The Boys – Tanıtım
227 yorum pirate 02 Ağustos 2019 08:43
Amazon, 26 Temmuz 2019 tarihinde bir çizgi roman uyarlaması olan The Boys dizisini bizlerle buluşturdu.
Aynı isimli çizgi roman serisinin ilk sayısı 2006 yılında yayınlanmış. Yazarı Garth Ennis, çizeri Darick Robertson olan söz konusu çizgi roman serisini televizyona uyarlayan kişiler ise Evan Goldberg, Eric Kripke ve Seth Rogen üçlüsü. Kripke, dizinin yürütücüsü (showrunner) konumunda. Goldberg-Rogen ikilisine yapımcı koltuğunda Neal H. Moritz, Anne Cofell Saunders, Darick Robertson, Craig Rosenberg, Rebecca Sonnenshine ve Philip Sgriccia gibi isimler eşlik ediyor.
2. sezon onayını daha ilk sezonu başlamadan cebine koyan The Boys‘un ilk sezonu 8 bölümden oluşuyor. Dizinin bölüm süreleri ise 55-66 dakika arasında değişmekte.
KONU
Hikayemiz Hughie Campbell isimli sıradan bir gencin çok sevdiği kız arkadaşının A-Train isimli bir süper kahramanın büyük dikkatsizliği sonucu öldürülmesiyle başlıyor. Akabinde Billy Butcher isimli bir adam Hughie’nin kapısında beliriyor ve ona intikam fırsatı teklif ediyor. Sonrasında da kötü görünümlü iyilerle iyi görünümlü kötülerin amansız mücadelesi başlamış oluyor. Elbette o kötü ve iyi çizgilerinin çoğu karakterde siyah veya beyaz değil de gri olduğunu söylemek mümkün.
Karakter tanıtımlarına geçmeden önce birkaç cümleyle genel ortamı tasvir etmeye çalışayım isterseniz.
ABD’nin genel politikasının orta yerinde konumlanmış Vought isimli özel bir şirket var. Ülkedeki sayıları 300’ü bulan süper kahramanları bünyesinde bulunduran Vought, bu süper kahramanları siyasetçilere karşı koz olarak kullanmakta. ‘Her şehre bir süper kahraman‘ sloganına sahip şirket, bu süper kahraman işini çok büyük bir endüstri haline getirmiş durumda. Yüksek bütçeli sinema filmleri, reklam filmleri, fuarlar falan sömürünün dibine vuruyorlar. Haliyle olay süper kahramanlıktan çıkmış durumda. Süper kahramanlık yapan süper kahramanlardan ziyade süper kahraman gibi görünmeye çalışan kişiler görüyoruz. Halka ve basına karşı verilecek imaj, birincil gündem maddesi konumunda. İnsanları kötülerden korumak ise çok çok arka plana itilmiş bir ayrıntı durumunda.
KARAKTERLER VE OYUNCULAR
Karakterleri 3 grupta toplamaya çalışacağım. Bu 3 grup; The Boys, The Seven ve diğerleri olacak. İlk olarak The Boys mensupları ile başlıyoruz. Dizide söz konusu grubun henüz The Boys ismiyle anılmadığını belirtmeden geçmeyeyim.
=Hughie Campbell=
Babasıyla beraber yaşayan, sıradan bir işi ve sıradan bir hayatı olan, ılımlı bir adam Hughie. Hayatındaki tek parlak ışık olan kız arkadaşı Robin (Jess Salgueiro) trajik bir şekilde öldürülünce hayata karşı olan ılımlı bakış açısını sorgulamaya başlıyor karakterimiz. Robin’in ölümüne sebep olan A-Train’in gerçek manada üzgün olmadığını görüşü ve süper kahraman karşıtı Billy Butcher’ın verdiği gazlar sonrasında bu sorgulama durumu hız kazanıyor. Hughie, çok geçmeden kendisini bir savaşın ortasında buluyor.
Hughie, göze çarpan herhangi bir yetisi olmayan ama teknoloji konusunda az buçuk bilgi sahibi , zeki, iyi niyetli, daha önce hiçbir şey için savaşmamış, son derece normal bir insan.
Karaktere Vinyl dizisi ile The Hunger Games film serisinden anımsanabilecek Jack Quaid hayat veriyor.
=Billy Butcher=
The Boys’a liderlik eden kişi. Eski bir CIA mensubu. Yıllar önce başından trajik bir olay geçmiş ve bu olay sonrasında süper kahramanları yok etmek hayattaki tek misyonu haline gelmiş. Bu misyonu Homelander isimli süper kahramana karşı duyduğu takıntılı öfkesinden güç alıyor. İntikam duygusu gözünü kör etmiş durumda. İnsani duyguları ise körelmiş vaziyette. Kurnaz, karizmatik, korkusuz ve son derece acımasız.
Karakteri Almost Human ve Xena: Warrior Princess dizileri dışında The Lord of the Rings ve Star Trek film serilerinden tanıdığımız Karl Urban canlandırıyor.
=Frenchie=
Billy’nin yeni inşa ettiği ekibe katılan 3. kişi Frenchie. Billy ile geçmişte de ekip olarak hareket etmişler ama bir süredir görüşmüyorlarmış. Şimdilerde kara borsada silah satıcılığıyla meşgul. Bir takım yetenekleri onu Billy için değerli kılıyor. Geçmişte büyük acılar çekmiş, genel olarak öfkeli, dürtüleriyle hareket eden bir adam Frenchie.
Karaktere When Heroes Fly, Bnei Aruba ve Fauda gibi dizilerden aşina olduğumuz İsrailli aktör Tomer Capon hayat veriyor.
=Mother’s Milk (MM)=
Billy’nin yeni inşa ettiği ekibe katılan 4. kişi Mother’s Milk . Billy ve Frenchie ile beraber geçmişte de ekip olarak hareket etmişler. Sonrasında yolları ayrılmış. Özellikle Frenchie ile pek anlaşamıyor.
Ekipten ayrıldıktan sonra hayatını bir düzene koymuş MM. Hayatının aşkıyla evli, mutlu ve çocuklu. Bir ıslahevinde gardiyanlık yapıyor ayrıca. Billy onu göreve geri çağırınca ilk başta rayında giden hayatını bırakmak istemiyor doğal olarak ama Billy onu da ikna etmeyi başarıyor.
Karakteri L.A.’s Finest, The Mysteries of Laura ve Breakout Kings gibi dizilerden tanıdığımız Laz Alonso canlandırıyor.
=The Female/Kimiko=
Ekibimiz bodrum katındaki bir kafeste esir haldeyken tanışıyor onunla. İlk başta kimin nesi olduğu bilinmiyor. Konuşmuyor, kimseye güvenmiyor, büyük işkenceler görmüş ve korkmuş durumda, ilkel tepkiler veriyor. Oldukça yırtıcı biri ve tam bir ölüm makinesi. Zaman ilerledikçe kadının isminin Kimiko olduğunu ve başından neler geçtiğini öğreniyor ekibimiz ve The Boys’un 5. üyesi gibi bir şey oluyor kendisi.
Karakteri Karen Fukuhara canlandırıyor.
The Boys’u bitirdik ve geçiyoruz The Seven üyelerine. Ülkedeki 300’e yakın süper kahraman arasından en prestijli 7 tanesinin seçildiği elit bir süper kahraman grubu The Seven.
=Starlight=
Asıl adı Annie January olan toy, naif, samimi, iyi niyetli, heyecanlı bir genç kız. The Seven’da 1 kişilik yer açılınca bu yeri ona emanet ediyor Vought şirketi. Küçük bir şehirden New York gibi büyük bir şehre gelen, henüz hayata karşı saf bakış açısı bozulmamış, güzel ve tatlı bir komşu kızı tasviri Annie.
Alıştığımız süper kahraman tasvirine en çok uyan kişinin Annie olduğunu söyleyebiliriz gönül rahatlığıyla. İnsanlara yardımcı olmak ve dünyayı kurtarmak gibi birincil emelleri var. The Seven’a katılmak onun en büyük rüyasıymış; The Seven’ın bazı üyeleri ise çocukluk kahramanları. Büyük hayallerle The Seven’a katılan Starlight, orada karşılaştığı ortam sonrası en büyük kabusu içerisinde debelenmeye başlıyor. Kendinden ödünler vererek yozlaşmışlık içerisinde kaybolmak ve kendini yeniden bulmak arasında yorucu bir yolculuğa çıkıyor.
Starlight’ın özel yeteneği ise gözlerinden çıkan ışıkla insanları yok edebilmesi. Normal bir insandan çok daha kuvvetli olduğunu da belirtmeden geçmeyelim.
Starlight karakterinde Red Widow ve Jessica Jones dizileri dışında Blood Father, The Kings of Summer, The Miracle Season ve Crawlspace gibi sinema filmlerinden de hatırlanabilecek Erin Moriarty‘yi izleme şansı elde ediyoruz.
=Homelander=
The Seven’ın egosu tavan seviyelerde olan, acımasız ve psikopat lideri. The Seven’ın geri kalan üyeleri dahil herkes ondan çekiniyor. Halka ve basına karşı ise pozitif bir imaj çiziyor elbette. Yaşayan en büyük süper kahraman olarak lanse ediliyor. Tıpkı Superman gibi uçabiliyor, duvarların ötesini görebiliyor, gözlerinden çıkan lazerle ortalığı yerle bir edebiliyor ve hiçbir silah ona zarar veremiyor.
Queen Maeve’in eski sevgilisi Homelander. Şu anda ise The Seven’ın operasyon sorumlusu ve basın yüzü Madelyn Stillwell’e garip bir seviyede takık durumda.
Karaktere Banshee ve American Gothic dizilerinden tanıdığımız Yeni Zelandalı aktör Antony Starr hayat veriyor.
=A-Train=
Çok hızlı koşabilme yeteneği var. The Flash’tan alışkın olduğumuz üzere ‘Yaşayan en hızlı insan’ olarak lanse ediliyor. Şimdilerden ona meydan okuyan yeni biri var ve bu durum onu güvensiz ve endişeli hissettiriyor. Söz konusu unvanını kaybetmemek için her şeyi yapmaya kararlı bir vaziyette. Aşırı derecede sığ ve bencil biri. Verdiği zararlar için de suçluluk hissi taşıdığı söylenemez.
Karakteri Survivor’s Remorse dizisinden hatırlanabilecek Jessie T. Usher canlandırıyor.
=Queen Maeve=
Starlight ekibe katılmadan önce ekibin tek kadın üyesi olan Queen Maeve, küçük kızlar için tam bir rol modeli konumunda ülkede. Eskiden tıpkı Starlight gibi idealistmiş ve insanlara yardım etmeyi severmiş ama şu an sahip olduğu noktaya çıkarken bu yolda birçok ödün vermek zorunda kalmış kendinden. Üzerinde genel bir yorgunluk hali ve hayal kırıklığı durumu var. Bunu gizlemek için de alaycı bir üslupla kabuğunun altına saklamış durumda gerçek karakterini. Queen Maeve’in özel yeteneği bir kaya kadar sert oluşu. Duygusal açıdan böyle olmadığını düşünürsek iyi bir tezat durumu var ortada.
Karaktere The Astronaut Wives Club, Hell on Wheels, The Last Tycoon ve House of Cards dizilerinden tanıdığımız İrlandalı aktris Dominique McElligott hayat veriyor.
=The Deep=
Ekipte kimsenin pek sallamadığı bir süper kahraman The Deep. ‘Denizlerin en hızlı insanı’ ve ‘Balık Adam’ olarak da anılıyor. Balıklarla iletişim kurabildiğini iddia ediyor. Ekibe pek bir katkısı yok. Sadece görüntü için orada. Pek sallanmadığının da farkında olduğu için yüzeysel takılıyor.
Karakteri Gossip Girl ve Blood & Oil dizilerinden tanıdığımız Chace Crawford canlandırıyor.
=Black Noir=
Ekibin kendi halinde olan, hiç konuşmayan, esrarengiz üyesi. Sürekli olarak yukarıdaki fotoğrafta da gördüğümüz üzere yüzü dahil vücudunun hiçbir açık noktasını göstermeyen kıyafetiyle dolaşıyor. Dövüş sanatlarında usta.
Karakteri Nathan Mitchell canlandırıyor.
*Ekibin 7. ve son üyesi olan Translucent karakteri ise Alex Hassell tarafından canlandırılıyor. Translucent, tamamen çıplak olduğunda tamamen görünmez olabilme yeteneğine sahip. Meraklı ve röntgenci yapısıyla öne çıkıyor.
=Madelyn Stillwell=
Vought şirketinin başkan yardımcısı, The Seven’ın operasyon sorumlusu ve basın yüzü. Şirkete maksimum güç ve karlılık sağlamak için mücadele veriyor. Şirketin bünyesindeki süper kahramanlar da onun pahalı oyuncak koleksiyonunun parçaları konumunda. Son derece manipülatif biri. Bu özelliğiyle hem halka ve basına yön veriyor hem de önemli siyasetçileri avucunun içine alıyor. Bunların dışında bekar bir yeni anne kendisi.
Madelyn Stillwell karakterinde CSI dizisi dışında Leaving Las Vegas, Hollow Man, The Karate Kid gibi sinema filmlerinden aşina olduğumuz Elisabeth Shue‘yu izleme fırsatı yakalıyoruz.
NCIS, Samantha Who?, Mistresses ve Blue Bloods gibi dizilerden aşina olduğumuz Jennifer Esposito‘yu CIA ajanı Susan Raynor karakteriyle izliyoruz dizide tekrar eden bir rolle. Susan ile Billy’nin tanışıklıkları Billy’nin CIA’de çalıştığı dönemden geliyor. Uzun yıllardır görüşmemişler ve Susan’ın Billy’yi pek iyi hatırladığı söylenemez. Billy’nin bir konuda yardım istemek üzere onu ziyaret etmesiyle tanışıyoruz karakterle.
Yukarıda saydığım isimlere ek olarak tekrar eden rollerle veya konuk oyuncu olarak karşımıza çıkan diğer bazı tanıdık simalar ise şunlar: Jess Salgueiro, Ann Cusack, Simon Pegg, Colby Minifie, Christian Keyes, Brittany Allen, Malcolm Barrett, Nicola Correia-Damude, David Andrews, John Doman, Haley Joel Osment, Laila Robins, Jim Beaver, Giancarlo Esposito ve Shantel VanSanten.
YAZARIN NOTU
Diziyle ilgili çok büyük bir beklentim yoktu başına otururken dürüst olmak gerekirse. 1-2 bölüm izler ve vedalaşırım büyük ihtimalle gözüyle bakıyordum hatta. Lakin çok fena yanılmışım. Şu ana kadar izlediğim en iyi süper kahraman temalı diziyi buldum karşımda. Hikaye akışının derli topluluğundan çekimlerin kalitesine, kostümlerden kast seçimlerine ve oyuncu performanslarına kadar her şey çok iyiydi. Bayıla bayıla izledim her yönüyle.
Süper kahraman kavramına farklı bir bakış açısıyla yaklaşan dizi yer yer eğlendirdi, yer yer de heyacanlandırdı. Son derece akıcı ve sürükleyiciydi. Uykudan önce ve uykudan sonra olmak üzere 2 oturuşta oldukça motive bir şekilde tüm sezonu afiyetle hüplettiğim The Boys’ta emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirim.
Kadrosu genel olarak çok iyiydi ama benim radarımda öne çıkan birkaç ismi belirtmek gerekirse Karl Urban, Tomer Capon, Elisabeth Shue, Antony Starr ve Erin Moriarty’yi sayabilirim herhalde. Bu sezon biraz arka planda kalan Dominique McElligott’tan 2. sezonda beklentim büyük bu arada. Chace Crawford’un karakteri The Deep’e sezon içerisinde bir sürü şebeklik yaptırıp onu sevdirmeye çalışsalar da sezonun en başında yapmış olduğu malum şeyden ötürü soğuk yaklaştım hep karaktere. Ne iyi bir kötü ne de sempatik olabildi. Tamamen gereksiz bir tiplemeydi bana göre.
Sezonun en iyi işlerinden biri olduğunu düşündüğüm dizi için puanım: 9/10
Bir an önce izleyin ve izletin efendim. Pişman olmayacaksınız.
yorumlar
POSTER
Make America Super Again
Poster 1+2
S4 Fragman
Gen V sezonunun 3 ve 4 arasında geçtiği doğru anlaşılan. Hem konuk karakter almışlar hem de sezonun ana fikrini kullanmışlar.
Belki izlemeyenin de anlayacağı türden anlatmışlardır ama bakarız ona sonra.
The Boys Season 5. CONFIRMED.
Poster
Poster—ler
Bknz: Sansür
#bıktım #primevideotürkiye #theboys
Malumlardaki 4×01 bölümü 65:06.
Prime’daki 4×01 bölümü 62:26
Ya bölümü yediler ya da x1.10 gibi bir hızla yayına aldılar. Ama var bir tuhaflık. BluTV bir dizideki süre farkını böyle açıklamıştı ve sanırım cidden dedikleri şekildeydi. Prime’ın dosyası kabarık olduğu için hangisi bilemedim şimdi.
Sadece malumlarda değil, VPN ile diğer ülkelere bakınca da 65:06
Kesme değil de MENA versiyonu böyle sanırım. Ben karşılaştırmalı bakarım izlediğimde.
Hiç özlememişim, bıraktım.
401’de, üstteki sansürlenen yeri izledim az önce. O kadar boş bulunduğum bir durumda karşıma çıktı ki kahkaha attım.
Dizi Tanrılarına havale ediyorum bunları
göstermek istemiyor
Butcherton
İlk (ve 3.) bölümdeki çok malum seslendirmeyi Tilda Swinton yapmış.
4. sezon ilk üç bölümü izledim.
Aslında diziyi pek de özlememişim. Ama izlerken yavaş yavaş çekti kendine, ısındım tekrardan. Öleni kalanı zaten Tanrı affetsin tadında halen. Geneli de “Yiyin birbirinizi!” şeklinde akıyor elbette ama ilginç tarafları da vardı.
Bazı sahneler insanı gafil avlıyor gerçekten, gülsem bir dert üstelik Prime Video’nun nelere sansür uygulamış olabileceğini izlemeden tahmin etmesi de bedava.
Homelander ve Butcher bildiğimiz gibi. The Deep ve A-Train’i daha iyi kullandılar. Yeni karakterlerden Sister Sage’i sevdim. Daphne’yi pek sevemedim.
Devamında neler olacağına bakarız.
Dearest diabolical reader
Bilmece:
Prime’dan izledim 1 tane, malum ortamlardan izledim 6 tane?
Cevap:
Sahne zaten yeterince gülmekten patlatıyorken Prime sansürü bunu daha da bir arttırdı
kısmına yarıldım
Splinter rolündeki Supernatural’dan Rob Benedict‘miş. Tanıyamadım adamı.
Padalecki’yi de yavaş yavaş öteliyorlar.
S04E01
Politika üzerine bir sezon olacağını biliyorduk zaten. O yüzden gerçek olayları/kişileri araya sıkıştırmaları sürpriz değil. Bu diziye de woke muhabbeti yapılmasın bir zahmet. Eric Kripke yaptığı açıklamalarla sosyal medyaya güzel cevaplar veriyor neyse ki.
Homelander’ın bu bölümdeki taktik değişikliği hoşuma gitti. Böyle bir değişiklik iyi oldu.
Claudia Doumit’in karakterinin telefondaki mesaja tıkladıktan sonraki tepkisinin gerçek olduğunu bölümden önce bir yerde okumuştum. Kadın sahnede tam gülme krizine gülüyordu anında kesmişler sahneyi
S04E02
Beklediğim son şey sadece resim olarak Zach McGowan’ı görmekti. Ekleyin bari karakteri, Black Sails bittiğinden beri izleyemedim adamı doğru dürüst.
Bu dizinin laf arasında yaptığı göndermelere bayılıyorum, Nancy Reagan, Sex and the City filminin kırışıklık bütçesi konuları gibi
Soldier Boy komplo teorisi afişleri de dikkat çekti, dizi mesaj vermeye çalışıyor gibi.
Bu kardesler hala kusler mi acaba, bi ara sanki aralari acilmisti?
Yok değiller.
Küs değil gibiler.
Ackles, Walker’a minik şekilde konuk oldu o haberlerden sonra. Biraz da savuşturmak için yaptılar gibi geldi hatta bana.
Ama hani uzun süreli arkadaşın başka şehre yerleşince (a.k.a. 15 senelik dizi bitince) arada sırada görüşür/mesajlaşır hale gelirsin ya, öyleler gibi geliyor dışarıdan. Yine arkadaşsın ama herkes kendi hayatına bakıyor misali. Padalecki, Teksas’ta yaşıyor bu arada.
S04E03
O kadar olay oldu ama bölümün en güzel sahnesi Hughie ve annesinin depresyon konuşması oldu, çok sevdim o sahneyi.
The Deep’in arkadaşlarından biri tabii ki de Shia Labeouf, hiç şaşırtmıyor.
Trump’ın Merry Christmas/Happy Hollidays olayına da girdiler.
Amerikan aşırı sağının savunduğu görüşlerle dalga geçtikleri için o kesimin sosyal medyadaki saldırıları başladı. Firecracker da başımı ağrıtmaya başladı.
S04E04
Homelander sahneleri harikaydı bu bölüm. Dizinin başından beri bu konuya gelmelerini bekliyordum. Söz konusu Homelander olsa da pek haksız da sayılmaz.
Iyi bari sevindim. Seviyorum ikiliyi.
Valla uzun bi aradan sonra mı bilmiyorum ama ben bu sezonu hiç beğenmiyorum ne bileyim bir amacı bir hedefi kalmadı gibi dizinin geliyor, biraz yenilik lazım ama o da henüz gelemedi, yeni düşman yeni hedef gibi.
68 dk. olması bana biraz uzun geldi. Hatta biraz sıkılır gibi oldum.
Önce virüsü keşfettiler, sonra kaybeder gibi oldular, ardından bilim adamı üzerinden yeniden üretme yoluna girdiler. Uzat da uzat tabii.
Final sezonu da olduğu için ne derece işe yarayacak o da tartışır. Victoria’da kullanma meselesini de karıştırdılar zaten. Tanıdığımız 1-2 kişiyi harcamayın bari.
Homelander’ın (a.k.a. Yurtsever) Cate ve Sam’i kullanarak ne yapacağına daha sonra bakarız.
Simon Pegg Babanın kariyer performanslarından biriydi.
This man is in no condition to
Unutamayacağım repliklerden biri.
Gen V’de hala son iki bölümü izlemediğim için kafam karıştı tabii.
Butcher’ın arkadaşı Joe hakkında da bir teorim var.
4×06 üzerine:
Peki.
4×06
Sezonun en sıkıcı, en kötü bölümüydü…
Sezonun genel seviyesinden bir tık daha iyiydi ama beni yine tatmin etmedi. Hadi bitsin artık tadında izler oldu artık. Bir de bu sezon bölüm sürelerini artırmışlar, sezon finali de 70 dk. bandına yakındı.
* Victoria’nın suyunun ısındığını anlaması zor değildi. O anda Butcher’ın böyle bir hamle yapacağını da fark ettim. V kullanmış versiyonu daha ikonik değil daha göz devrilesi yaptı bence bu karakteri.
Sonrasında Homelander’i Beyaz Saray’a çıkartmaları o kadar da şaşırtmadı beni. Güç olarak verebilecekleri daha ne kaldı hesabına döndük zaten. Bizimkiler ne yaparlarsa yapsınlar bir şekilde eksik kalıyor işte. Sona doğru da ekibin çoğunu göz altına aldılar bu sefer de.
* Hoşuma giden diyebileceğim detay son anda Soldier Boy’u göstermeleriydi.
Ara bölümden ziyade “ara sezon” yaptılar sanırsın. Gen V’yi dahil etme biçimleri de ne derece tatmin etti tartışılır zaten. 5. sezon son nasılsa, umarım o daha iyi olur ve düzgün bir kapanış yaparlar.
2026 diyollağ.
4. sezon bana kalırsa en zayıf sezondu diyebilirim. Sezon finalini ve bazı hamleleri sevdim ama 5. sezonda bitmesi iyi olacak, tadında bitecek bana kalırsa.
The Boys – Season 4 Bloopers
‘Vought Rising‘
Jensen Ackles ve Aya Cash başrol.
Jensen Ackles, 5. sezon için dönüyor.
Kimiko da İstanbul’da.
+Daveed Diggs
Kurtuluş yoksa demek.
Nooooo ki ne nooo!..
Zaten 4. sezonu ileri sar sar sar izledim. 5. sezondan şimdiden soğudum.
Elemana herkes gıcık oluyor galiba.
Superhero kelimesi nasil trademark edilebilir zaten yuh. Basta nasil kabul edilmis ki bu basvurular.
+ ‘Stranger Things’ Alum Mason Dye
Bombsight.
Uzantı dizi “Vought Rising”de de görünebilirmiş.