Tales from the Loop 3 Nisan 2020 tarihinde Amazon Prime’da yayınlanan bir bilim kurgu dizisi. Her bölümünde farklı karakterleri merkezine koyarak ilerleyen dizi 8 bölümden oluşuyor.

Dizi, İsveçli sanatçı Simon Stålenhag‘ın aynı isimli kitabındaki çizimlerden uyarlanıyor. Legion dizisinin yapımcı ve yazarları arasında olan Nathaniel Halpern diziyi uyarlayan isim. Aralarında Jodie Foster da olmak üzere her bölümü farklı bir yönetmen yönetiyor. 

Konusu:

Bilim adamı Russ, Mercer Center for Experimental Physics (MCFE) departmanını kurarak bir makine inşa etmiştir. Evrenin gizemlerini araştırmak için kurulan makineye halk arasında ‘Loop’ adı verilmiştir. Bu makine Ohio, Mercer kasabasının altında yer almakta ve bu sebeple kasabada yaşayan insanları farklı açılardan etkilemektedir. Dizi, makinenin insanları nasıl etkilediği üzerine hikayeler sunuyor.

Loretta ( Rebecca Hall ): Bir bilim insanı olan Rebecca işine her zaman öncelik tanıyan karakterlerden biri. Bu durum çocuklarıyla olan ilişkisini de etkiliyor. Dizi ilerledikçe neden böyle bir kişiliğe sahip olduğunu daha iyi anlıyoruz. Ünlü oyuncuyu Parade’s End dizisi ve The Prestige gibi filmlerden hatırlayabilirsiniz.

Jakob ( Paul Schneider ): Kendisi MCFE’nin kurucusu Russ’ın oğlu. Oyuncuyu Parks and Recreation dizisinden hatırlayabilirsiniz. Loretta ve Jakob ikilisinin çocukları rollerinde Duncan Joiner ve Daniel Zolghadri isimlerini görüyoruz.

Russ ( Jonathan Pryce ): Kendisi MCFE oluşumunun kurucusu. Bu makineyi kurmaktaki amaçlarını ilerleyen bölümlerde öğreniyoruz. Aktörü Game of Thrones ve Taboo dizilerinden hatırlayabilirsiniz.

İlk 4 bölümü izlemiş biri olarak dizinin temposu nedeniyle herkese hitap etmediğini söylemem gerekiyor. Sıkıcı olduğunu kesinlikle düşünmüyorum ama kendinizi yavaş bir tempoya hazırlamanız faydalı olabilir. Görselliğe gösterilen önem ise dizinin en büyük artısı.

Dizi, bilim kurgu konusunda büyük yenilikler getirmiyor ve en baştan böyle bir amaçlarının olmadığı belli. Bilim kurgu öğeleri kullanılsa da daha çok drama kısmına özel bir önem gösteriliyor. Bu noktada dizinin müziklerinden de bahsetmek gerekiyor. Philip Glass ve Paul Leonard-Morgan‘dan gelen müzikler anlatım açısından dizinin büyük parçalarından biri. Müzikler sayesinde The Leftovers izlediğim günlere geri dönmüş gibi hissettim. İzleyecek olanlara iyi seyirler dilerim. 

Not: Dizi daha önce bu yazının altında konuşuluyordu.