Olive Kitteridge — tanıtım
15 yorum rpdi 17 Eylül 2016 09:01
Olive Kitteridge, 2014’ün Kasım ayında izleyici ile buluşmuş bir HBO mini dizisi. 1’er saat civarında süren 4 bölümden oluşuyor. Mini Dizi, Kadın Oyuncu, Erkek Oyuncu, Yardımcı Erkek Oyuncu, Senaryo ve Yönetmen dallarında (yani ilgili kategorilerinde sadece 1 ödülü ıskalayarak) Emmy’lere damgasını vuran, yine bunun dışında birçok ödül toplayan, çoktan TV tarihinin modern klasiklerine adını yazdırmış bir dizi. 22dakika sayfalarında bir mini tanıtımının bile olmaması uzun zamandır içimde dert olduğundan, izlememin üzerinden çok fazla zaman geçmesine rağmen bu güzelliğe nihayet bir tanıtım kazandırmak istedim. Zaten kısacık bir dizi ve vereceğim her bir detay tat kaçırabileceğinden mini tanıtımdan hallice bir tanıtım olacağını da belirtip başlayalım:
Elizabeth Strout‘un aynı adlı kitabından uyarlanan bu mini, Mad Men’in mutfağında bulunmuş Jane Anderson tarafından senaryolaştırılıyor. Yönetmen koltuğunda ise The Kids Are All Right ile adını duyuran; Six Feet Under, Hung, The L-Word ve The Slap (US) gibi dizilerin de bazı bölümlerini yönetmiş Lisa Cholodenko yer alıyor. Yapımcı kadrosunda ise Gary Goetzman, Tom Hanks, Frances McDormand, Jane Anderson ve Steven Shareshian’ı görüyoruz.
Hikaye, diziye adını veren Olive Kitterge, onun ailesi ve yaşadıkları Maine’in (İngiltere) Crosby isimli kurgusal kasabasındaki bir takım insanların etrafında gelişiyor.
Pek insancıl olmayan, sert, disiplinli, inatçı, sivri dilli ve patavatsız olarak tanınan fakat gayet iyi niyetli bir kadın Olive… Emekli olmuş bir Matematik öğretmeni. Kendisinin intihar etmek üzere olduğu bir sahne ile diziye giriş yapıyor ve hemen 25 yıl öncesine dönüp bu noktaya nasıl geldiğini izlemeye koyuluyoruz.
Olive; çok saygılı, nazik, düşünceli ve hürmetkar bir eczacı Henry ile evli. Christopher adında da birtakım sorunları olan küçük bir oğulları var. Henry’nin eczanesinde, onun asistanı olarak yeni çalışmaya başlayan genç Denise’in hayatlarına girmesinden sonra esas olayların zinciri başlıyor. Yasak aşkların, suçların, trajedilerin ve daha nicelerinin yaşandığı, zaman atlamalarıyla dolu 25 yıllık yolculuğa çıkıyoruz böylelikle.
Ana karakterlere ve kadrodaki başlıca isimlere çok kısaca bakacak olursak…
Konudan bahsederken söylediklerim dışında ekstra bir şey söylememize gerek olmayan Olive ve Henry Kitteridge, Coen’lerin Fargo‘su ile Oscar kazanan Frances McDormand ve en iyi Six Feet Under ile tanıyabileceğiniz Richard Jenkins tarafından canlandırılıyorlar.
Ciddi psikolojik sorunlarla boğuşan ve ilaçları dolayısıyla Henry’nin, oğlunun öğretmeni olması dolayısıyla da Olive’in hayatında bir şekilde yer alan Rachel, TV’den United States of Tara ve Mad Men ile tanıyabileceğiniz Rosemarie DeWitt tarafından canlandırılıyor.
Henry’nin asistanı öldükten sonra yerine gelen ve yalnız olduğu için Henry’nin koruyup kolladığı Denise ise Zoe Kazan tarafından hayat buluyor.
Olive’in okuldan tanıdığı ve aslında uzun zamandır aşık olduğu meslektaşı Peter, şu aralar Quarry’de izlediğimiz Peter Mullan; Olive ile Henry’nin oğulları Christopher’ın yetişkinliği ise John Gallagher Jr. tarafından canlandırılıyor.
25 yıla yayılan kocaman bir hikaye olduğundan elimizde çok fazla karakter var ve hangisinden bahsetsek ispiyon olacağından burada bitiyor “Karakterler ve Oyuncular” kısmı.
Kısa bir bölümü olsa da bu rolüyle Yardımcı Erkek Oyuncu ödüllerini topladığı için, ayrıca yıllardır sevip saydığımız biri olduğundanBill Murrey’nin en azından adını geçirelim. Kim olduğunu izleyip görünüz.
Ek olarak da benim özel olarak çok sevdiğim ve dizinin en büyük sürprizlerinden olduğunu düşündüğüm; Rachel’ın oğlu, Olive’in öğrencisi Kevin’ın yetişkinliğine hayat veren Cory Michael Smith’in adını geçirmek istiyorum. Carol ve Gotham’dan da tanıdığımız oyuncu, çok başarılı bir performansa imza atıyor bu dizide.
Olive Kitteridge, yazının başında da dediğim gibi çoktan bir klasik oldu. Çok etkileyen, çok duygulandıran, yeri çok bambaşka, kült olmuş uzun bir sinema filmi gibi yer edindi bende. HBO zaten her daim kaliteli işleriyle konuşan bir kanal ama Olive Kitteridge yaklaşık son 10 yıldan beri kanalın da izleyicisinin de başına gelen en güzel şey olabilir. “Bu kadın insan mı, yoksa başka bir dünyadan bize gönderilen bir yetenek mi?” diye içimden geçirerek izlediğim ve inanılmaz derecede hayran kaldığım Frances McDormand performansıyla, akıp giden senaryosuyla ve teknik detaylarıyla hiçbir kusur bulamadığım bir yapım.
Yaşlanmaya, ölüme, ebeveynliğe, aileye ve daha birçok konuya dair çok sağlam alt metinleri bulunan, aslında hayata dair ders veren ama bunu hiç bilmişlik taslamadan tertemiz bir hikaye anlatımıyla başaran, çok samimi, çok gerçekçi, muazzam bir iş. Ağır gibi dursa da göz açıp kapayana kadar geçen ve duygudan duyguya sürükleyen bir dizi. Aileniz ile izlemenin iyi bir fikir olabileceğini de düşündüğümü belirteyim.
İzleyecek olan herkese iyi seyirler…
Fragman
yorumlar
“kült olmuş uzun bir sinema filmi gibi” tanımı çok doğru. Dur şunun ilk bölümüne bakayım dediğim bir posket öncesi akşamı beni duygudan duyguya koşturarak tüm bölümlerini izletip yatağa yollamıştı.
Hak ettiği gibi bir tanıtım için teşekkürler rpdi.
Sonradan ek: Cory Michael Smith’i Gotham’dan önce burada izlediğimi bilmiyordum. Canım benim.
Nasil sakin sakin ilerleyip, insanin icine icine isleyen bir diziydi ya! Zaten boyle tipleri ayri bir severken Frances McDormand da oyle bir oynamis ki karakteri, allaam allaam! Cok iyi bir is var ortada hakikaten. Hatta gecenlerde aklima dustuydu bir daha oturup izlesem mi sunu diye.
Tesekkurler rpdi.
O naif jenerigini de ayri bir severim.
Ben de teşekkür ederim yorumlara, beğenilere…
Normalde bi arkadaşa izletecektim, onla beraber bir kez daha izlemiş olup öyle yazacaktım ama yaz geldi geçti, bi türlü oturamadık başına. Hadi iyi kötü bir şey yazayım artık deyip bunu çıkardım. Fazla içime sinmedi ama neyse artık, site adına eksiklikti gerçekten.
Bir çok detayı hala hatırlıyorum. Hala aklıma geldikçe boğazımda bir yumru kalıyor öyle. Ama jeneriği unutmuşum mesela. Sahiden lezizmiş. Müziklerini yapan da Carol’ın müziklerini yapan kişiyle aynıymış.
Çok fazla izleyen yok anladığım kadarıyla. Hadi ama. Bi 4 saati çok görmeyin şu canım diziye.
ilk bölüm öyle çok muhteşem gelmedi ama bayıldığım ikili için izlemeye devam edeceğim.
@ozgun14 : Önce Barracuda, sonra bunda benzer yakınmalara girişmişsin. Niye klişeler peşinde koşuyorsun? Farklı işler çıkmış ortaya işte. İkisinde de beni en çok etkileyen bu standardın (masalsı yaklaşım) dışına çıkışları ve gerçekçilikleri olmuştu.
klişeler peşinde koşmuyorum, klişe olmayacak diye bana garip gelen şeyler izlemekten de hoşlanmıyorum ama. gerçi şu an hangi kısımdan bahsettiğimizden emin değilim. eğer hoşuna giden kısım ispiyon içinde yazdığım kısım ve endişemse açıkçası cidden öyle bir şey izlemek istemiyordum şu an. barracuda için diğer tarafta yazayım
sanki frances mcdormand sofia helinin, olive kitteridge da saga noren’in yaşlı hali gibi. bu benzerliği fark ettikçe kadına sempati duymaya başladım. ayrıca bu benzerliği fark eden tek ben miyim gerçekten dizide?
bir de ikinci bölüm birinci bölümün havasından çok da farklıydı. zaman atlaması ve gelen yeni oyuncular diziyi güzel doldurmuş. çok daha izlemesi keyifli bir diziye dönüştü.
John Gallagher Jr, Cory Michael Smith, Rachel Brosnahan gördüğüme sevindiğim yüzler oldu.
çok naif ve hüzünlü aynı zamanda da dingin ve huzurlu bir diziydi. ilk bölümü pek sevmemiştim açıkçası ama hayli geniş bir zaman atlaması yaptıklarından mı yoksa olive’i tanımaya başladıkça sevmemden mi bilmiyorum gerisi çok güzel gitti.
uzun mu uzun kaliteli bir festival filmi gibiydi. izlemesi kolay ya da sürükleyici değil rahatlıkla da bırakılabilecek bir yapım. ilk bölümden bağlandımlık bir draması da yok bence ama devam ettikçe siz farkında olmadan bağlıyor kendine. ilk bölümde bu kadının mutlu sonu hak etmediğini düşünüyordum ve bu kadın tanıdığım biri olsaydı da ölümüne üzülmezdim muhtemelen ama kimsenin görmediği zamanlarına şahit olunca sempati beslememek de zor.
öyle işte kısacası güzel bir miniydi. çok depresif olmadığınız bir zamanda izleyin derim. kendisi bu konuda yardımcı olabilecek bir dizi değil çünkü.
@ozgun14 : İspiyon içinden bahsetmiyordum. Kadının aksiliğini gördüğümde “oh be! bu yaşlanan insanlar hep mi iyi kalpli, olgun olmak zorunda tv ekranına çıkınca? işte budur” dediğim bir karakterdi Olive. Saga Noren benzetmesi aklıma gelmemişti benim. Saga biraz daha engelli bir insan. Olive sadece sert, dobra bir huysuz. Bunun erkek versiyonunu çok görürüz de kadın olunca gözler alışkın değil tabii.
uyuzdu ama kabul edelim.
@ozgun14 : Uyuz değildi benim için. Gayet politik olmayan, dosdoğru bi insandı. Böylesini bulmak zor. Keşke olsa çevremde böyle insanlardan (cidden), rol yapana o kadar tokum ki satır aralarını okumak ve samimiyet kırıntısı aramaktan çok daha kolay böyle insanlar benim için.
Dkamoy’a kesinlikle +1.
yapmayın allah aşkına dediğiniz teoride çok güzel tamam keşke öyle olsa ama bu karakter 25 yıl içinde herhangi birine doğru düzgün davrandı mı? dosdoğru insan olmak demek çevrendeki herkese bok gibi davranmaksa ne güzel. eğer sevdiği insanlara düzgün davranıp sevmediği insanların yüzüne bakmasaydı eyvallah. sizin dediğiniz tarife uyar belki uyuz da olmazdı o zaman. bu kadının düzgün davrandığı tek bir insan yok. tanımadığı ilk kez karşılaştığı insanlara bile insan gibi davranmıyor. bu mu dosdoğru insan olmak. peh. şaşırttınız beni.
Öğretilmiş ve dayatılmış bir sosyallik olmasa piyasada bunun gibi sittin tane insan olacağına inanıyorum ben. İnsan denen yaratığın göründüğü kadar “iyi” kalpli olmadığını anlayalı yıllaaar oluyor. Varsın bir kısmımız da numara yapmasın. Yapmak zorunda kalmasın.
Olive Kitteridge romanları Türkçe baskılarıyla geliyor. İthaki.