Picnic at Hanging Rock – Tanıtım
1 yorum pirate 01 Aralık 2020 08:59
Picnic at Hanging Rock, Avustralya yapımı bir mini dizi. 2018 yılı ilkbaharında Foxtel/Showcase’te yayınlandı. Amazon tarafından dünya geneli yayın hakları alınan dizi, birkaç örnek verecek olursak İngiltere’de BBC Two, Fransa’da Canal+, İrlanda’da RTÉ, Yunanistan’da EPT ve Türkiye’de BluTV aracılığıyla olmak üzere birçok ülkede izleyiciyle buluşma şansı elde etti.
Picnic at Hanging Rock, Joan Lindsay‘nin 1967 yılında yayımlanan aynı isimli romanından uyarlanmış. Romanın 1975 yılında gösterime giren aynı isimli bir sinema filmi uyarlaması da mevcut.
2018 yılında Australian Academy of Cinema and Television Arts (AACTA) Ödülleri’nde kreatif dallarda birçok ödül ve adaylık kazanan dizinin senaryosu Beatrix Christian ve Alice Addison tarafından kaleme alınmış. Larysa Kondracki, Michael Rymer ve Amanda Brotchie, yönetmenlik görevini üstlenmişler. Yapımcı kadrosunda ise Jo Porter, Penny Win, Anthony Ellis, Antonia Barnard ve Brett Popplewell gibi isimler yer alıyor.
6 bölümden oluşan dizinin bölüm süreleri 50’şer dakika civarında.
1900 yılında, o vakitlerde hala İngiliz sömürgesi olan Avustralya’dayız. İngilizlerin yeni bir hikaye yaratmak, geçmişten kaçmak, bugünün unutulmasını beklemek ve yeniden kendini bulmak gibi sebeplerle yolunun düştüğü topraklar.
Appleyard isimli özel bir yatılı kız okulunda geçiyor hikayemiz. Okulun öğrencileri sevgililer gününde bölgede bir üne sahip olan Hanging Rock isimli kayalıkların eteklerindeki bir mesire alanına piknik yapmaya gidiyorlar okuldan birkaç refakatçi öğretmen ile birlikte. Piknik devam ederken herkesin öğle uykusuna daldığı vakitlerde dört kız öğretmelerinden aldıkları izinle kayalıklara doğru bir yürüyüşe çıkıyorlar. Söz konusu 4 kızdan üçü ve bir de öğretmen gizemli bir şekilde ortadan kayboluyorlar ve hikayemiz başlıyor.
*Game of Thrones, The Tudors ve Penny Dreadful: City of Angels dizilerinden tanıdığımız ünlü aktris Natalie Dormer, okulun otoriter sahibi/müdiresi konumundaki Mrs. Appleyard karakterine hayat veriyor. Kendisini çevreye elit, varlıklı bir dul olarak tanıtsa da hikayesinin bu kadar basit olmadığı daha ilk dakikalardan itibaren belli oluyor.
*Barkskins, Camp ve The Other Guy gibi dizilerden hatırlanabilecek Lily Sullivan, kaybolan genç kızlardan biri olan Miranda karakterini canlandırıyor. Özgür ruhlu bir çiftlik kızı Miranda.
*SMILF ve Hollywood dizilerinden tanıdığımız, sinema kariyerleriyle de öne çıkan Samara Weaving‘i kaybolan genç kızlardan bir diğeri Irma karakteriyle izleme fırsatı yakalıyoruz. Ailesi tarafından İngiltere’den gönderilen Irma, soylu ve zengin bir ailenin kızı.
*Tidelands, Mystery Road ve Tomorrow, When the War Began gibi dizilerden anımsanabilecek Madeleine Madden‘ı ise 3 yakın arkadaş olan kaybolan 3 genç kızdan sonuncusu Marion karakteriyle izliyoruz dizide.
*Anzac Girls dizisinden anımsanabilecek Anna McGahan, kayıp öğretmenimiz Greta rolüyle karşımıza çıkıyor.
*Fransız aktris Lola Bessis, okulun iyi niyetli, ilgili, kibar ve hoş görünümlü Fransız öğretmeni Dianne karakterine hayat veriyor.
*Fallen ve Need for Speed filmlerinden anımsanabilecek Harrison Gilbertson, kızların kaybolduğu gün piknik alanında olan ve onları bir süre takip ettiğini bildiğimiz Michael isimli zengin ve soylu bir genci canlandırıyor.
*The Commons dizisinden anımsanabilecek Inez Currõ‘yu okulun haşarı, yetim öğrencisi Sara karakteriyle izliyoruz. Miranda’nın oda arkadaşı kendisi.
*Miss Fisher’s Murder Mysteries dizisinden anımsanabilecek Ruby Rees, diğer 3 kızla birlikte yürüyüşe çıksa da kayıplara karışmayan öğrenci konumundaki Edith karakteriyle karşımıza çıkıyor.
*Orange Is the New Black ve Deep Water dizilerinden tanıdığımız Yael Stone, okulun öğrencilerce pek sevilmeyen İncil öğretmeni Dora karakterine hayat veriyor.
*Jonny Pasvolsky, olayı araştıran ordu mensubu Çavuş Bumpher karakterini canlandırıyor.
*Kadroda ayrıca Don Hany, James Hoare, Emily Gruhl, Sibylla Budd, Aaron Glenane ve Kate Box gibi isimler bulunuyor.
Zaman ve öne çıkan karakter eksenlerinde gereğinden fazla zikzaklı bir anlatım tarzı benimsediği söylenebilir dizinin. Söz konusu anlatım tarzının bendeki yansıması ilk 2 bölümde negatif olurken sonrasında ise alıştığım ve zaman içerisinde sevdiğim bir şeye dönüştüğünü ifade edebilirim.
Görsel açıdan başarılı bir dizi var karşımızda. Tanıdık oyuncularla bezeli oyuncu kadrosu da oldukça cazip. Odak nokta hikayesi biraz basit kalsa da karakterlerin kendi hikayeleri fena yansımadı ekrana genel olarak baktığımda. Karakterlerin büyük çoğunluğunun süre pastasından kendisine yeterli seviyede pay koparabildiğini söylemek mümkün.
Dizinin ucu kapalı ama sonu tatmin edici mi derseniz orası tartışılır işte. Aşağı yukarı her karaktere sezon içerisinde birer son yazılmış olsa da odak nokta hikayesinin sonuçlandırılmasında biraz kolaya kaçıldığı söylenebilir. Daha iyi olabilirdi demekle birlikte izlediğime pişman değilim kesinlikle.
Diziyle ilgili daha önce şu yazının altında yorum yapılıyordu.
yorumlar
Fena bir dizi değil ama temposunun düşüklüğü etkilemişti. Finalin havada kalması da var, ama kitapta ve filmde de böyleymiş sanırım. Ellemelerini istemezdim zaten.
——-
Öbür başlıktaki yorumları gelmişken koyayım:
Dün ilk bölümünü izledim ben. Game of Thrones’taki karakterini buraya getirmiş gibi bir hali var.
Biraz tuhaf bir anlatımı vardı ama devamında ne çıkabilir ki diye bir merak oluştu sanki. Biraz uzundu bölüm ama fena da gitmedi. Zaten altı bölümmüş sezonu.
1×03 üzerine:
Sonlara doğru ne çok şey oldu öyle? Michael’ın verdiği karara bir anda şaşırıverdim ama hoşuma da gitti. Irma’nın son haline ise ne desem bilemiyorum.
Bir de bulun şu öteki kızı.
1×04 üzerine:
Geçen bölüm bir ara aklıma geldiğinde abarttığımı düşünmüştüm, abartmıyormuşum…
1×06 (Final) üzerine:
Bitti haftalık tempoyla. İzlediğime pişman değilim, fena bir dizi olmamış ama izlemeseniz de olur. Atmosferi ve oyunculukları artı taraftı, hikayesinin taşıyamadığı zamanlar olunca düştüğü oldu haliyle.
Sona geldiğimizde “Ee, yani?” demeden edemedim resmen. Onu da iki-üç ekran yazısı cümleyle topladılar neyse ki. Natalie Dormer’a sevgiler.
Müdirenin kendini aşağı atması ise kapanış olarak beğendiğim bir nokta. Onun dışında karakterlerin vardığı noktalara pek itirazım yok.