Smallville – Tanıtım
39 yorum pirate 06 Mayıs 2023 08:11
Smallville, 2001-2011 yılları arasında yayınlanmış olan bir süper kahraman dizisi. Fantastik drama, doğaüstü, bilim kurgu, aksiyon, macera ve gençlik dizisi ögelerini harmanlayan Smallville, 10 sezondan oluşmakta. İlk 5 sezonu The WB kanalında, son 5 sezonu ise söz konusu kanalın yerine kurulan The CW kanalında yayınlanmış. Sezonlar 20-23 bölüm uzunluğunda olup dizinin toplam bölüm sayısı 217.
Shanghai Noon, Shanghai Knights, I Am Number Four gibi sinema filmleri ve Wednesday, Into the Badlands, The Shannara Chronicles gibi dizilerde de birlikte çalışmış olan Alfred Gough ve Miles Millar, dizinin yaratıcıları konumundalar. Joe Davola, Brian Robbins, Michael Tollin, Ken Horton, Kelly Souders, Todd Slavkin, Darren Swimmer ve Greg Beeman gibi isimler bu ikiliye yapımcı koltuğunda eşlik etmişler.
Dizinin çekimleri Kanada’da yapılmış. İlk etapta planlaması yapılan ama sonrasında vazgeçilen yer ise Avustralya’ymış.
8.400.000 izleyici sayısı ile The WB kanalının en yüksek izleyici sayısı ile açılış yapan yeni dizisi olmuş Smallville. Salı günleri yayınlanan ilk 2 sezonunda 5.900.000 ve 6.300.000, çarşamba günleri izleyici karşısına çıkan 3. ve 4. sezonlarında 4.960.000 ve 4.400.000, perşembe günleri izleyiciyle buluşan sonraki 4 sezonunda sırasıyla 4.700.000, 4.100.000, 3.770.000 ve 3.740.000, cuma günleri yayınlanan son 2 sezonunda ise 2.380.000 ve 3.190.000 izleyici sayısı ortalamaları tutturmuş dizi.
Birkaç tırıvırı bilgi:
-Dizinin 4. sezonunda kadrolu oyuncu olarak yer alan ve Jason Teague karakterine hayat veren Jensen Ackles, Clark Kent rolü için 2. tercih konumundaymış. Eğer Tom Welling rolü kabul etmemiş olsaymış muhtemelen rol ona gidecekmiş. Milo Ventimiglia‘nın da rol için seçmelere girdiğini ekleyelim. Dizinin ilk sezon kadrosunda yer alan Eric Johnson da Clark Kent ve Lex Luthor rolleri için seçmelere girmiş ayrıca.
-10 sezonun tamamında yer alan sadece 2 oyuncu mevcutmuş: Tom Welling ve Allison Mack. Tüm bölümlerde yer alan tek isim ise Tom Welling. Allison Mack’in karakteri Chloe Sullivan’ın çizgi romanlarda yer alan bir karakter olmadığını ve sadece bu dizi için yaratıldığını da belirtelim. Kristen Bell‘in Chloe Sullivan rolü için seçmelere katıldığını da ekleyelim. Allison Mack ise ilk etapta Lana Lang rolü için değerlendirilen isimler arasındaymış.
-6. sezonun başında Oliver Queen/Green Arrow rolüyle kadroya dahil olan Justin Hartley‘nin başrolünü üstleneceği bir ‘Green Arrow’ uzantı dizisi çekilmesi düşünülmüş 6. sezon devam ederken. Fakat aktör bu dizinin başardıklarına saygı duymak isteyerek bu fikri kabul etmemiş. Bunun üzerine projeden vazgeçilmiş.
1989 yılının Ekim ayından sahnelerle açıyoruz diziyi. Smallville kasabası bir meteor yağmuruna maruz kalıyor. Kasaba ve insanları, bu faciadan çeşitli şekillerde etkileniyorlar. Sonrasında da günümüze yani, 2001 yılına gidiyoruz.
Söz konusu faciadan pozitif etkilendiği söylenebilecek bir aile var: Kent ailesi. Martha ve Jonathan ile birbirlerini seven genç bir çift olarak tanışıyoruz 1989 yılında. Çocuk sahibi olmayı çok isteyen ama henüz olamayan bir çift. Meteor yağmurları sırasında bu çiftin mısır tarlasına düşen garip bir uzay aracından 3-4 yaşlarında küçük bir erkek çocuğu çıkıyor. Kent ailesi de Clark adını verdikleri bu küçük çocuğu alıp sevgi dolu bir aile ortamında büyütüyorlar.
Günümüze geldiğimizde Clark büyümüş ve bir lise öğrencisi olmuş durumda. Henüz uçamıyor Clark. Ama karada bir yerden bir yere çok hızlı bir şekilde gidebiliyor. Gücü kuvveti yerinde. Çelik gibi bedeni onun yangın, patlama, araba çarpması vb. ciddi olaylardan sıyrık bile almadan kurtulmasını sağlamakta. Babası Jonathan onun bir gün özel şeyler başaracağına inanıyor ama şu anda pek dikkat çekmemesi gerektiğini tembihliyor. Annesi Martha ise ailenin orta yolcusu, arabulucusu konumunda.
1989 yılında kasabaya düşen meteorların içerisinde yer alan yeşil taşlar (kriptonitler) ona yakınlaştığında Clark’ın zayıf düşmesine sebep oluyor. Bu taşlar aynı zamanda bölümlük hikayeler için dolaylı yollardan bölümlük kötü karakterler türemesine de imkan sağlıyor. Hırs, intikam, nefret, arzu vb. insani duygular bu özel taşların kolay bir şekilde hedef noktası haline gelebiliyor.
İlk sezonun karakterlerine değinelim şimdi de kısa kısa:
Clark Kent karakterinde Professionals, Lucifer ve Judging Amy gibi dizilerden de anımsanabilecek Tom Welling‘i izliyoruz.
An itibarıyla ebeveynleri haricinde hiç kimse Clark’ın özel durumunun ve güçlerinin farkında değil. Clark, açığa çıkma riskine rağmen sahip olduğu güçleri insanları kurtarmaya çalışırken kullanmaktan pek geri durmuyor. Bu hayattaki yerini bulmaya çalışan bir genç adam Clark. Çoğu zaman fazla saf ve naif. Biraz da utangaç ve çekingen.
Clark’ın gönlünü kaptırdığı komşu kızı Lana Lang karakterine Beauty and the Beast, Burden of Truth ve Edgemont gibi dizilerle de tanınan Kristin Kreuk hayat veriyor.
Lana’nın ebeveynleri 1989’daki meteor yağmuru sırasında vefat ediyor. Lana’yı kafa dengi teyzesi Nell (Sarah-Jane Redmond) büyütüyor. Ebeveynlerinin kaybının yasını hala tutmaya devam eden Lana, herkesle empati kurmaya çalışan, naif, kibar, sevgi dolu, güleç yüzlü bir genç kız. Clark’a karşı da kibarca ve arkadaşça yaklaşmakta. Bir amigo kız Lana.
Condor, Vikings, Pretty Little Liars: Original Sin, The Knick ve Flash Gordon gibi dizilerden anımsanabilecek Eric Johnson, Lana’nın sevgilisi Whitney Fordman rolüyle karşımıza çıkıyor. Lisenin Amerikan futbolu takımının havalı yıldız oyuncusu Whitney.
Clark’ın yetişkin dönemlerinde Superman’in baş düşmanı olarak öne çıkacağını bildiğimiz Lex Luthor burada 20’li yaşlarının başlarında bir genç adam. 1989’daki saldırıya bir mısır tarlasında yakalanıyor Lex. Kızıl, kıvırcık saçlarını kaybetmesi dışında fiziksel bir hasar almıyor. Çok zengin bir adam olan ve çok büyük olasılıkla Superman’in ileride yaşayacağını bildiğimiz Metropolis şehrinde yaşamını sürdüren babası Lionel Luthor (John Glover) ile bolca çatışma yaşamakta. Babası onu Smallville’de yaşamaya ve burada bulunan bir fabrikalarının başında durmaya zorlamakta.
Lex ile Clark’ın tanışmaları Clark’ın Lex’in hayatını kurtarması sonucu gerçekleşiyor. Bu olayın ardından Lex bir arkadaşı olarak belliyor Clark’ı ve ona elinden geldiğince yardımlarda bulunmaya çabalıyor. Çok zeki bir genç Lex. Clark’taki bazı garipliklerden çok geçmeden şüphelenmeye başlıyor.
Biraz komik, biraz karizmatik, biraz da tehditkar bir imaj çizen Lex Luthor rolünde Impastor dizisiyle de tanıdığımız Michael Rosenbaum‘u izleme fırsatı yakalıyoruz.
Opposite Sex, Wilfred ve Hiller and Diller gibi dizilerden anımsanabilecek Allison Mack, Clark’ın yakın arkadaşı Chloe Sullivan karakterini canlandırıyor. Araştırmacı ruhlu, fazlasıyla meraklı bir tip. Okul gazetesinde görev yapmakta.
Blue Mountain State ve ER dizilerinden anımsanabilecek Sam Jones III, Clark’ın bir diğer yakın arkadaşı Pete Ross rolüyle karşımıza çıkıyor.
The Dukes of Hazzard, The Haves and the Have Nots, The Secret Life of the American Teenager ve Twentysixmiles gibi dizilerden hatırlanabilecek John Schneider ile Virgin River, Nash Bridges ve The Huntress gibi dizilerden anımsanabilecek Annette O’Toole‘yi Clark’ın üvey anne ve babası Jonathan ve Martha Kent rolleriyle izliyoruz. Martha, kibar ve zarif bir kadın. Jonathan, kasabanın lisesinin eski Amerikan futbolu yıldızlarından.
Saving Hope ve Supergirl dizilerinden hatırlanabilecek Erica Durance, 4. sezon başında Clark Kent’in büyük aşkı olarak bildiğimiz Lois Lane rolüyle dahil olmuş kadroya.
This Is Us, Emily Owens M.D. ve Mistresses gibi dizilerle de tanınan Justin Hartley, Oliver Queen/Green Arrow rolüyle katılmış 6. sezon başında kadroya.
The Righteous Gemstones ve Longmire dizilerinden hatırlanabilecek Cassidy Freeman, 8. sezon başında Tess Mercer rolüyle dahil olmuş diziye.
Killjoys, Locke & Key ve Warehouse 13 gibi dizilerden aşina olduğumuz Aaron Ashmore, 6. sezon başında fotoğrafçı kimliğiyle tanıdığımız Jimmy Olsen rolüyle katılmış diziye.
Bitten, V ve Instant Star gibi dizilerden tanıdığımız Laura Vandervoort, 7. sezon başında Clark’ın Kriptonlu kuzeni Kara Zor-El (Geleceğin Supergirl’ü) rolüyle katılmış diziye ve tekrar eden bir şekilde boy göstermiş.
Supernatural, The Boys, Big Sky, Dark Angel ve Dawson’s Creek gibi dizilerden yakinen tanıdığımız Jensen Ackles, dizinin 4. sezonunda Jason Teague rolüyle boy göstermiş.
Being Human, Supergirl ve Battlestar Galactica gibi dizilerden hatırlanabilecek Sam Witwer, dizinin 8. sezonunda Davis Bloome karakterini canlandırmış.
Callum Blue, Terence Stamp, Camille Mitchell, Mitchell Kosterman, Alessandro Juliani ve James Marsters, dizide tekrar eden bir şekilde yer almış ve 10 bölümden fazla gözükmüş isimler arasında.
Emmanuelle Vaugier, Michael Cassidy, Rekha Sharma, Ian Somerhalder, Jane Seymour, Alaina Huffman, Kelly Brook, Britt Irvin, Brian Austin Green, Jessica Parker Kennedy, Helen Slater, Erica Cerra, Sarah Carter, Kim Coates, Martin Cummins, Serinda Swan, Lexa Doig, Peyton List, Tori Spelling, Neil Flynn, Lizzy Caplan, Jesse Metcalfe, Margot Kidder, Sara Canning, Michael Eklund, Elyse Levesque, Evangeline Lilly, Laura Mennell, Christie Laing ve Shawn Ashmore, diziye birden fazla bölümle konuk olmuş tanıdık simalar arasındalar.
Dizinin tek bölümlük konuk oyuncularından oluşan havuzda ise Adrianne Palicki, Teri Hatcher, Dean Cain, Elena Satine, David Gallagher, Aliyah O’Brien, Lynda Carter, Amy Adams, Marguerite Moreau, Krista Allen, Maggie Lawson, Paul Wesley, Sean Faris, Katharine Isabelle, Kevin Zegers, Carrie Fisher, Tyler Posey, Greyston Holt, Christina Milian, JR Bourne, Adam Brody, Shaun Sipos, Brianna Brown, Amanda Walsh, Missy Peregrym, Colin Ford, Alana De La Garza, Brooke Nevin, Meghan Ory, Brett Dier, Tori Anderson, Cory Monteith ve Cobie Smulders gibi tanıdık isimler mevcut.
Dizinin ilk 3 bölümünü izledim. Hikaye olarak ve görsel açıdan idare etmekle birlikte oyuncu kadrosunu biraz zayıf bulduğumu söyleyeyim. Milo Ventimiglia’nın Clark Kent, Kristen Bell’in ise Chloe Sullivan rolünü kapabildiği bir alternatifte daha cazip bir kast oluşabilirdi bence.
yorumlar
Lizzy Caplan konuktu bölüme. Her yerde olduğu gibi öne çıkmayı başardı yine. Ayrıca Clark’ın sahip olduğu
gücünü fark ettiği bir bölüm oldu. Henüz uçamıyor ya da gözünden ışın fışkırtamıyor hala tabii ama eksiklerini yavaş yavaş tamamlıyor işte.
S01E05
Bu bölümde kriptonit bağlantısı yoktu sanırım. Ya da ben gözden kaçırdım.
S01E06
Eric Christian Olsen’in Get Real sonrası TV’deki ilk rolü. Şu ana kadarki en zayıf bölüm kötüsü buydu bence.
ah ah, nasıl severek seyrederdik… tanıtım için teşekkürler. tom welling iyidir bana göre bu arada, ben ventimiglia’yı hayal edemedim, welling oğlumuzu çok severek izlediğim içindir herhalde. kristen bell için katılıyorum
Son sezonları izlemesi o kadar keyifli değildi sanki ama evet, zamanında pek severek izlemiştik. Bugünkü CW dizilerinin çoğundan iyi olsa da bugün izlemeye kalksam yarıda bırakırdım.
Ben kadrosunu pek severim.
Tom Welling, Michael Rosenbaum, Kristin Kreuk , Allison Mack (ne halt yedin canım sen), John Schneider ve Annette O’Toole ve tabii ki John Glover, sonradan katılan Erica Durance ve Laura Vandervoort, Cassidy Freeman ve Aaron Ashmore güzel seçimlerdi.
S01E07
Enrique Iglesias’ı çok severim. O yıl çıkışlı olan bu şarkıyı en sevdiğim 5’i arasına sıkıştırırım herhalde. Ek olarak Jennifer Love Hewitt’li klibi de gayet hoştur. Kapanışta işitmek hoş oldu kısacası.
Bu bölümün ünlü konuğu da Amy Adams oldu. (O vakitlerde henüz ünlü değil tabii.) Epey de renk kattı bölüme. Sırf konukları sayesinde bile izletmekte kendini sezon. Formüllü yapısını seviyorum ki bu güzergahta (kriptonit etkisi) yol alan bu yapı sadece bu sezonda devam etmiş galiba. Kaç sezon yol alırım bilmiyorum ama bitirdiğimde ya da bıraktığımda en pozitif anımsayacağım sezonun bu sezon olarak kalacağına dair bir his var içimde.
S01E08
Şu ana kadarki bölümler arasında en sıkıcı geçeni bu oldu.
S01E10
Clark’tan Lana konusunda bu şartlarda başka türlüsünü beklemezdik zaten.
Kuru aksiyon sevmediğim bir gerçek. Haliyle beni sıkan son 2 bölüme kıyasla çok daha izlenir durumdaydı bu bölüm.
Bu bölümün konuğu da Working the Engels’ten pozitif anımsadığım Azura Skye oldu. Renk de kattı yer aldığı ölçüde bölüme. One Big Happy dönemi kadar dikkat çekmiyor elbette ama son 2 bölümdür Kelly Brook’un ortalıkta olmasından da memnunum.
S01E16
Çocuğun kalmasını tercih ederdim. Kentlerin dörtlemesi fikri hoş bir fikirdi. Çizgi romanlarda olmayan bir şey olsa da kısa süreliğine (çeyrek sezon falan) denenebilir bir fikirdi bence.
S01E18
Marguerite Moreau ve Chelan Simmons çıktı bu bölümün içinden de. Marguerite Moreau’yu ilerde yeniden görecekmişiz hissi geçirdiler bu tarafa ama öyle olmamış ne yazık ki. Chelan Simmons demişken; nerelere kayboldun sen?
S01E19
Duygusal kaymalar üzerine bir bölümdü. Adam Brody idi bölümün konuk oyuncusu da. Yakışmıştı role.
S01E21 (Sezon Finali)
Baloya jenerik müziğini seslendiren grubu getirmişler.
Burada bitse her daim pozitif anacağım tek sezonluk diziler kervanının bir üyesi olurdu sanırım dizi. Tom Welling, Kristin Kreuk, Allison Mack ve Sam Jones III dörtlüsüne sezon başında ön yargıyla yaklaştığım doğru ama sezon içerisinde bölümler ilerledikçe sevdirdi hepsi de kendini. İlk meşaleyi Kristin Kreuk yaktı, en son Allison Mack ile de görev tamamlandı. Özellikle de Tom Welling’e Lucifer’dan özel bir antipatim vardı ki onun bendeki bu antipatiyi kırabilmesi biraz sürpriz oldu. Elbette sezonun/dizinin gizli yıldızının Michael Rosenbaum olduğu düşüncem baki. Lex-Clark dostluğunu da epey seviyorum ki bu sebeple Lex’in karanlık tarafa geçmeye başlamasının en azından bir sonraki sezona sarkmasını temenni ediyorum.
S02E02
Clark’ın yeni bir gücünü daha keşfettik. Krista Allen ile de yandık kavrulduk. Epey sıkıcı geçen bir önceki bölümün üstüne iyi geldi. Krista Allen’ın konukluğunun 1 bölüm daha uzatılmasını isterdim tabii.
S02E04
Bir önceki bölüme kıyasla daha izlenir durumdaydı. Clark’ın bu yeni hali sevimsizdi elbette ama epey de eğlendirdi.
S02E06
Pek matah bir bölüm değildi. Tek artısı Maggie Lawson’ı görmek oldu.
*1 senede iyi büyümüş bizim kerata.
*
demek oluyor sanırım o şifreli konuşmanın meali.
S02E09
-Makul bir kapanış cümlesiydi Clark. Ezdirme artık kendini.
-Cidden mutant mıknatısısın ama Chloe!
Mutant elemanın varlığı ve bizim üçlü üzerindeki etkileri derken renkli geçti o kısımlar. Lex’in kısımları zayıftı aslında ama Emmanuelle Vaugierciğim giriş yaptı orada da en azından. Doktorluk fazla eğreti durmuş üzerinde bu arada.
*Clark’a her seferinde yalancı muamelesi çekmekten yorulmadın mı Lana? Bu çocuğun senin nazarındaki eksisi ketumluğu. Her seferinde suçladığın tarzda bir yalancılık ise kodunda yok. Anla artık ve sürekli aynı malca tepkileri vermeyi bırak.
*Zeki bir adamsın sen Lex. En azından biz seni öyle bilirdik. Ters bir duruma düştüğü anda saniyede hiç sektirmeden soğukkanlı bir şekilde üste çıkmaya çalışan biri yalan söylüyordur. Senin bunu çözmen gerekiyordu bence; sazan misali düşmen değil.
*Malumu görünce ilk aklıma gelen şey
oldu elbette. O da akla
getirdi hemen tabii. Ama taşlar yerine oturmuyordu pek. Yani neden böyle bir şey yapsın dı ki?
Pek uymadı yani ama hadi yedik diyelim.
*Evangeline Lilly’nin Lost öncesindeki 2 yıllık figüranlık döneminde bu dizide 4 bölümlük ‘uncredited’ şeklinde geçen figüranlığı mevcutmuş. S01E13’te 17. dakikada bir 10 saniyelik sahnesi vardı ve orada fark etmek mümkündü ama bu bölümdekini normal akışta izlerken fark etmek çok çok zordu. Bölüm bitince dönüp baktım tekrar. Aklıma ilk gelen sahneye dönüp kalabalık içinde taradım ve 7:10’da arka planda minnacık bir geçiş yakaladım. Durum şu ki bu görünmezlik sürecinde 2 sene içerisinde kayda değer hiçbir konuk oyunculuk bile kapamadan şıp diye sıyrılıp öyle bir dizide başrol kapmış olmasına şaşırmamak mümkün değil sahip olduğu o şartlarda. Hüsran dolu 2 yılın ardından bir sihirli değnek değiyor ve bum!
S02E14
-Bu bölümün figüranı da Shaun Sipos oldu. Öptü kaçtı.
-Chloe’ye yakışmıştı aslında bu tavır.
-Pek çaktırmıyor ama zekiymiş Pete yalnız.
-Clark&Lana denemelerini ya temelli bırakalım artık ya da bir zahmet çift yapalım. Yalama yaptı bu durum keza artık ve iyice sıkmaya başladı.
S02E15
Paul Wesley (İsim geçişleri sırasında Paul Wasilewski olarak geçiyordu sanırım. Polonya kökenli olan aktörün gerçek tam adı Pawel Tomasz Wasilewski imiş bu arada.) konuk oldu bölüme. Luthor III olarak. İlerleyen sezonlarda en azından 1 bölümde daja gözükmemiş olması garip olmuş bu arada.
‘Bu küçük kızı tanıyorum bir yerden ama … ‘ diyerek izledim. Dark Matter’ın Fıve’ı Jodelle Ferland imiş.
S02E23 (Sezon Finali)
S03E01
Hiçbir vakit sana güvenmedim zaten ama yine de … Sen neymişsin be
!
O bu değil de 3. sezona girdik ve hala şu özensiz, berbat jenerik (Müzikten bahsetmiyorum.) değişmedi.
S03E04
Bu bölümün konuğu da Little Dog ve Being Human dizilerinden sevdiğim Katharine Isabelle oldu. Hem tip hem ses hem de oyunculuk olarak epey toydu.
S03E09
Kriptonit mağdurları kategorisinden Jesse Metcalfe, Shawn Ashmore ve Jonathan Taylor Thomas’ı yeniden gördüğümüz bir bölüm oldu. Ian Somerhalder’in diziye giriş yaptığı bölümdü ayrıca.
Lana’nın tavrını çok da sağlıklı ve de adil bulmuyorum.
S03E11
-Garibim kurşun kaleme çok fazla yük yüklediler son bölümlerde.
-Lois Lane? Kuzen? Sürpriz bir ayrıntı oldu.
-Missy Peregrym’i görmek güzeldi. Martin Cummins’i yeniden görmek ise hiç güzel değildi.
S03E12
Kötü bir bölümdü. Çocuğun malum gücünü bölümde daha iyi kullanabilmeleri gerekiyordu. Bölümün tek artısı Meghan Ory’yi görmek oldu.
Ian Somerhalder’ın diziye zerre katkı sağlayabildiğini düşünmüyorum. Bir an önce süresini tamamlayıp çıkıp gitmesini bekliyorum.
Pete, çok faza geri planda kalmıştı bu sezon. Arayı kapatması açısından faydalı bir bölüm oldu. NFS temalı hikayesini izlemesi de keyifliydi.
S03E14
Bu sezonun en keyifli bölümüydü bence. Sarah Carter’ın konukluğu son derece verimli geçti. Clark-Lana arasında zayıf kalan o elektrik Clark-Alicia arasında fazlasıyla mevcuttu.
makbule geçerdi.
S03E18
Epey sıkıcı geçen son 3 bölüme kıyasla daha izlenir durumdaydı bu bölüm. Chloe’yi zaten çok da sempatik bulduğum söylenemez ama bu haliyle çok daha antipatik bir hale büründü. Pete’in son dakika manevrası şaşırtmadı. Diziye başlarken bunun ispiyonunu yemiştim keza. Bunların dışında 3 tanıdık sima mevcuttu bölümde: Andrew Francis, Christie Laing ve Tori Anderson. Kızların birer minik sahnesi vardı, Andrew Francis ise nispeten daha fazla gözüktü.
S03E21
Vasat bir bölümdü ama ekstra sıkıcı geçen son 2 bölüme kıyasla daha izlenir durumdaydı.
Yolun açık olsun Pete! Özleneceksin! Keşke sen çıkacağına Chloe çıksaydı diziden.
S03E22 (Sezon Finali)
Adrianne Palicki, ilk TV rolü ve ilk kayda değer oyunculuk işiyle boy gösterdi ve gözlerimizin pasını sildi bölümde.
S04E01
Erica Durance ve Jensen Ackles, diziye giriş yaptı bu bölümle birlikte. Erica Durance’in daha iyi bir giriş yaptığı söylenebilir. Bir taze tat geldi diziye. Lois Lane’in gelişinin şerefine yetmiş ve seksenlerdeki Superman film serisinin Lois Lane’i konumundaki Margot Kidder’ı da konuk oyuncu olarak getirmişler.
Lois Lane’in gelişi sonrasında Clark’ın ilk aşkı Lana’dan sıyrılıp büyük aşkı Lois’e gönlünü kaptırması hemencecik olmayacaktır muhtemelen ama 3-5 sezon da bekletmesinler bizi lütfen.
S04E03
*’Lise hala bitmemiş. Jason ve Lois yetişkin kaçacak.’ derken bir çözüm üretmişler kendilerince. Jason, lisenin Amerikan futbol takımına yardımcı koç yapılmış. Lois’in ise yetersiz kredi nedeniyle ünivesite kaydında sıkıntı çıkmış ve eksik kredilerini tamamlamak üzere liseye geri döndürülmüş.
*Clark ve Lana, matematik olarak pek uygun bir çift modeli değillerdi. İki naif, sakin kişi pek cazip bir model değil açıkçası. Lois, dışa dönük, girişken, enerjik ve alaycı yapısıyla Clark için daha iyi bir tamamlayıcı kesinlikle.
*Brianna Brown’ı görmek güzeldi. Geçmiş sahnesinde Whitney’yi de görmüş olduk kısa bir süreliğine ayrıca. Brianna Brown’ın üzerinde kulladıkları çirkinleştirme tekniği baya etkiliydi bu arada.
S04E04
Eğlenceli bir bölümdü. Formüllü bölümler her daim daha renkli geçiyor.
*Chloe’ye her gün bir bardak içirelim biz bundan. Daha az rahatsız edici birine dönüşür, biz de kafa dinleriz biraz.
*’Chelan Simmons’ı yeniden görmek güzeldi ama ölmüştü yahu onun karakteri!’ diyerek izledim. Bu yine amigo kız olan başka isimli yeni bir karaktermiş oysa ki. Bölümdeki konuklardan biri de Amanda Walsh idi bu arada.
*Erica Durance’in ismi niye jenerikte geçmemeye devam ediyor diyordum ki bu sezon kadrolu değilmiş. Bu bölümün bitimiyle de küçük bir ara vermişler varlığına.
Kyle Gallner konuk oldu bu bölüme de. The Flash olarak. Adı Bart Allen olarak geçiyordu nedense. Sahte kimliklerden birinde Barry Allen ayrıntısı da vardı tabii. Çantasının üzerinde de The Flash sembolü. ‘Yaşayan en hızlı adam’ repliğini de kullandılar. Huyu suyu biraz farklıydı bu arada. Ama eğlenceli bir tipti. 2 sezon sonra Oliver Queen/Green Arrow’u getirip kadrolu yapacaklarını bunu getirip kadrolu yapmalarını yeğlerken bulacağım kendimi muhtemelen.
S04E06
İçine
kaçmış Clark sahnelerinde epey eğlendim. Tam tersi olan sahneler ise pek tat vermedi.
S04E07
Alışılagelmiş bir Mxyzptlk tasviri değildi. Alfred Gough ve Miles Millar ikilisinin bir Superman çizgi romanı sempatizanı olmadıklarını okumuştum tanıtımı hazırlarken. Bu özelliklerini de her fırsatta hikayeye kendi yorumlarını katarak gösterdiklerini düşünüyorum.
S04E08
*Çok zorluyorlar miadı dolmuş Lana’yı hikayede tutmak için bu sezon. Paris’ten hiç dönmemiş olsa daha iyi olabilirdi sanki.
*Sahi nerlerde bu Melanie Papalia? You Me Her bittiğinden beri, yani tam 3 senedir hiçbir iş yapmamış.
S04E09
Cobie Smulders, Jane Seymour ve Claudette Mink çıktı bu bölümün içinden de. Smallville’den ziyade ucuz bir CSI bölümü havasındaydı. Beni pek çekmedi haliyle.
S04E10
Aşırı derecede gereksiz, boş bir bölümdü.
S04E11
Alicia’yı (Sarah Carter’ı) yeniden görmek çok güzeldi. Onu görürken Dido’dan Life for Rent’i dinlemek de.
S04E12
Kızlar (Lana, Chloe, Lois, Martha): Ayıp ettiniz. Ve daha üzücü olanı: sonrasında sen de onlara uydun Clark.
Lana ve Chloe ile 3.5 koca sezon geçirmeye zorlanmışken Alicia ile sadece 3 bölümcük birlikte olabilmek çok çok üzücü cidden. Adalet yok işte!
S04E13
Chris Carmack konuktu bu bölüme de. Çok uzun yıllardır izlemiyordum kendisini. Şimdilerde ne yapar diye baktım; Grey’s Anatomy’de doktorculuk oynuyormuş.
Kötü bölümdü bu arada. Clark’ın Metropolis’teki ilk anlarını izlerken eğlendim biraz sadece.
S04E15
Dizinin en kötü, en sıkıcı bölümüydü herhalde bu. Atlaya atlaya geçtim hızlı hızlı.
Jensen Ackles’ın varlığının sezona pozitif bir katkı sağladığını düşünmüyorum. Lex desen 2 sezondur çok formsuz. Lana da bu sezon iyice gereksizleşti. E bu bölüm de bu üçlü üzerine olunca bu berbatlık da kaçınılmaz oldu tabii.
Peyton List konuk oldu bölüme Lois’in kız kardeşi Lucy Lane rolüyle. Erica Cerra’nın da minik bir figüranlığı vardı. Peyton List’i çok severim ama epey antipatik bir roldü bu rol kesinlikle.
S04E18
Bundan şuna, şundan ona, ondan öbürüne … Geçişleri izlemesi oldukça keyifliydi. Finalini böyle yapmasaydık keşke ama bölümün. Bir Clark-Lois dansı, hatta bir tık daha fazlasını beklemişti keza bu gözler.
S04E22 (Sezon Finali)
Smallville, Clark’ın liseden mezuniyetini kutluyor.
Böyle bir gün için bundan daha azını beklememek lazımdı tabii.
S05E01
Clark, çok kolay savdı
. Alana de la Garza’nın 1 bölüm daha ortalıkta kalmasına hayır demezdim.
S05E03
Lacivert t-shirt, kırmızı mont. Kurtulduk diyemiyorum; çünkü biliyorum ki aynısından bulup yerine koyacaklar hemen.
S05E04
Alan Ritchson konuk oldu bölüme. Hiç hakim olduğum bir DC karakteri değildir ama Aquaman tasviriydi sanırım.
Clark-Lois için kaç sezon daha bekleyeceğiz biz? Clark-Lana baydı sezonlardır; doğru istikamete doğru yol alalım artık lütfen.
S05E05
Brooke Nevin, bölümün ana konuğuydu. Erica Cerra’nın küçük bir rolü vardı. Cory Monteith’in de minik bir figüranlığı.
Epey absürt bir bölümdü. Chloe’nin anlatıcılığının ve Kristin Kreuk’un bu bölümdeki berbat oyunculuğunun da etkisi oldu bunda elbette. En başından en sonuna kadar hiç ciddiye alamadım bölümü.
S05E06
Kostüm yakıştı ama dans için pozitif konuşamam. Senden daha iyisini beklerdim Lois.
S05E10
Gerçekten kazımış gibi görünüyordu. 1 bölümlük konuk oyunculuk için değer mi?
Sezon finali gibi bir bölümdü. Sonu için ise ‘Buradan döner.’ dedim ama dönmedi.
S05E13
Emin değilim, diziyi de izlemedim ama Birds of Prey’de Ashley Scott’ın canlandırdığı karakterin bir tasviriydi sanırım bu bölümdeki konuk kahramanımız.
S05E16
Sevmiştim ben Simone’u. Bir gün olur da In Plain Sight izlersem orada görüşürüz Nichole Hiltz.
Lex’in bir yandan kötülük yaparken bir yandan iyi görünme çabalarından yoruldum. Olduğu gibi görünsün artık bir zahmet.
S05E18
Süresi çok kısa olsa da Higher Ground’dan Anne Marie DeLuise’i görmek güzeldi.
S05E20
‘The Invisible Man‘
Bu dizinin yarattığı bölümlük erkek kötü karakterleri pek sevmem ama bunu sevdim ben. İlerleyen sezonlarda tekrar görmek isterdim.
Bitti bu sezon da.
Çok sayıda ekstra kötü bölüm içermekteydi. 1, 2, 12, 13, 16 ve 18 olmak üzere az sayıda izlenirliği olan bölüm vardı.
Bu sezon diğer sezonlarla kıyaslayınca konuk oyuncu zenginliği açısından çok sönük geçti ki bu durum da haneye eksi yazdı.
Kenafir gözlü aptal bacaksız Lana, son 2 sezondur çekilmezliğin doruklarında dolaşıyor. Bu karakteri 3. sezonun sonunda diziden çıkarmayan mutfak ekibine her fırsatta saydırmaya devam ediyorum.
Lex’in 3 sezondur hiçbir işe yaradığı yok ve bu sezonla birlikte o da iyice çekilmez noktaya ulaştı.
Sezon içerisinde gerçekleşen zamansız ayrılık ona bağlı diğer karakterin dizideki devam eden varlığını sorgulatır hale getirdi.
Erica Durance’ın ismi her ne kadar bu sezonun başında jeneriğe dahil edilmiş olsa da sezon boyunca bir var bir yoktu yine. Var olduğu çoğu bölümdeki etkinliği de yetersizdi. Dış kapının mandalı olarak bırakılmaya devam etti kısacası. Lois gibi potansiyeli ve enerjisi yüksek bir karaktere böyle bir muamele çekilmemeliydi.
Chloe ise geçen sezonun sonlarına doğru artırdığı sempatikliğini korumayı başardı bu sezon. Bir yandan 3. sezonun sonunda ayrılan karakterin açtığı boşluğu doldurdu da denebilir. Saçlarının biraz olsun uzamış olması da küçük ama önemli bir ayrıntıydı.
Lana’ya ve Lex’e
sezon daha katlanmak zorunda kalacak olmak büyük acı veriyor cidden. Dizinin köklü bir tazelenmeye fazlasıyla ihtiyacı olduğu açık ve yapımcıların inadını anlamak mümkün değil.
S06E01-02
Bir önceki sezonu 2 berbat bölümle kapamıştık; bu sezonu da 2 berbat bölümle açtık.
İlk bölümde Jimmy Olsen (Aaron Ashmore), ikinci bölümde Oliver Queen (Justin Hartley) giriş yaptı diziye. İkisi de kötü birer giriş yaptı bence. Oliver’ınki çok daha kötüydü hatta.
Jimmy’yi Chloe’ye yazacaklarını belli ettiler. Oliver’ı da Lois’e yazarlar muhtemelen. Clark yine yalnızlar rıhtımına zincirleniyor kısacası. Alfred Gough ve Miles Millar ikilisinin çizgi romanları bir kenara atıp her şeyi kafalarına göre yorumladıkları bir dizide bir noktada çıkıp da ‘Clark aslında eşcinsel.’ diyebileceklerini düşünür hale geldim.
S06E04
Smallville içinde Arrow bölümü mü yoksa Arrow içinde Smallville bölümü mü izledik? Daha çok ikincisi gibiydi.
S06E07
*Lois: ‘Buna değecek.’ dediğin erkek gömleği giyip gelmek miydi? Zeka seviyeni zaten sorguluyorum da başka şeyleri de sorgulamam gerek belli ki.
*Bu kahramancılık oynayanların çevreye verdikleri ekonomik zararları hiç salladıkları yok. O arabanın çarpıp mahvettiği diğer 2 arabanın sahibinin suçu günahı ne?
*Martha: Sen onunla flört etmeye devam ettikçe ben senden iyice soğuyorum.
S06E09
*Tyler Posey çıktı bölümün içinden. Brothers & Sisters’taki yaşlarındaki haliyle. Sanki bu bölüme CNBC-e zamanında zaplarken TV’de denk gelmişim gibi bir his oluştu bende. Dolap sahnesi fazla tanıdıktı öncelikle.
*Ashmore ikizlerini sevmem genel olarak zaten de bu Jimmy’yi ayrı bir sevemedim. Fazla sulu, fazla cıvık, fazla sırıtıyor …
S06E10
*İzlediğim en ezik Clark Kent tiplemesini sürdürmeye devam ediyor senaristler. 6 sezon oldu yahu! 6 sezon! Bizim mal hala Lana ve değişen erkek arkadaşlarının hayatında maydanoz olmaya devam ediyor. Lana takıntısını bir kenara atmadığı süreçte de diğer potansiyel adaylar ya başka erkeklerin kollarına koşuyor ya da rahmetli oluyor. Bu yazarlar cidden bu çizgi romanın ve de bu süper kahramanın antifanı gibi bir şeyler.
*Tori Spelling çıktı bu bölümün içerisinden de. Fazla kilolu hali fazlaca dikkat çekiyordu. Onu kilolu görmeye de alışkın olmadığım için ‘Kesin hamiledir.’ diye düşündüm hemen. Bölüm bitince de gidip kontrol ettim ilk çocuğuna hamileymiş o dönemde cidden. 2007-2012 aralığındaki 5 senelik süre zarfında doğurduğu 5 çocuğundan ilkiymiş. Fabrikaya dönüşmüş resmen o dönemde kadın.
S06E11
Bölümün 2. yarısında kuru aksiyon mevcuttu ama ilk yarısında eğlendim. Daha çok Bart sayesinde tabii. Berbat geçen sezonun en kayda değer bölümüydü denebilir.
Flash (Kyle Gallner), Aquaman (Alan Ritchson) ve Cyborg’u (Lee Thompson Young) geri getirmişler bu bölüm için. Başlarına Arrow’u dikmişler. Clark’ı da yancı yapmışlar. Mini bir Justice League kurmuşlar kısacası. Bölümün adı da Justice idi zaten. Sonda ‘Takımın adı ne olmalı?’ muhabbeti yaparken de bu kelimeyi dillendirmeyi ihmal etmediler.
Justin Hartley‘nin bu sezondaki son bölümüymüş. 7. sezonda bir bölümde konukluğu varmış. 8. sezon başında kadrolu oyuncu olarak geri dönmüş. Justin Hartley‘ye tanıtımda da belirttiğim uzantı dizi teklifinin bu bölümden sonra ya da daha öncesinde bu bölüm ilk gündeme geldiğinde yapıldığını varsayıyorum. Hedeflerinde de Arrow dizisi değil, bu dörtlü ekiple ve belki 1 de kadın takviyeyle Justice dizisi olduğunu düşünüyorum. Justin Hartley‘nin son 3 sezonda bu dizide kadrolu oyuncu olarak yer almak yerine söz konusu uzantı dizi projesine şans vermemiş olması kendi adına da bu dizi adına da büyük hata olmuş bence.
S06E12
Alternatif evrende bile Chloe’yi satıp Lana’yı seçiyor ezik.
S06E13
Bu sezonun en renkli bölümüydü.
*O yıllardaki haliyle Erica Durance’ı doya doya izleyebileceğim alternatif bir dizi daha olmaması çok üzücü.
*Kırmızı Clark haklı: Bir süredir Kent’ten çok Luther gibisin Martha ve bu durumu midem kaldırmıyor.
*Bir önceki Kırmızı Clark seansında Alicia ile nefes almıştı ezik Clark. Şimdi de Lois ile nefes almaktaydı ki ezikliği kırmızıya bile ağır bastı. Bize bir tam Clark-Lois bölümünü çok gördüler yine kısacası.
*Lionel Luthor: Ne düşündüğü, ne hissettiği, ne planladığı muamma olan adam. Oyuncunun kendisine ya da senaristlere bu adamı anlat desen onlar bile tatmin edici bir tasvir yapamazlar genel olarak bu konuyla ilgili. Değişken, pişkin, gurursuz, ayarsız, manasız, kaypak bir şey.
*Sarah-Jane Redmond, 4-4.5 sezon sonra bu minnacık, boş sahne için mi geldi cidden?
S06E17
*Ablacığım: Bakılır … Bakılır yani … Bakmıyorsa sıkıntı vardır, normal değildir.
*Lana konusu: Benim 3 bölüm önceki malum sahnenin sonrasında beklediğim bir şeydi. Bu bölüme kısmetmiş. Ne yalan söyleyeyim; mutlu oldum.
Lex’in tavırlarındaki ve de son sahnedeki gariplik ‘Her şey bir oyun muydu?’ dedirtti tabii.
S06E18
Yetmişlerin Wonder Woman’ı Lynda Carter’ı konuk ettik bu bölüm de. Chloe’nin annesi rolüyle.
S06E22 (Sezon Finali)
İlk 8 bölüm ve son 6 bölüm komple çöptü. Arada kalan 8 bölümlük süreç ise nispeten daha izlenir bölümler içermekteydi. Konuk oyuncu zenginliği açısından da yine kısır bir sezon oldu.
S07E01
*Bizarro karakterinin Superboy dizisindeki tasviri epey renkli geçmişti. Burada ise rezalet işlendi.
*
emindik zaten.
S07E02
Geçen bölümde minik bir sahnede gözüken Kara’ya (Laura Vandervoort) gerçek manada hoşgeldin dedik bu bölüm. Biraz ruhsuz/soğuk bir giriş oldu tabii. Ayrıca Michael Cassidy de yeni Daily Planet editörü Grant rolüyle fena olmayan bir giriş yaptı.
S07E03
Geçen bölümde Laura Vandervoort’un gelişinin tadını pek çıkaramamıştık. Bu bölümde o eksikliği giderdik.
Bu arada; Jimmy şapşalının nesini beğendin be güzelim?
S07E04
Ex Superman Dean Cain abimizi ağırladık bu bölüm. Kötü bir karakter olarak. Başka tarz bir rolle konuk olsa daha çok mutlu olurdum sanırım.
S07E05
*Bu bölümün konuğu Christina Milian idi. Clark’ın Lana takıntısı uğruna reddettiği güzeller listesine bir yenisi eklenmiş oldu.
*Lana&Lex&Lionel: Bu ‘3L’ olarak kodladığım bu gereksizlerin diziden çıkması için bölüm sayar vaziyetteyim artık. Sezonlardır zorlaya zorlaya bir kaldılar bu 3L’i dizide tutmak için. Bu sezon iyice aştılar artık kendi aralarındaki sahnelerde. Bunlar ne boktan bir senaryolardır yahu?
S07E06
Ex Supergirl Helen Slater, Kal-El’in annesi Lara rolüyle teşrif etti bu bölüm de.
S07E08
(2. bölümdeki küçük karşılaşmayı saymıyorum.) 3 ve 4’te Lois, 5’te Kara, 6’da Lois, 7’de yine Kara yoktu. Laura Vandervoort ve Erica Durance ilk defa aynı bölümde boy gösterdiler kısacası. Ortak sahneleri yoktu tabii yine ama bu da bir gelişme.
S07E11
*Alaina Huffman teşrif etti bu bölümde de. Dinah Lance/Black Canary rolüyle. Oliver da uğradı tabii. Çok kötü görüüyordu Alaina Huffman bu saçlarla. Supernatural’daki halinden eser yoktu.
*Clark’ın Lana’dan tamamen soğuyup kopması için herhangi bir şey icat edilmedi hala. Sağlam mide var adamda. Bu bir Showtime dizisi olsaydı şimdiye kadar sıkı bir cuckold sahnesi de izlemiş olurduk kesin.
S07E12
*Derken beni duymuşlar adeta ve bir çeşit cuckold sahnesi koymuşlar. Çok basit bir sahneydi tabii.
*9’da Kara yoktu, 10’da hem Kara hem Lois yoktu, 11’de Kara yoktu derken bu bölüm ikisini aynı bölüme iliştirmişler tekrardan. Karşılıklı ilk sahnelerini de koymuşlar. Lois, Kara’ya Clark’ın kuzeni olduğundan bahsediyordu ama hiç o pozisyonda tanışmadı ki ikili şu yarım sezonluk süreçte. Sezonun ilk bölümlerine bir Kara-Lois tanışma sahnesi koymamış olmaları bu bölümün açılış sahnesini son derece yapay ve anlamsız kıldı kısacası.
S07E13
*Pete’i misafir ettik aradan geçen uzun yılların ardından. Sahne performanslarıyla One Republic grubunu ağırladık tabii bir de.
*Clark ve ahalisinin Kara’ya niye ketum davrandıklarını ve onu niye Lex’in kucağına doğru yönlendirdiklerini anlamıyorum. Yine çok manasız davranmaktalar.
S07E20 (Sezon Finali)
Bitti bu sezon da. İlk 13 bölümlük süreç idare etti; son 7 bölüm ise komple çöptü. İlk 13 bölümlük süreçteki konuk oyuncu havuzu son 2 sezona kıyasla nispeten daha iyiydi. 3L, diziyi aşağıya çekmeye devam etti. Kara’yı da bir noktadan sonra kötü kullandılar.
S08E01
Erica Durance şu 4 senenin ardından biraz yaşlanmaya başladı sanki. Tam esas kız olma vakti gelmişken o ilk 3 sezonundaki albenisinde ufak da olsa kayıplar yaşamaya başlaması bir talihsizlik denebilir.
3L’in yokluğu diziye nefes aldırır diye umuyordum ki Ari Cohen’in karakteri ve Rus kampı gibi etkenler sağ olsun yorucu ve boğucu bir sezon açılışı oldu. Oliver geri döndü; Aquaman ve Dinah’yı da yanında konuk kontenjanından getirdi ama üçü de verim vermedi ayrıca. Cassidy Freeman giriş yaptı ayrıca bu bölümde diziye. Onun varlığını 2L’e tercih edeceğim ilerde illaki ama bu kötü bölümde parlak bir başlangıç yapacak ortam bulamadı.
S08E02
*Sam Witwer giriş yaptı bu bölümle birlikte diziye. Ayrıca Jessica Parker Kennedy konuk oldu.
*4 sezon boyunca Clark-Lois yakınlaşması bekledikten ve bu konuda hayal kırıklığına uğradıktan sonra bu sezon içerisinde muhtemelen bu girişimin geleceği hissedilirken benimse artık öncesinde bir Clark-Tess denemesi istiyor olmam …
Mary Kills People’dan tanıdığım Charlotte Sullivan’ı Maxima rolünde izlemesi keyifliydi. 1 bölümcük daha ortalıkta kalsa hoş olurdu.
S08E10
Bu sezonun en sevdiğim bölümü oldu.
-Lana veda turları için geri döndü birkaç bölümlüğüne. Yeni saçları cidden berbattı.
-Herkes anladı ve de sindirdi Clark’a olan aşkını ama bir sen sindiremedin be güzelim!
-Kapanışta Lex’in X-Men’deki Magneto benzeri bir şeye dönüştüğünü hissettirdiler.
S08E11
Bir yanda Chucky’nin Gelini, bir yanda zaman yolcuları derken güzel geçti bu bölüm de.
Malum hakkındaki ‘Tarihte adı geçmiyor.’ yorumu gülümsetti. Keza çizgi romanlarda da yer almamakta karakter.
S08E14
S08E15
Gerçek veyahut kalıcı olmayacağından en baştan emin olduğumuz bir hikayeydi.
-Tori Spelling tekrar uğradı. Çok sevdiğim Laura Mennell’in küçük bir konukluğu vardı. Ayrıca Daniela Bobadilla’nın ilk ekran tecrübesini yaşadığı bir minik sahnesi mevcuttu.
-Clark: Bi kahveyi çok görmeyeydin kızcağıza.
S08E17
Serinda Swan’ın konukluğu ve karakterinin bizimkiler üzerinde yarattığı etki derken idare etti sayılır bu bölüm de.
S08E22 (Sezon Finali)
Bitti bu sezon da. 3L’den kurtulmak bir miktar rahatlama getirdi diziye ama uçtu kaçtı da diyemiyorum ne yazık ki. Cassidy Freeman takviyesinden memnun kaldım.
Sam Witwer’ın varlığı da verim verdi diyebilirim. Konuk oyuncu zenginliği açısından da kısır bir sezon oldu. 10, 11, 13, 15, 16, 17, 18 ve 19, sezonun izlenebilitesi daha yüksek olan bölümleriydi.
S09E01
Berbat bir sezon açılışı olmuş. Clark’ın bu halleri hiç tat vermedi. Chloe’nin dilinde tek bir isim vardı ve yordu. Lois’in macerası pek sarmadı. Tek artısı Brian Austin Green’i görmek oldu. Hepsinden önemlisi Callum Blue takviyesi berbat bir takviye olmuş cidden. Hem bu adamı bu rolde ciddiye almam mümkün değil hem de hikayesi zaten hiç ilgi çekici değil. Çok kötü bir sezon beni bekliyor sanırım.
S09E06
Zod kısımlarını hiç umursamıyorum zaten de işin kötü tarafı Tess’i de kaybediyorum o berbat kısımlarda. Chloe ve hacker elemanın hikayesi de son derece sıkıcı geçti. Clark-Lois-Oliver-Mia ekseninde gelişen sahnelerde ise eğlendim sayılır. Arada Emilie Ullerup’u görmek de güzeldi. Bu berbat geçen sezonun şu ana kadarki en izlenebilitesi olan bölümüydü totale vurduğumda.
S09E11
Justice Society of America bölümü yapmışlar. Getirdikleri JSA üyesi sayısı çok azdı (2.5’tan 3). Bölüm süresi biraz uzundu (83 dk.). Bölüm kötüsü de çok ciddiye alınası değildi. Bu eksikliklere rağmen fena akmadı bölüm. Sunum açısından hiç fena sayılmazdı kısacası.
Sezonun en çok eğlendiğim bölümü oldu sanırım. Zatanna’yı yeniden görmek güzeldi. Serinda Swan’ın geçen sezonki konukluğuna kıyasla daha fazla katkı sağladığı da söylenebilir. Bölümün diğer konuğu da Chesapeake Shores’tan Carlo Marks idi bu arada.
Son olarak; Zatanna üzerine bölümlük hikayeler üzerinden ilerleyen 10-12 bölümlük bir mini dizi çekmiş olsalar memnun kalırdım sanırım.
S09E14
Yoruldum bu Clark’ın embesilliklerinden.
S09E15
Lois: Erkek kıyafeti o. Tahrik etmez; aksine var olan ateşi de söndürür.
Çiftler bölümünde 3 çift ve 0 kimya ile bölüm geçirdik.
S09E18
Son 2 sezonda kademeli olarak güzelliğini kaybetti Erica Durance. Yaş almak herkese yaramıyor ne yazık ki. Bu saç rengi de hiç yakışmadı ayrıca.
S09E20
Sezonun fena olmayan bölümlerinden biriydi. Martha’yı 3 sezon sonra yeniden görmek güzeldi.
olmasının da etkisiyle Perry’yi 6 sezon sonra yeniden görmek de kötü olmadı. Martha’nın
Fena bir ayrıntı olmadı tabii.
S09E21 (Sezon Finali)
Sondan bir önceki sezonu da tamamlamış olduk böylece.
Zod (Callum Blue) takviyesi sezonu aşağı çeken ana unsur oldu. Tess’i nereye konumlandıracaklarını bilememeleri de bir başka eksi oldu. Clark’ın gizli kimliğini isimlendirme konusundaki başarısızlıkları da 2 sezondur devam etmekte.
Kötü bir sezon oldu belirttiğim üzere Zod faktörünün büyük etkisiyle. Onun olduğu bölümlerin neredeyse tamamı çöptü. 4, 6, 11, 12, 15 ve 20, sezonun izlenebilitesi olan bölümleriydi. Konuk oyuncu zenginliği açısından yine kısır bir sezon oldu.
Sezonları kötü bölümlerle açıp kapama geleneklerini bozmamışlar. İstisnai artıları
John Schneider’ı yeniden görmek ve Tess’e yeni bir amaç kazandırmak oldu.
S10E02
Cat Grant’in (Keri Lynn Pratt) sahneleri nispeten daha renkli geçse de genel olarak değerlendirildiğinde bir önceki bölümden çok daha kötü bir bölümdü.
S10E03
Bu bölüme de Kara’nın misafirliği hoş bir esinti oldu ama yine zayıf bir bölümdü.
S10E04
Daha renkli geçebilecek bir mezunlar buluşması, ‘Anılarda buluşuruz.’ törenine dönüştü ve ilk 17 dakikalık süreç pek tat vermedi. Ama sonrası zamanda zıplamanın da yükseltmesiyle çok daha keyifli geçti. İlk 3 bölüme kıyasla daha iyiydi. Minik rollerle de olsa Mako Mermaids’ten Allie Bertram’ı ve Higher Ground’dan Anne Marie DeLuise’i görmek de güzeldi.
S10E05
-Lois’in kostümü hoştu. Büründüğü karaktere de uygundu tabii.
-Cat’in tatlılığı üzerindeydi yine. Supergirl’deki Cat’e ne kadar uyuz oluyorduysam bu Cat’e de tam tersi seviyede kanım kaynadı.
-Yalnız değilsin İskender; ben de seviyorum Tess’i.
Hiç tarzım bir dizi değil gibi ama Cassidy Freeman için Longmire’ı denerken bulabilirim bir ara kendimi. Yine pek tarzım gibi durmayan The Righteous Gemstones’u da dener miyim bilemiyorum.
S10E06
Bir tarafta Lois ve Clark’ın tarikatçı kaçıklarla olan macerasını, diğer tarafta Tess’in İskender ile olan imtihanını izledik. 2 taraf da iyi aktı. Sezonun tartışmasız en iyi bölümüydü. IMDB puanının 7.6’da kalması ayıp olmuş. Keza ne berbat bölümlere 8.5-9 puanlar yağdırıldığını gördü bu dizide bu gözler.
S10E07
Fena değildi bu bölüm de. General ve Lucy’yi (Peyton List) yeniden ağırlamak güzeldi. Özellikle de Lucy’yi. Keşke bu ikinci konukluğu için 6 sezon beklemek zorunda kalmasaydık tabii. Bu süreçte en az 2 bölümde daha ağırlayabilmiş olsalardı keşke onu.
S10E08
Teri Hatcher’ı Lois’in annesi Ella rolüyle konuk etmişler minik bir sahneyle. Ayrıca Helen Slater’ı konuk ettiler uzun bir aradan sonra yeniden. Onun sahnesi de minikti. Konular gereksiz olunca konukluklar da gereksiz kaçtı otomatikman tabii. Kötü bir bölümdü kısacası.
S10E09
Aquaman, Aquagirl bulmuş bir tane kendine. Epey sıkıcı geçen bölümün tek artısı da bu karaktere hayat veren Elana Satine’i görmek oldu. Magic City sonrası başka bir dizide daha izleyememiş olmak büyük talihsizlik cidden bu kadını.
S10E10
Başarısız bir alternatif evren bölümü denemesi olmuş.
S10E11
Bir kötü bölüm daha. Geçmedi bu hikaye de bana.
S10E12
tekrar gördüğümüz bir bölümdü ama bu hikayeyi de satamadılar. Çok sıkıldım bu bölümü izlemeye çalışırken de.
S10E15
‘Hangover’
Berbat geçen son 7 bölüme kıyasla nispeten daha izlenir durumda olan bir bölümdü. Lakin daha iyi olabilirdi tabii.
-3’er kişi az olmuş. Kızlar tarafına Lucy’yi, erkekler tarafına ise Bart’ı ekleseler hoş olurdu.
-Cassidy Freeman’a o elbise baya yakışmış. Bir altmışlar-yetmişler dizisi çekmiş olsa güzel olurmuş aslında.
S10E20
Final öncesinde üst üste 5 berbat bölüme daha maruz bırakıldık. Koskoca sezonda 4, 5, 6, 7 ve 10 dışında katlanabildiğim bölüm yoktu ne yazık ki. Final sezonunda bundan daha iyisini yapmalıydı.
S10E21 (FİNAL)
Geleneği bozmadık; sezonu ve de elbette diziyi yine berbat bir bölümle kapattık. 84 dakika oluşu da ayrı bir baygınlık getirtti.
İlk sezonun ortalarına doğru ‘Kaç sezon yol alırım bilmiyorum ama bitirdiğimde ya da bıraktığımda en pozitif anımsayacağım sezonun bu sezon olarak kalacağına dair bir his var içimde.’ şeklinde bir cümle kurmuştum. Tam isabet bir tahmin olmuş. Bölümlük hikayeler bu dizinin tuzu biberiydi. İlk sezon da bu konuda en bol kepçe olanıydı. Diğer sezonlarda da bana kendini satabilen bölümlerin büyük çoğunluğu bölümlük hikayeler olmaya devam etti. Sezon hikayelerine yoğunlaşan bölümlerin büyük çoğunluğu ise sıkıcı geçti.
İlk 3 sezonun ardından büyük bir irtifa kaybı yaşadı dizi. 6’nın ortaları, 7’nin ilk yarısı ve 8’in ikinci yarısı dizinin dönemsel olarak form tutabildiği dönemler olarak akılda kaldı.
Dizi Erica Durance ve Cassidy Freeman’ı tanımama vesile olması açısından önemliydi. Bir veya birkaç bölümlük konuk oyuncular arasından en pozitif andıklarım ilk sırada Sarah Carter olmak üzere Kyle Gallner, Serinda Swan, Peyton List, Lizzy Caplan, Charlotte Sullivan, Amy Adams, Krista Allen, Maggie Lawson ve Brianna Brown oldu.
S01E20
Eski dizilere ara ara şans vermeyi seviyorum ama Smallville’e başlayacağımı tahmin etmezdim. Superman dünyasını, filmlerini hep sıkıcı bulan biri olarak.
Çok garip bir şekilde Michael Rosenbaum sayesinde başladım. Onun youtubedaki Inside of You podcast videolarına denk gelince adamı çok sevdim, konuklarla yaptığı sohbetler çok hoşuma gitti. Ara ara Smallville konusu açılınca da dizi ilgimi çekmeye başladı. Lex Luthor da bu kadar övülüyorken deneyeyim dedim.
Sürpriz bir şekilde pişman da olmadım. Gençlik draması olarak beklediğimden iyi çıktı. Son 10 yıldır CW’da izlediğim gençlik dramalarından daha iyi gidiyor. Lana Lang-Clark sahneleri mesela. Lana’yı oynayan Kristin Kreuk’a ve onun sesine bayıldım.
Week of the freak konusu tabii ki de ilgimi çekmiyor. Zaten efektler 20 yıl öncesinden.
Favori sahnelerim de tabii ki Lex Luthor’un olduğu sahneler. Rosenbaum’ın övüldüğü kadar varmış. Dizinin kalitesini artırıyor. Mesela Lana ve Clark’ın arasını yapmaya çalıştığı sahneler Clark’ın wingmani olması güldürüyor.
Son olarak Clark’tan bahsetmek gerekirse Tom Welling’i sevdim. Kendisini sadece Lucifer’da izlediğim için daha kasıntı bir karakter bekliyordum. Beklediğimden sempatik çıktı, en azından çok sıkıcı değil. Beklentimi düşününce benim için bu yeterli
Clark’ın tişörtü ıslanınca Lana’nın onun kaslarına bakması Dizinin bu gençlik dramasını seviyorum, nostalji havası hoşuma gidiyor.
Şu Whitney’yi
Pete, dizinin 1 2 sahne verdiği yan karakterlerden biri ama bu bölüm çok güldüm. Okulda saldırıya uğradı, bayağı dayak yedi, hastanelik oldu. Bölüm boyunca bir Allah’ın kulu bile ondan bahsetmedi, başka bir sahnesi de yok İlk sezon da Clark ile Pete dolapta bir ceset buluyorlardı, sanki sandviç bulmuşlar gibi tepki vermişlerdi. O zamanlar biri de biz bu sahnede ne yapıyoruz dememiş.
Dizide en keyif aldığım karakterler listesinin başlarında Lionel Luthor geliyor, John Glover şov yapıyor resmen. Onun olduğu bölümleri izlemek bir ayrı keyif.
O yüzden bu bölüm biraz panik
Martha ve Jonathan ebeveynlerini de seviyorum. 1 sezon Virgin River izledikten sonra burada Annette O’Toole’un 20 yıl önceki halini izlemek de garip geliyor.
S02E22
John Glover’ın çalmadığı sahne/bölüm yok. Maestro gibi dolaşıyor etrafta.
Lionel’ın karizmasından da bahsetmek gerekiyor. Bazı sahnelerde saçlarıyla harika görünüyor adam.
Sanki saçları olmayan Lex’e nispet yapar gibi karşısına dikiliyor
Diziyi izlerken aynı anda Michael Rosenbaum ve Tom Welling’in Talkville podcastini de izliyorum, çok daha keyifli gidiyor bu sayede.
S02E23 Sezon Finali
Sezon başı ve sezon finallerini çok iyi yapıyorlar. Tüm bölüm boyunca birine bir şey olacak havası vardı, güzel bölümdü.
Aşk üçgenlerini severim ama buradaki Clark-Lana-Chloe işi iyice saçmaladı. Sebebi de Chloe. Çok sinir bozucu hareketleri var. Allison Mack burada da rahat durmuyor.
S03E05
Perry White’ı da görmüş olduk. Umarım ileride düzenli olarak konuk olur.
Michael McKean sen ne kadar mükemmel bir oyuncusun öyle ya. Better Call Saul izlerken de Chuck’ın oyunculuğuna hayran kalırdım, burada da bayıldım.
Annette O’Toole ile evli olması da güzel detaymış.
S03E09
Lionel öyle bir Villain ki Lex onun yanında masum kalıyor.
Clark’ın karşısına rakip olarak Ian Somerhalder’ın çıkması.
Lana gitti, geçmiş olsun