmiş; 8 bölüme daha gerek yokmuş bence.
Max, Elsie, Claire ve Karin, kendisini izletebilen 4 karakter oldular benim açımdan. Moritz ve Tom ise boş karakterlerdi. Bu boş karakterler için tanıdık oyuncularla anlaşıp bütçeyi şişirmişler boş yere diye düşünüyorum. Onlara harcanan parayı başka bir yere kanalize edip çok daha fazla şehir tasviri izleyebilirdik pekala.
1×01-02
Fena başlamadı. Mekanlar dönemi gayet güzel resmetmiş. Prodüksiyon kaliteli de olaylar neye evrilecek; hâlâ tam bir fikrim yok. Oyuncular cephesi gayet iyi. Dönemi zaten severim ama senaryo umarım iyi yerlere evrilir. Du bakalım…
Netflix’e gelişi 18 Ağustos.
Bunu “The Defeated” ismiyle getirmişler Netflikş Türkiye’ye.