800 Words – Tanıtım
14 yorum pirate 24 Ocak 2021 08:10
Bilirsiniz küçük kasaba hikayelerini çok severim. Bunlar arasında da son keşfim 800 Words oldu.
Aile draması ve romantizm ögelerini harmanlayan bir komedi drama dizisi 800 Words. 2015 yılında başlayan dizi, 2018 yılında sona ermiş. 3 sezondan oluşan dizinin ilk sezonu 8 bölüm uzunluğunda. Eşit ikişer parça halinde yayınlanan diğer 2 sezonu ise 16’şar bölüm uzunluğunda. Bölüm süreleri ise 42-45 dakika civarında.
800 Words, Avustralya-Yeni Zelanda ortak yapımı bir dizi. Avustralya’da Seven Network, Yeni Zelanda’da ise TVNZ ekranlarında izleyiciyle buluşmuş dizimiz. ABD’deki yayın hakları Acorn TV ve UPTV tarafından alınmış. İngiltere’de ise BBC One‘da görücüye çıkmış.
Dizinin yaratıcıları James Griffin ve Maxine Fleming. Bu ikiliye yazar masasında Pip Hall ve Kate McDermott eşlik etmişler. Yönetmen kadrosunda Mike Smith, Michael Hurst ve Caroline Bell Booth gibi isimler bulunmakta. Yapımcı kadrosunda ise Griffin dışında Kelly Martin, Chris Bailey, John Holmes ve Julie McGauran gibi isimler yer almış.
Dizinin ilk sezon izleyici sayıları 1 milyonun üzerinde seyretmiş Avustralya’da. İkinci sezonda yaklaşık 650 bin, 3. sezonda ise yaklaşık 500.000 izleyici sayısı ortalamaları tutturmuş.
Avustralya’da Logie Ödülleri‘nde birçok ödül ve adaylık kazanan dizinin Zomer in Zeeland isimli bir Hollanda yapımı uyarlaması da mevcut.
George Turner, bir süre önce dul kalmış olan kırklı yaşlarının sonlarında bir adam. Eşinin vefatı sonrası yeni bir başlangıç yapmak adına Avustralya’nın en gelişmiş şehri olan Sydney’den Yeni Zelanda’da bulunan küçük, kurgusal bir sahil kasabası olan Weld’e taşınmaya karar veriyor. Apar topar Sydney’deki evini satıyor, Weld’de bir ev satın alıyor, bencilce ihtiyaçları doğrultusunda çocuklarını da yanında sürükleyerek çocukluğunda ailesiyle birlikte yaz tatilini geçirdiği bu küçük kasabadaki yeni yaşamına doğru yol alıyor.
Weld’e geldiği ilk andan itibaren kendi hataları ve talihsizlikler derken kötü olaylar peşini bırakmıyor George’un. Bu durum başta kızı Shay olmak üzere 2 çocuğunu da rahatsız ediyor. Lakin olan olmuş durumda artık ve o yeni hayat burada bir şekilde inşa edilmek zorunda. Tüm bu negatifliklere rağmen George ve çocukları için bu kasaba birçok yeni aşk ve dostluk ihtimalini bünyesinde bulunduruyor.
*George karakterine The Luminaries ve Packed to the Rafters dizilerinden anımsanabilecek Erik Thomson hayat veriyor. George, Sydney’de çok satan bir gazete için köşe yazarlığı yapmakta. Weld’e taşındıktan sonra da bu işine devam ediyor uzaktan uzağa. Her hafta gazeteye bir yazı gönderiyor ve yazılarının tamı tamına 800 kelimeden oluşmasına dikkat ediyor. Dizimizin ismi de buradan geliyor.
*George’un 17 yaşındaki kızı Shay karakterini Reef Break dizisinden anımsanabilecek Melina Vidler canlandırıyor. Shay, Sydney’deki yaşamını geride bırakmayı ve Weld’e taşınmayı hiç istemiyor ama babasının zoruyla buraya gelmeye mecbur kalıyor. Babasının sorumsuzca ve bencilce kararları onu çileden çıkarıyor.
*George’un 15-16 yaşlarındaki oğlu Arlo karakterinde Benson Jack Anthony‘yi izliyoruz. Arlo, ablasının aksine babasına ve aldığı kararlara karşı destekleyici bir yaklaşım sergilemeyi tercih ediyor ve genel olarak uyumlu bir çocuk olarak dikkat çekiyor.
*Wentworth ve Friends with Better Lives dizilerinden anımsanabilecek Rick Donald, Woody karakteriyle karşımıza çıkıyor dizide. Biraz rahat ve eğlenceli bir adam olan Woody’yi Weld’e sörf tutkusu getirmiş. George onu satın aldığı evin tadilatı için tutuyor, sörfün ortak paydaları olduğu ortaya çıkıyor ve sonrasında aralarında bir arkadaşlık başlıyor. Woody de tıpkı George gibi bir Avustralyalı.
*McLeod’s Daughters dizisinden anımsanabilecek Bridie Carter, George’un Sydney’den bir dostu olan Jan karakterine hayat veriyor. George’un çalıştığı gazetede editörlük yapmakta ayrıca karakterimiz ve George’un aynı zamanda patronu gibi bir şey oluyor yani.
*Emma Leonard‘ı George’un çıplaklar plajında tanıştığı Tracey isimli bir kadın rolünde izliyoruz. George’un muhtemel sevgili adaylarından biri olan Tracey de bir Avustralyalı. Shay ve Arlo’nun gittiği lisede öğretmenlik yapmakta ayrıca karakterimiz.
*Michelle Langstone, George’un sevgili adaylarından bir diğeri olan Fiona karakteriyle karşımıza çıkıyor. Kasabadaki “Tekne Sahipleri Kulübü”nün sahibi kendisi. Aynı zamanda gönüllü ambulans şoförü.
*Anna Jullienne, 3 numaralı potansiyel sevgili adayı Katie karakterine hayat veriyor. Katie, küçük bir kaza sayesinde George ve ailesini kasabada ilk karşılayan kişi oluyor bir nevi. Katie’nin kasabada bir sanat galerisi bulunuyor. Arlo’ya yakın yaşlarda bir oğlu var ayrıca karakterimizin.
*Tatau dizisinden anımsanabilecek Cian Elyse White ise 4 numaralı potansiyel sevgili adayı gibi dursa da benim pek şans vermediğim Hannah karakterini canlandırıyor. Bir sörfçü olan Hannah, kasaba meydanında sörf malzemeleri satan bir dükkanda ve yarı zamanlı olarak da Fiona’nın kulübünde çalışmakta. George ile ilk tanışmaları ise ona hurda arabasını kiralaması sayesinde oluyor.
*Jonny Brugh, George’a yeni evini internet üzerinden yaptıkları görüşmeler sonucu satan işe yaramaz bir emlakçı olan Monty karakteriyle karşımıza çıkıyor. Kasabanın gönüllü itfaiyecisi aynı zamanda kendisi.
*John Leigh, kasabanın yerel polis memuru ve aynı zamanda fotoğrafçısı olan Tom karakteriyle karşımıza çıkıyor.
*Rob Kipa-Williams, Katie’nin eski eşi ve oğlunun babası Zac karakterine hayat veriyor.
*Reon Bell‘i Katie ve Zac’in oğlu Billy karakteriyle izliyoruz. Arlo’nun kasabadaki yeni arkadaşı olmaya aday kendisi.
*Tatau dizisinden anımsanabilecek Alex Tarrant, Zac’in farklı anneden olma diğer oğlu Ike karakterini canlandırıyor. Ike, Hannah’nın küçük kardeşi aynı zamanda. Biraz sorunlu bir genç olan Ike, Shay için de sevgili adayı konumunda.
*Kadroda ayrıca Peter Elliott, Manon Blackman, Olivia Tennet, Jesse Griffin, Renee Lyons, Henry Beasley, Jackie van Beek, Miriama Smith ve Jessica Redmayne gibi isimler bulunuyor.
*Tandi Wright (The Returned, The Sounds), George’un rahmetli eşi Laura karakteriyle karşımıza çıkıyor tekrar eden bir rolle. Rachael Carpani (Against the Wall) ve Nathalie Boltt (Riverdale) da tekrar eden rollerle boy göstermişler dizide.
Dizinin ilk bölümünü izledim ve başarılı buldum. Karakterlerin birçoğuna kanım kaynadı şimdiden. Epey seveceğim bir kasaba dizisi olacak gibi görünüyor 800 Words.
yorumlar
S01E02
Talihsizlikler tam gaz devam ediyor.
İlk bölümün üzerine çıkan bir bölüm oldu. Çok doğal, samimi geliyor her şey. Ayıla bayıla izleme moduna ulaştım şimdiden. İnşallah bu mod uzun bir süre bozulmaz.
*George’un Woody’ye içinden sövesi geldiği anlarda kasabadaki tek arkadaşını kaybetmemek adına dışından ‘Thanks!’ çekişleri eğlendiriyor beni.
*Shay: Seni o renk cümbüşüne bulanmış bir şekilde görmek oldukça tatlıydı.
*Dörtlümüzün üzgün dulumuza aynı anda bakıp iç geçirdikleri ve Shay’in de bunu hissettiği anı izlemesi keyifliydi. Dörtlü demişken; Fiona ve Katie daha fazla öne çıkmış durumdalar George konusunda ilk 2 bölüm itibariyle. Tracey geri kaldı biraz. Hannah’yı ise hala potansiyel bir aday olarak göremiyorum. George’tan bağımsız bir şekilde benim sıralamam ise ‘Katie > Fiona> Hannah > Tracey’ şeklinde.
S01E04
George: Aşırı sağlam bir irade varmış sende maşallah!
Shay: İkiyüzlülük yapmasan mı diyorum?
Arlo: Az kaldı; olacak birkaç güne sanki.
S01E05
Sen de geliver artık be Jan! Ziyaret vakti geldi de geçiyor bence. Seni Woody’ye yapacağız daha hem!
‘Bu kasabada bu insanlarla yaşamak isterdim.’ dedirten bir bölüm daha! Bayılıyorum cidden bu diziye!
1.6, 1.8, 2.0, 2.3 gibi hızlarla izlemek alışkanlık oldu bende çok uzun süredir dizilerin büyük çoğunluğunu. Bu diziyi izlerken hızlandırmak gibi bir ihtiyaç aklımın ucundan bile geçmiyor. Her anından ayrı bir keyif almaya bakıyorum.
Erik Thomson’ı aynı dönemde hem burada hem de Aftertaste’te izleme fırsatı yakalamak güzel oldu bu arada. 2 farklı tip, 2 farklı karakter … Karizmatik adam; iyi de oynuyor …
Saçma sapan olayların niye bu kadar büyüdüğünü anlamlandıramadığım, duygusal olarak içine giremediğim bir bölüm oldu. Sezonun en kötü bölümüydü benim açımdan.
Güzel bir bölümle kapatmışlar sezonu.
Cennetin dört atlısı demişken; aralarında yaptıkları George kritiğini izlemesi keyifliydi. Yaklaşık 1 dakika kadar daha uzatabilirlermiş aslında o muhabbeti.
Zac boş durmayıp Jan’e yazarken Woody’nin hiçbir hatuna yazmadan koca sezonu tamamlamasını bir garipsemedim değil hani.
*Bu şartlara cevap olarak bir ‘Fuck off!’ yakışırdı oraya ama …
*Diğer okul üniformasına kötü diyordum ama bu ondan da kötüymüş. Hatta şöyle diyeyim; bundan daha kötüsü olamaz. O derece!
*Nasıl bir dergi lan orası?
*Lindsay konusu: Kinda Puberty Blues and I liked it!
*Jan konusu: Yani, doğrusu bu.
S02E02
Şaşırttın beni Woody!
George’un Tracey ile olan muhabbetine arkadaşlık etiketiyle noktayı koymasına sevdim bu arada. Daha önce de söylediğim gibi Fiona ve Katieciyim ben. 2 seçeneğin de sırayla denenmesinden mutlu olurum.
İlk bölüm biraz vasat kalmıştı ama bu bölüm tam bir 800 Words bölümü olmuş yine.
*George: Biraz damdan düşer gibi oldu ama neyse!
*Woody’ye
*Lindsay’yi
S02E05
First date in a small town … No privacy!
Keyifli geçti o sahneler. Tam 800 Wordslüktü, tam Weldlikti.
*Son sahne: I’m cool with that!
*
*McNamara erkeklerini hiç sevmiyorum zaten de bu 4 numara en uyuzuymuş cidden.
S02E10
Ondan öncesinde de aşırı sosyal biri sayılmazdım ama idare ediyordum işte. Son 6 senedir falan ise antisosyal biriyim ve bu halimle bir sorunum da yok (Ruhum emekli.). Bu kasabada bu insanlarla beraber sosyal biri olmak isterdim ama. Kusurlarıyla beraber seviyorum aşağı yukarı hepsini!
Bir şıklık yarışına girilmiş gibiydi. Fiona ise sade ama hoş kıyafetiyle en çok dikkat çeken hanım oldu benim gözümde.
2, 4, 6, 7, 8 … Rakamları seviyorum. Bu sebeple ilk 10 dakika falan ayrı bir keyifli geçti. Yanlış anlaşılmasın bölüm komple güzeldi. Best of bölümlerden biri oldu benim açımdan.
S02E13
Şimdiden nefret ettim adamdan. O son McNamara gibi epey itici bir şey bu da. 2 ısırgan it aynı kümeste durmaz söyleyeyim şimdiden.
S02E14
Hannah: Bir burun dakkada bu kadar kalkar mı ama ya? Ne sakil hareketler onlar yahu? Tam bir hayal kırıklığısın!
*Woody:
*
*Jan’e mi yürüdü resmi olarak lan o ? Allah iyiliğini versin emi! Olursa: Worst couple ever!
*Terry’ye düşen kadından soğurum ve soğudum da ama Robbie’ye düşen kadından daha fazla soğurum. Zac’e düşen kadından soğumam mesela. George’un 3. sezonda finali Katie ile yapmasını istediğimi başka bir açıdan daha belirtmiş oldum böylece.
S03E01
Siouxsie’s new look:
S03E02
S03E04
*Ben 2 kadından 3 çocuk sanıyordum. 3 kadından 3 çocukmuş demek? Yaşıyorsa Hannah’nın annesiyle de tanışalım o zaman sezon bitmeden.
*Bu sezon Ike’a yazdıkları hikaye cidden çok kötü.
S03E05
Against the Wall’dan sevdiğim Rachael Carpani’yi konuk etmeleri iyi oldu. Onun o güzel gülümsemesini özlemişim cidden. Diğer takviyenin de sezona pozitif bir katkısı olacağını düşünüyorum. Siouxsie’nin bu sezon diğer sezonlara kıyasla daha fazla ortalıkta gözükmesinden de memnunum.
*Zac kadar cool bir adam yok valla. Az gözüküyor ama öz gözüküyor. Varlığıyla büyük renk katıyor benim açımdan diziye. Fiona ile olan sahneleri de keyifli geçti bu çift bölümde.
*İyi sabrettin bence Lindsay.
*Son sahne:
S03E10
Fiona: O son yaptığın şey neydi? Ne istiyon güzelim sen anlamadım ki!
S03E11
… yarışı. Hiç sevmediğim şey. Aklı başında bir adamın kendisini ne olursa olsun bu durumun içerisine sokmaması gerekiyor.
Arlo:
Lindsay:
S03E12
Shay: Müstehak ama sana! Her şeyin başı sensin nihayetinde.
S03E13
Fiona: Cık, hiç yakışmıyorsunuz.
S03E16 (FİNAL)
Üfff, vedası zor oldu be! Uzun zamandır bir ekibe bu derece bağlandığımı hatırlamıyorum. 40 bölüm yetmedi, tadı damağımda kaldı dizinin. Biliyorum biteli sadece 2.5 yıl olmuş ama bir ara diriltsinler bunu lütfen!