The Crown – Tanıtım
485 yorum kemal32 30 Kasım 2016 09:00
Daha önce burada, burada, burada ve burada bahsedilen, şu an 90 yaşında olup halen İngiltere Kraliçesi olan II. Elizabeth’in hayatından parçalar seyredeceğimiz Netflix yapımı The Crown’ın 4 Kasım itibarıyla tüm bölümleri yayınlanmış durumda. Netflix ortamında buradan izleyebilirsiniz.
The Crown İngiltere-ABD ortak yapımı, drama türünde, Peter Morgan tarafınca yazılmış ve Left Bank Pictures tarafınca Netlix için yaratılmış bir dizi. Konu itibarıyla İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth‘in evliliği ve tahta geçmesi sonrası 10 yıllık dönem esas alınarak ilk sezon oluşturulmuş, her sezonun yine hayatındaki 10 yılı anlatması bekleniyor. İlk sezonda özellikle saray ve Churchill arasındaki atışmalara yoğunlaşmıştır.
II. Elizabeth Kimdir Tanıyalım
Elizabeth Alexandra Mary, 21 Nisan 1926’da Londra’da, babasının 17. Bruton-Street adresinde bulunan evinde doğdu. Ailesi kendisine Lilibeth olarak seslenirdi. Kardeşi Margaret ile birlikte eğitimini evde tamamladı. Küçüklüğünden beri atlara ve köpeklere özel ilgisi vardı. 2. Dünya Savaşı sırasında tarihlerinde görmedikleri hava akınları dolayısı ile iki prensesi Kanada’ya götürmek istediler ama anneleri kabul etmeyince 1939 yılının Noel’ine kadar İskoçya’daki Balmoral Kalesi’nde kaldılar. Ardından yapımı biten Winsdor Kalesi’ne geçtiler. 14 yaşında iken savaştan korkan çocuklar için BBC Radyo’da program yaptı. Savaş sonlarına doğru Anavatan Ordusu Yardımcı Hizmetleri’nde motorlu araç kullanımı ve bakımı konusunda eğitim gördü.
18 yaşında babasının yurtdışında olmasından faydalanarak yasa değiştirdi ve 1944’te İtalya’yı ziyaret etti. Şubat 1945’te Kadın Yardımcı Bölgesel Hizmeti’ne katıldı. Sürücü ve mekanikçi olarak eğitildi ve beş ay sonra fahri genç komutan olarak terfi etti. 1947 yılında ise Elizabeth İngiltere sömürgelerine ilk gezilerini yaptı.
9 Kasım 1947’de, uzaktan kuzeni olan eski Yunanistan ve Danimarka prensi, Kraliyet Deniz Kuvvetleri teğmenlerinden Philip Mountbatten ile nişanlandığı ilan edildi. Prenses Elizabeth ile Prens Philip, 20 kasım 1947’de Westminster Abbey’de evlendiler; Kral VI. George düğünden önce Prens Philip’i Edinburgh Dükü, Merioneth Kontu ve Greenwich Baronu yaptı. Dizi de evlilik ile açılıyor.
Kocasıyla birlikte çıktığı bir yolculukta, Kenya’nın Sagana kentinde bulundukları sırada, 6 Şubat 1952’de babasının öldüğü ve yerine kendisinin geçtiği haberini alır. 1953 yılında resmi olarak taç giyer ve gerçekleştirilen tören tarihte ilk kez televizyonda yayınlanır. Aynı zamanda babasının yerine İngiliz Milletler Topluluğu’nun başkanı seçilir. Kendisinin 63 yıllık iktidarı döneminde İngiliz Milletler Topluluğu’na dahil olan 25 ülkenin devlet başkanı olur.
Hayatının bundan sonrasını isterseniz dizinin anlatımına bırakalım.
Diziyi anlamak için birkaç tarihi bilgi:
- İngiliz Kraliyet ailesinin 1500 yıllık tarihinde şimdiye kadar 66 hükümdar vardır, bunlardan 6 tanesi kraliçedir. Kraliçelerin yönetimleri İngilizlere hep uğurlu gelmiştir.
- İngiltere’nin altın çağı dendiğinde hemen akıllara I. Elizabeth gelir. Bakire Kraliçe olarak da adlandırılan Kızıl Hükümdar zamanın en güçlü deniz filosuna sahip İspanyolları yenerek gelişimin önünü açmıştır; denizaşırı kolonileşme bu sayede mümkün olmuştur.
- Kraliçe Anne, İspanyollar ve Fransızlar ile olan savaşlarda üstünlük elde etmiş ve Avrupa kıtasındaki başarılarını İskoçya ile birleşerek perçinlemiştir.
- Öncelikle aşk hep önemli olmuştur bu ülkede. Öyle ki VIII. Henry, Anne Boleyn ile evlenebilmek için Papa’yı tanımamış, kiliseyi kendisine bağlayarak yeni bir mezhep yaratmıştır. Aşk için koca bir ülkeye yeni bir inancı zorunlu kılınmıştır.
- Güneşin batmadığı ülke dendiğinde ise Victoria akla gelmektedir. Yenilikçi yapısı sayesinde gelişen teknolojik gelişmeler ülkeyi dünyanın lideri haline getirmiş ve dünya topraklarının 3’te 1’ine sahip olmasını sağlamıştır.
- Ülkede yönetim biçimi anayasal monarşi olarak kabul edilmiştir. 17. yüzyıl ile başlayan ve hükümdarların yetkilerini sınırlayan anayasal reformlar dolayısı ile krallığın şimdiki varlığı sadece semboliktir. Kraliçe yönetimin görünen yüzü olmakla beraber yürütmenin başı hükümdarın adına ülkeyi yöneten kabine ve başbakandır.
- İngiliz Kraliyet ailesi dünyada en uzun hüküm sürmüş ailedir ve bu geleneği devam ettirmek için kurallar ile bağlanmıştır. Mesela sadece kraliyet ailesinin evlilik düzenlenmesi ile ilgili kanunları mevcuttur.
Dizinin Konusu ve İlk İki Bölüm Özeti
Elizabeth, -tahtın varisi amcası VIII. Edward olduğundan- yönetime geleceğini hiç düşünmez ve rahat bir çocukluk geçirir. Amcası, ABD’li Wallis Warferd Simpson ile evlenebilmek için tahttan çekilmiş ve birden hayatı altüst olmuştur. Babası VI.George tahta oturunca babasından sonraki varis durumuna gelmiştir ve özel eğitim almaya başlamıştır.
Uzaktan kuzeni Philip ile evlenir ve eşinin görevi dolayısıyla iki çocukları ile birlikte Malta’da yaşamaya başlarlar. Babasının hastalanması dolayısı ile devlet işlerine yardım etmek için saraya dönerler. Babası, hastalığının kanser olduğunu öğrenmesi ile birlikte Lilibeth’in devlet işlerine daha çok karışması ve öğrenmesi için onu destekler.
1949 yılında babası VI. George, yeni kurulan İngiliz Milletler Topluluğu‘nun ilk başkanı olur ve oraya giren ülkelerin anayasaları monarşi olarak kabul edilir. Normalde babasının çıkması gerektiği bu uzun yolculuğa kralın hastalığı nedeni ile kendisi ve eşi katılır. Kenya’nın Sagana kentinde bulundukları sırada, 6 Şubat 1952’de babasının öldüğü ve yerine kendisinin geçtiği haberini alır. Yönetime geçmesi ve Winston Churchill ile toplantılara başlaması gecikmeyecektir.
Oyuncu Kadrosunu Tanıyalım
Elizabeth II
Kraliçeyi oynayan Claire Foy, 16 Nisan 1984’te Stockport, İngiltere’de doğmuş ve 164 cm boyunda. Liverpool John Moores Üniversitesi’nde drama eğitimi almış. Yine oyuncu olan Stephen Campbell Moore ile 2014 yılında evlenmiş. 2015 yılında kızları olmuş. Wolf Hall dizisinde Anne Boleyn karakterini canlandırmış. Crossbones ve Upstairs Downstairs dizilerinden tanıdık gelebilir.
Philip, Edinburgh Dükü
Kraliçe’nin eşini oynayan Matt Smith, 28 Ekim 1982’de Northamptonshire, İngiltere’de doğmuş ve 182 cm boyunda. Herkesin tanıdığı rolü ile 11 numaralı Doktor.
Dizide kraliçenin gölgesinden sıkılmış, kendini bulmaya çalışan, denizci ama aslında uçmayı seven biri olarak karşımıza çıkıyor.
Winston Churchill
İngiltere başbakanı ve yürütmenin başı, savaş kahramanı karakteri ile Amerikalı oyuncu John Lithgow epey etkileyici sahnelere sahip. İngiliz gelenekleri ve genç kraliçe arasında bolca sorunla uğraşıyor. Sanatçı 19 Ekim 1945’te Rochester, New York’ta doğmuş ve 193 cm boyundadır. Deneyimli sanatçı ile bir şekilde mutlaka karşı karşıya gelmişsinizdir. Mesela Dexter desem “Hoop, ispiyon etme” dersiniz.
Kral George VI
Elizabeth’in babası rolü ile Jared Harris karşımıza geliyor. 24 Ağustos 1961, Londra doğumlu ve 182 cm boyunda. 1980 yılında Amerika’da bulunan North Carolina Duke Üniversitesi’nde drama dersleri almış. The Expanse, Mad Men, Fringe ve The Riches, biz dizicilerin tanıyor olabileceğimiz yapımları olsa da gişe hasılatı yapmış bolca filmde de yüzünü görmüşsünüzdür.
Dizide kral karakterinden çok sevecen bir baba rolünde, kızı için en iyisini isteyen ve aileyi ön plana çıkaran bir insan.
Prenses Margaret
Kraliçenin kardeşi rolü ile Vanessa Kirby… 18 Nisan 1988 yılında Wimbledon, Londra’da doğmuş. 170 cm boyunda ve Exeter Üniversitesi’nde Tiyatro bölümünü bitirmiş. Jupiter Ascending gibi bilindik birçok yapımda oyunculuğu mevcut.
Dizide kraliçenin uçarı kız kardeşini canlandırıyor. Yasaların tasvip etmediği gayri meşru bir ilişki ile bolca gündeme geliyor ve tahtı zor durumda bırakıyor. Seçtiğim fotoya bakmayın; şahsen dizide güzellliği ile beni büyüleyen bir oyuncu oldu.
Kraliçe Anne Elizabeth
Lilibeth’in annesi rolü ile Victoria Hamilton‘ı izliyoruz. 5 Nisan 1971’de Wimbledon, Londra’da doğmuş ve 163 cm boyunda. Londra Müzik ve Drama Sanatları Akademisi’ni bitirmiş bir yazar. 2008’den beri Mark Bazeley ile evli.
Dizide eşi kral iken sahip olduğu kraliçelik ünvanını ve şöhreti özleyen, kızına sadece basit olmayı öğreten, kendisi de basit birini canlandırıyor.
Windsor Dükü
Dizide sevdiği kadın için krallıktan feragat etmiş Elizabeth’in amcası rolü ile Alex Jennings karşımıza çıkıyor. Kral ünvanı ve getirdiği sorumluluklardan kaçarak kardeşine tüm zorlukları bırakması ile ailenin öfkesini karşısına almış durumda.
Oyuncu 10 Mayıs 1957, Essex İngiltere doğumlu ve 188 cm uzunluğunda. İşin en ilginç yanı neredeyse aynı zaman diliminde yayınlanmış Victoria dizisinde Belçika kralı ve kraliçenin dayısını oynamış olması.
Ayrıca:
Peter Townsend rolü ile Ben Miles, kraliçenin kardeşi Margaret’in yasak aşkı ve kralın emir subayı olarak karşımıza çıkmakta.
Anthony Eden rolündeki Jeremy Northam ise kabinede başkan yardımcısı ve kraliçenin Churchill sonrası başbakanı rolü ile karşımıza çıkıyor. Özellikle kardeşinin Townsend ile olan evlenme süresinde yaşanan skandal ile ilgili önemli sahneleri mevcut.
Karakterler ve gerçekleri ile olan uyumu:
Tırıvırı Bilgiler
- Dizi, Netflix’in ilk sezon için bugüne kadarki en pahalı yapımı. The Get Down toplam harcamada halen üstte olsa da 2. sezonu düşündüğümüzde en pahalı yapımın bu olduğu kesinleşecek.
- Henüz hükmü devam etse de artık 90 yaşında olan kraliçenin taç giyme töreninden beri 60 yıl geçtiği için her bir sezonun 10 yıl olarak işlenmesi ve toplamda 6 sezon çekilmesi, Peter Morgan tarafınca planlanmış.
- Kralın bir konuşması Oscar ödüllü film olan “The King’s Speech” yapımından alıntıdır.
- İngiltere’de başbakan ikametgahı olan ünlü 10 Downing Street’teki kapı, John Lithgow’ın uzun boyu nedeniyle daha uzun olarak gösterilmiş.
- John Lithgow, Amerikalı olduğundan Winston Churchill rolü için İngiliz aksanı eğitimi almıştır.
- Alex Jennings ilginçtir ki yine Peter Morgan’ın elinden çıkan 2006 yapımı The Queen‘deki rolüyle, yine bir kraliyet üyesini canlandırmıştı.
- Claire Foy, gerçek hayatta Vanessa Kirby’den 4 yaş büyüktür. Tesadüf o ya, karakter olarak da Elizabeth, Margaret’tan 4 yaş büyüktür.
- Çekimler sırasında Claire Foy’un kızı henüz 6 aylıktı ve devamlı olarak süt verip bebeğini beslemesi gerekiyordu.
- “Rogue One: A Star Wars Story” ve “The Theory of Everything” oyuncusu Felicity Jones, aslında Claire Foy yerine düşünülüyordu.
- Matt Smith, Doctor Who’nun ‘The Wedding of River Song’ bölümünde Winston Churchill’ın akıl hocası rolündeydi.
Kendi notlarım:
Son birkaç yıldır tesadüf eseri hep İngiliz kraliyet ailesi hakkında film ve diziler izledim. Yapı itibarı ile bir tarihi yapım izlemişsem hemen yazılı kaynaklardan olayları doğrulama hissiyatı duyar ve araştırmaya başlarım. Hatta tarihi bir yapım izleyeceksem ilk bölüm sonrası tarihi gidişatı öğrenirim ve dizi/filme devam ederim. Neticede son zamanlarda İngiliz tarihi ile bolca haşır neşir oldum.
En son izlediğim yapım ITV kanalından çıkma Victoria idi. Elbette ister istemez The Crown’ı izlerken karşılaştırmak durumunda kaldım. Victoria dönem olarak neredeyse 2. Elizabeth döneminden 100 yıl önce geçtiği için olsa gerek, özellikle saray dış sahnelerindeki özen çok daha göze batıyordu. Bunda iç dekorasyona daha önem verilmiş. Her iki dönem dizisi için çok emek verildiği ve para harcandığı belli olduğundan önerim Victoria dizisini de muhakkak izlemeniz.
The Tudors (2007), The White Queen (2013), Kraliçe Elizabeth (1998), Elizabeth: Altın Çağ (2007), Camelot (2011), Vikings (2013) ilk aklıma gelenler. Kraliyet ailesi ile direkt ilgili olmasa da Downton Abbey (2010), Poldark (2015), Outlander (2014) ve The Pillars of the Earth (2010) de izlenmesi gerekli dönem dizilerinden. Eğer sizin de beğendiğiniz yapımlar var ise mutlaka yorum bölümünde belirtin; bu türü sevenler için güzel bir kaynak oluşturulabilir.
Dizi, tarihi olgusuna uygun hareket etmekte. Oyunculuklar zaten oyuncu seçimlerinden belli olduğu üzere üst düzeyde. Kostüm ve sahnelerin tarihe uydurulması başarılı, para harcandığını ve özenildiğini belli ediyor. Bazı sahnelerde resmen yorum katıldığı belli oluyor; yani aslında basit bir sahne olarak geçiştirilebilecek bir yerin sırf mesaj verme kaygısı ile uzadığına şahit oluyorsunuz. Aslında İngilizler kendi tarihlerini anlatmak konusunda daha başarılı. Oyuncu seçimleri de çoğunlukla adadan seçilmiş olmasına rağmen Amerikan-vari havası sezilebiliyor. Hatta iş kendi başkanları Eisenhower’e geldiğinde olması gerekenden fazla değer verildiği hissiyatı doğuyor. İstediğimiz kadar eleştirelim, 10 bölümün su gibi akıp gittiğini inkar edemeyiz. “Ben iyi bir yapımım” diye bağırdığını da inkar edemem. Türe ilgisi olan herkes izlemeli.
Tanıtım videoları:
Bir eş ve bir anne. Ulusu için. #TheCrown 4 Kasım'da. pic.twitter.com/1avp9JT9GT
— Netflix Türkiye (@netflixturkiye) September 29, 2016
yorumlar
Sezonun başbakanını ve yeni oyuncularla yeni düzeni tanıtmaya yönelik bir bölüm olmuş. Olivia Colman’ı ve Helena Bonham Carter’ı seveceğimi düşünüyordum zaten. Tobias Menzies karakterini sevmiyor olmamın da etkisiyle pek de matah durmadı.
* Casus olduğu bilinen adamın emekli olana kadar görevinde kalması, kim olduğu bilindiği halde itibar maksatlı dokunulmaması dikkat çekiciydi açıkçası.
3×02 üzerine:
Bu dizinin Margaret bölümleri hep çok iyi oluyor ve ailenin diğer üyelerine gıcık kapmadan yapamıyorsun. Bunu da beğendim ve benzer etki gösterdi.
Birleşik Krallık’ın gündemine yönelik (Aberfan) bir bölüm olmuş, araya da kraliyet ailesini almışlar.
Yalnız ne kadar çok çocuk ve esasında insan ölmüş öyle
Not: Duygusallık konusunda yaptığı konuşmada Elizabeth’e hak verdim. Benzeri de bende var, olmayınca olmuyor sanırım. Mesela ağlamaktan hoşlanmıyorum demek saçma zaten ama 13-14 senedir o seviyeye inemedim.
3×04 üzerine:
* Ben Bubbikins’i bu versiyonuyla da sevemedim. Zaten tarih de izin vermiyor ki anacım.
* Ayrıca Anne de cidden kendi ebeveynlerine çekmiş, ben hak verdim. Bir de lazım olduğundan değil de Charles, üniversitede falan olsa gerek ama onu da yatılı mı yapıyor peki? Bu kadar şey oldu adam tek kare ortada yok.
Araştırsam çıkar bir yerden de gerek yok.
* Bölümün içinden Colin Morgan çıktı. Benim bundan haberim yoktu, hoşuma gitti. IMDb’nin de henüz haberi yok ama olur.
Bu da Lord Mountbatten’ı tanıtma bölümü olmuş resmen. Onun dışında da bir şeyler oldu tabii ama çok da bir şey olduğunu iddia edemeyeceğim.
Next.
3×06 üzerine:
Geldi tipini sevmediğim.
*
Kraliyet üyesi olmak da kişi fark etmeksizin zor yahu. Bir gün geliyor karşına çıkıp bir dönemliğine Galler’e gitmen lazım deyip hooop bütün düzenini alt üst ediyorlar. Ne kadar düzgün olduğu tartışılır olmakla birlikte bu adamı da böyle böyle bozmuşlar işte. Çocukluğu da malum zaten.
Ben Charles’ın oyunculuk geçmişinin olduğunu bilmiyordum bu arada, sürpriz oldu.
*
Arabada Galce bilmedikleri için konuşmamı anlamadılar demesine güldüm biraz. Böyle bir şey şansa bırakılır mı şekerim?! Devamında bakmışlar işte. Elizabeth-Charles sahnesi güzeldi.
Josh O’Connor’ın oyunculuğu gözüme batmıyor bu arada.
Bu da üçüncü bölüm gibi tarihin daha ön plana çıktığı bir bölüm olmuş. Philip’e de ağırlık vermişler. Yalnız bu kadar Philip’e gerek var mı tartışılır. Onu da diğerleri gibi kullansaydınız diyeceğim, her yerden de fırlıyor.
Sorun olduğundan değil ama daha fazla Margaret görsek niye demem. Charles denen kişinin de daha fazla görüneceğini düşündüğüm olmuştu.
3×08 üzerine:
* Ufak da olsa şaşırmış durumdayım.
Önceki de yeterince yaşlıydı aslında, kalsaydı olurdu. Derek Jacobi’yi severim normalde. Onun da diziye geldiğini bilmiyordum. Bölüm konuğuydu ama olsun. Wallis’i de değiştirmişler anlaşılan. Winston Churchill’i oynayan kişi değişmemiş(ti) gerçi. John Lithgow, IMDb’de de görünüyor.
Windsor Dükü öldüğüne göre geldik 1972’ye.
* Bu sezon için beklediğim diğer şey de buradan çıktı. Here we go (!).
Charles sen bi donanmaya katılsana, bir şey deneyeceğim şekerim.
Bu bölümde yaşananlar genel olarak hoşuma gitti. “Aydınlatıcıydı” diyebilirim.
Anne’in ilişkisi de dahil olmamış olsa bir nevi kurtulurlar da bu haliyle tabii olmamış. Bahsettikleri zaman 35 yıl kadar sonra değişecek ya neyse.
3×10 (Sezon finali) üzerine:
* Böyle bir bölüm istiyordum, o yüzden teşekkürler. Margaret Helena Bonham Carter'ı Emmy'ye aday yapalım diyesim geldi. 2'yle mi olur 10'la mı orasını bilemeyeceğim.
* Beklendiği gibi 1976'ya gelip öyle bitirdiler.
Sonradan gidip baktım, Thatcher'ınki 79-90'mış. Yeni sezonda biraz olsun zaman atlarlarsa onunla başlayabiliriz. En olmadı ilk üç bölüm içinde gelir zaten.
Ayrıca Elizabeth ile Margaret'ın yaraktaki sahnesi de hoşuma gitti.
* Treadaway'leri pek ayıramadığımdan bölümdeki hangisiydi diye baktım, tahmin ettiğim gibi Luke'muş. IMDb'nin henüz haberi yok ama olur.
Diğer kadın da aşırı tanıdık da ismi tak diye gelmedi aklıma.
* Bu sezon Lord Snowdon'ı doğru düzgün kullanmadılar, adam göründüğünde de gereksizdi resmen.
Roddy'yi daha uzun görme şansımız olsaydı keşke. Artık olduğu kadarıyla. Yalnız Margaret'ın cidden çok fazla işi yok herhalde. Kadın bilmem kaç gün sevgilisiyle tatil için ortadan yok oluyor. Kraliçe'nin olanlardan haberi dahi yok. Birinin arayıp sorduğu da tartışılır. Ne oluyorsa gazetelerden öğreniyorlar.
Genel olarak iyi bir sezondu. Sezon boyunca pek çok şey oldu ama olan bitenler ilk sezon derecesinde peşinden sürükleyici de değildi hani. İzletti elbette o ayrı.
Elizabeth-Margaret ve Charles’ı göreceli daha çok sevdim. Philip de araya kaynamakla birlikte onların gerisinde kaldı. Anne Kraliçe ve Lord Snowdon onların da gerisinde benim için.
Prenses Anne de bir başka fena olmayan bir ekleme. Kadının aksanı biraz gözüme göründü gerçi. Arada tanıdık denebilecek konuklar da bonus oldu. Velhasıl yayında ve yapımda emeği geçenlere teşekkürler, gelecek sezon görüşürüz.
* Dördüncü sezonda 1976-1990 ile gidip Margaret Thatcher devrini kapatırlar diye düşünüyorum. 14 sene çok mu bilemedim.
Beşinci sezonda 1990-2002 ile giderler diye bir düşüncem var.
Altıncı (final) sezonda ise 2002 ve sonrası olur diye düşünesim geldi.
2010 sonrasının daha hareketli ve yeni nesil odaklı olduğunu düşünürsek yedinci sezon yapmak isteseler malzeme bulurlar gibime geliyor. Belki de William-Kate evliliği (2011) veya George’un doğumuyla (2013) gelecek nesil odaklı bitirirler.
The Crown’ın IMDb kadrosunda Tuncay Güneş diye biri var. 3’ün finali ve 4’ten bazı bölümlerde. Ama karakter bilgisi yok. Haber de yok.
Sezon finalinde gördüysem de hatırlamıyorum. Colin Morgan, Derek Jacobi, Luke Treadaway’in şu an olmadığı o listede kendisi var.
Kardashians’dan önce bunların şovu varmış
Asıl kepçe kulaktan önce gelen sürpriz oldu. Bilmiyordum olduğunu.
Alice bayağı bir çekmiş. Üzüldüm kadına.
Camilla’nın kocasıyla olan münasebeyi derken bunu araya sıkıştırmanın yolunu bulamadılar belki ama garibime gitti. Neyse belki yeni sezonda bir açıklaması olur. Başbakan’ın istifası 1976 çünkü. 1976-79 arası için İşçi Parti’sinden başkası geliyor. Gitti-geldi için seçim yapmadılar da parti içinde değişiklik oldu galiba ki seçim olsa bile 1973’ü kurtarmaz. 1976’dır o.
Tarihlerde hata yok sanıyorum, zaten 1976’ya kadar geleceğiz diye açıklamışlardı.
Sezon finali dahil spoiler içerir tabii bu durumda.
3. Sezon İlk bölüm izledim Güzeldi Her gün 2 bölüm izleyip bittireceğim.
Oyuncu değişimleri beni ilk bölüm için zorladı açıkçası. Diziye yeni karakterler katılmış gibi oldu, biraz daha alışmam lazım.
Neyse ki 3 oyuncu da yetenekli. Olivia Colman ve HBC için zaten şüphem yoktu ama Tobias Menzies’in Philip’e bu kadar yakışacağını beklemiyordum.
Kariyeri nasıl gidecek hiç bilmiyorum ama Mr.Wilson’ı kraliyet hakkındaki görüşleri ile sevdim.
Cambridge Beşlisi konusuna da girmiş olduk.
Bu arada monarşi karşıtı olan İşçi partisi liderini başbakan seçildikten sonra kraliyet sofrasında ajan diye yaftalamak da büyük rezillikti.
Ay amma çok göz renklerine takan varmış
3×01:
Diziyle ilgili sıkıntım yok lakin biraz @Vesper gibi düşünüyorum sanırım oyuncular konusunda. “Oyuncu değişimleri beni ilk bölüm için zorladı açıkçası. Diziye yeni karakterler katılmış gibi oldu, biraz daha alışmam lazım.”
Oyunculuk açısından elbette ki lafım yok. Olivia Colman’a laf eden taş olsun zaten de… Yani ne bileyim, haber ilk çıktığında da kafamda canlandıramamıştım. Kim olurdu kısmını bilmiyorum ama aklıma ilk gelen isim OC olmazdı. Hele Vanessa Kirby’den sonra Helena Bonham Carter hiç aklıma gelmezdi.
Yalnız Google’da
üzerinden hikayeyi bir araştırayım derken spoiler yedim gelecek hakkında. Kendim kaşındım, siz benim gibi kaşınmayın
Yalnız ülke bu haldeyken
Bu
Diana bayağı benzemiş.
Sevdim
Sonuçta dizi bu ama gerçek Charles’ın dizide yaşananlara benzer şeyler yaşamış olma ihtimali yüksek.
Anası babası tam şu karikatürdeki ana baba gibi.
Ailesi tarafından dışlanmış, hatta belki sevilmeyen bir adamdan da böyle bir şey çıkıyor işte. Bunun ceremesini de Diana çekti.
Elizabeth’e pek sempati beslemezdim. Kabul etmek lazım ki dizi sayesinde biraz yumuşatmıştı o fikirlerim. Orta yaş hali yine eski düşüncelerime dönmeme neden olacak gibi duruyor.
Karakter odaklı bölümleri seviyorum. Adam ne kadar sevimsiz olsa da, Tobias Menzies öyle iyi canlandırıyor ki, hiç sıkmadan izlenesi bir halde karşımıza çıkmış.
3×08
Bir bölümde 2 sene. 70’te başladık 72’de bitirdik.
Bu bölüm
Gerçi Churchill dışındaki herkesi değiştirdikleri için sürpriz olmamalı ama VIII. Edward’ı değiştirmelerine biraz şaşırdım. Alex Jennings olurdu yine. Daha yaşlı birini istemişler demek. Derek Jacobi iyiydi tabii.
Olayı bilmeyerek izlediğimden, neler olmuş böyle dedim 8
Az da olsa gözüken Jessica De Gouw ablayı beklemiyordum. Yine her zamanki hoştu.
bölümden sonra pek ortalıkta yoktu diyordum ki, sezon finaline ağırlığını koydu.
Sezon iyi aktı, sevdim sezonu. Bitmesin diye o kadar uğraştım ama bitiyor işte
Belli bölümlerde doğal olarak öndeydi tabii ama Elizabeth önceki sezonlara göre daha az ön plandaydı.
Kadro değişimine rağmen alışmam uzun sürmedi. Ben seçilen her isimden memnunum. Tabii insanların yadırgamasına laf edemem. Claire Foy ve Vanessa Kirby gibi iki sevilen isimden sonra kolay değil.
Prenses Anne’i sevdim. Zaman zaman bana şunu hatırlatmadı değil Babaya çekmiş Zavallım Charles’ın 180 derece tersi.
Josh O’Connor, Charles ile iyiydi. 5. bölümde fena iş çıkarmadı.
Harold Wilson’a alışamayacağım derken, zamanla adamı sevdim. Bir Churchill değil elbet. Jason Watkins, başarılıydı. En azından öteki başbakana göre
Bu sezon daha mı karakter odaklı gittiler, yoksa geçen sezonlar da böyle miydi tam hatırlamıyorum. Sıkıldığım an pek olmadı. Benim için iyi bir sezondu. Bir ilk sezon değil tabii ki.
Fazla bekletmeden şu 4. sezonu verirler umarım.
@abidin77 İnanır mısın diyeceğim de sen inanırsın, imgur bizde hala yasaklı
@aytackara: Oradan olduğunun farkında değildim, düzelttim Konuşma şekliyle düşünün
Yine 2 günde bitiverdi. Yine bir sürü canım yaaa dedirtti. Yeniler benim için taze kan oldu.
Bu arada tahmin etmiyordum ama Elizabeth’in benim bildiğim dönemlerine geldiğimizden midir nedir Olivia Coleman’ın canlandırdığı kadın daha bir bildiğim kraliçe gibi geldi sürekli. İlk 2 sezondaki karakter daha bir kurgu, daha bir film artisti gibi geliyordu gençliğinden+güzelliğinden olsa gerek. Bunun yürüyüş bile “anam! 2. Elizabeth geliyo, kalk kız kalk!” dedirtti bana. Son sezonlardaki versiyonuna ne diyeceğim bakalım.
Masal filan ama güzel dizi ya… (Yukarıda abidin de yazmış, ulan Çarls için bile empati yaptırdılar ya helal modundayım ben de. )
Mis gibi izletiyor kendini vesselam.
Ha bu arada Tobias Menzies’e bi kere daha hayran kaldım.
Claire Foy, 4. sezonda bi gözükecekmiş.
Charles bölümündeki şu kare hoşuma gitti.
Walking like a queen is harder than it looks.
https://www.sozcu.com.tr/2019/dunya/kraliyeti-sarsan-seks-skandali-sonra-bomba-kulis-charlesin-tahta-cikacagi-tarih-belli-oldu-5475652/
Eğer bu doğruysa ve gerçekleşirse dizin de nasıl biteceği belli olur.
Gillian tanınmaz hale gelmiş
Ay o ağız ifadesi ile her yerde tanınır o.
@dkamoy’un sevmediği insanlar:
-Siyahlar
-Gillian Anderson
-Steve/Jimmy
LBJ konusunda harika iş çıkarmışlar.
Philip ne zaman bu kadar akıllanmış dedim son sahnede, Margaret hakkında yaptığı çıkarım doğruydu. Hem öyle hem de böyle olmuyor.
Çarpıcı bir bölüm olmuş, Birleşik Krallık için izlemesi çok trajik bir bölüm olmuştur.
Acayip sinirlendim en baştaki tartışmalarda. İkide bir işte kraliyet şöyle sert, yıkılmaz durmalı mesajını verip duruyorlar. Lan siz sadece kraliyet düğünlerinde şov yapmak için mi o makamdasınız, bari şu olayda o tartışmalara girmeseydiniz.
İşçi Partisi lideri Harold Wilson’ın kariyeri hakkında da hiçbir şey bilmiyorum, orada neler olacağı da sezonun merak ettiğim konuları arasında. Seçim kampanyasında Kraliyete giydirip duruyordu, şimdi o hava yok.
S03E04
Gazetecinin ilk başlarda yazdıklarında acayip keyiflendim. Hak ettiler.
Kadro değişmesine rağmen Margaret’ın harika yorumları hala değişmiyor, çok eğlendirdi bu bölüm. Senin için en iyi açıyı bulmuşlar yorumu
Bu bölümdeki aktörden hiç haberim yoktu, harika olmuş.
Bugüne kadar kaç darbe başarılı olmuş olamamış diye hazırlanmaları güzeldi. İngiltere’de darbe falan hiç duymamıştım bu da mı olmuş acaba diyerek izledim. Kraliyetin son anda araya girmesi iyi oldu. Eğer böyle bir olay olsaydı kraliyet ailesinin de sonu gelirdi herhalde, zaten pamuk ipliğine bağlı durumdalar.
Malum karakterin bölümünü bu kadar sempati ile izleyeceğimi beklemiyordum, herhalde ilerde izleyeceklerimizi düşünüp biraz buradan ilerleyelim demişler.
Dizinin de en güzel bölümlerinden biriydi.
Sonda Elizabeth ile yapılan konuşma güzeldi. Galler konuşmasını beğensem de Elizabeth haklı hiç kimse ne düşündüğünüzü duymak istemiyor.
Yine merakla bölümleri arka arkaya izlesem de ilk 3 sezon arasında en az sevdiğim bu sezon oldu. Tempo düşüklüğü de barizdi, sıralama yaparken zorlanmadım o yüzden. LBJ-Margaret ve özellikle Galler bölümü sezonun en iyi bölümleriydi, keşke o tarz bölümlerden biraz daha olsaydı.
Başroldeki 3 oyuncu da geyet iyi seçilmiş. Karakterlere ısınmakta zorlandığım için iyi ki oyuncuları iyi seçmişler dedim, yoksa her şey tepetaklak olurmuş. Mesela HBC harika oynasa da Vanessa Kirby-Margaret performansı hep ayrı bir yerde olacak benim için.
Olivia Colman’ın da bu kadar doğal oturacağını düşünmüyordum role, verdiği tepkileri izlemek güzeldi. Değişen oyuncular arasında da en çok Tobias Menzias’ı beğendim, keşke biraz daha izleyebilseydik onu. En çok onun verdiği tepkiler güldürdü, acayip yakışmış adama rol.
biraz daha aktif kullanmalarını beklerdim. Yenilerden de Prenses Anne çok hoşuma gitti, Charles konusunda ben de sempati gösterdim ama abarttılar sonrasında, o kadar da sempati beklemeyin.
Siyasi gelişmelerin dizinin gidişatını belirlemesini daha çok seviyorum, yoksa kraliyet ailesinin egosu sinirimi bozmaya başlıyor. Churchill gibi bir karakterden sonra kolay olmuyor tabii o iş. Yine de Harold Wilson’ı zamanla sevdim, zorla kendini ısındırdı.
Thatcher kısımları 4.sezonda siyasi boşluğu dolduracaktır, bu sayede çok daha iyi bir sezon gelir diye umuyorum. Fazla beklemesek iyi olacak.
His Dark Materials bölümü için BBC’yi açtım. Sports Personality of the Year 2019 var(dı) öncesinde. Finaldeki ödüller için Prenses Anne’i anons edip ona verdiriyorlar şu an.
Ha bu arada neredeyse 10 dakika içerideler ^.^
3×10
Bu sezon pek bir olaysız, şamatasız geçti. Claire Foy’dan sonra maalesef Olivia Colman’a ısınamadım. Belki de en başta olması gereken Kraliçe figürü buydu, hiç bilmiyorum ama bir türlü o duygu geçmedi. Kadına bakınca Kraliçeyi değil de sürekli Olivia Colman’ı gördüm. Bir sürü yapımda bir sürü farklı şekilde izlediğim için olabilir. Çok yakın zamanda üst üste iki Fleabag sezonu izlemiş olmamın da etkisi olabilir. Yani Broadchurch’teki “ALEC” diye bağırışı bile hala kulaklarımda çınlıyor. Oyunculuğu üstümde epey etki bırakmış. Soğuk nevale bir karaktere girince “la biraz gülsene kadın, ne oldu sana” diye söylenip durdum.
Yıllar da nispeten durağan geçince sonuç böyle oldu. Sezonun en sevdiğim kısımları Charles Dance’ın göründüğü anlardı sanırım. Karizma böyle bir şey.
Yeni sezonda Thatcher ve Diana gelince muhtemelen daha hareketli ve izlemesi zevkli olacaktır. Yine merakla bekliyorum.
Prince Harry & Meghan Markle Effectively Resigning From British Royal Family
https://twitter.com/MagnaFarta/status/1214982943636180994
Alas, Meghan Markle and Prince Harry Will Never Get on The Crown
@ozgun14 Tamam tamam, onu bırak bunu izle o zaman
Bunu izlemem 2 2 gidiyorum. Gelecek sezon da gelsin oyle izliycem.
Gillian Anderson ile Peter Morgan’ın 2016’dan beri sevgili olduğunu yeni öğrendim.
3. sezonu ilk ayında 21 milyon üye izlemiş. İkinciye göre %40 artmış. Üç sezonun totali 73 milyona ulamış.
Netflix’i prens Henry ve eşine dizi de oynama teklif de bulunmuş.
Margaret—Thatcher
Durmuyormuş.
Ulan Elizaberth bile kaçtı, bunlar devam ediyor
Bitirmişler.
“68 yıl boyunca sadece 4 kez ulusa sesleniş konuşması yaptı; Kraliçe 2. Elizabeth koronavirüs salgınana dair pazar günü halkına seslenecek”
(Geleneksel Noel konuşmaları hariç tabii)
Meraktan Kraliçe Elizabeth’in ulusa sesleniş konuşmasını izledim. Aşağı yukarı beklendik şeyleri söyledi ama hoşuma gitti. Ses tonuna aşina değilmişim, o da yeni dank etti.
Ek: Konuşma