Nightmares & Dreamscapes – Tanıtım
0 yorum pirate 13 Nisan 2021 08:35
Nightmares & Dreamscapes, TNT’nin 2006 yazında yayınladığı antoloji türünde bir mini dizi. 8 bölümden oluşan dizide korku, gerilim, aksiyon, fantastik drama, bilim kurgu, doğaüstü, gizem ve suç draması türlerinde 8 hikaye aktarılıyor izleyiciye. Hakim bir ana tür bulunmuyor. Dizi, Stephen King‘in 1993 yılında yayımlanan aynı isimli kısa hikayeler içeren kitabından uyarlanmış.
Çekimleri Avustralya’nın Melbourne şehrinde yapılan dizinin ilk bölümü 54 dakika uzunluğunda. Diğer 7 bölümü yaklaşık 45’er dakika civarında. Dizinin yapımcı kadrosunda Bill Haber, Jeffrey M. Hayes ve John J. McMahon gibi isimler yer alıyor.
Battleground isimli ilk bölüm, hali hazırda Inside No. 9’un en yüksek IMDB puanlı 2. bölümü A Quiet Night In‘i akıllara getirdi ister istemez hiçbir konuşma içermeyen yapısıyla. Battleground, 7.8 ile bu dizinin en yüksek IMDB puanlı bölümü bu arada. Bölümün ilk 20 dakikası falan tatsız tuzsuz geçiyor açıkçası. Sonrasında da öyle bir cümbüş başlıyor ki tadından yenmez bir hale bürünüyor. Goliath, Condor ve Humans gibi diziler ile birçok sinema filminden tanıdığımız Oscar ödüllü aktör William Hurt başrolde döktürüyor; yönetmen koltuğundaki Brian Henson da takdire şayan bir iş çıkarıyor. Görsel efekt ve müzik kategorilerinde Emmy ödülü kazanmayı başarmış 2007 yılında bölüm. William Hurt’ın ise ödül veya adaylık elde edememiş olması üzücü.
“Peki bölümün konusu ne?” dediğinizi duyar gibiyim. İspiyon (spoiler) verip bölümün tadını kaçırmamak adına bu soruya cevap vermeyeceğim. Lakin William Hurt’ın işinde başarılı, tecrübeli bir kiralık katile hayat verdiğini söyleyebilirim gerilim ve aksiyon yüklü bölümde.
Bölüm için puanım: 9.0
Crouch End isimli ikinci bölümün başrollerini Camelot dizisi ile Meet Joe Black ve The Medallion gibi sinema filmlerinden tanıdığımız Claire Forlani ile Significant Others, Band of Brothers ve Once Upon a Time gibi dizilerden anımsanabilecek Eion Bailey paylaşıyorlar.
Amerikalı, yeni evli bir çift, balayı tatili için Londra’ya gelirler. Damadımız bir iş için biriyle görüşmek üzere gelinimizi şehrin birkaç km dışındaki Crouch End isimli bir yere sürükler. Bölümü güzel gelinimizin Crouch End’deki polis merkezinde korkmuş ve üzgün bir vaziyette kocasının kaybolduğunu söylediği bir sahneyle açıyoruz ve sonrasında da gizem ve gerilim dolu hikayeyi en başından izlemeye başlıyoruz.
Claire Forlani ile hasret giderme fırsatı yakalamak güzeldi ama onun dışında pozitif bir intiba bıraktığını söyleyemem bölümün. İlk dakikalarda fena başlamayan bölüm, son 25 dakikada beklentileri karşılayamadı ve çöp bir hikaye olarak aklımda kaldı.
Bölüm için puanım: 6.0
Umney’s Last Case isimli üçüncü bölümün başrolünde Shameless dizisinden tanıdığımız William H. Macy‘yi izliyoruz. 2007 yılında Emmy, Screen Actors Guild ve Online Film & Television Association gibi ödül organizasyonlarında TV Filmi ve Mini Dizi kategorilerinde ‘En İyi Aktör’ dalında adaylıklar kazanmış Macy buradaki performansıyla.
Macy, 1930’lu yılların sonlarında özel dedektif olarak çalışan, orta yaşlı, çapkın bir adam olan Clyde Umney karakteriyle karşımıza çıkıyor dizide. Macy’yi izlediğimiz tek karakter bu değil hikayede ama o kısım sürpriz olsun.
Bölümün kadrosunda Bloom, Safe Harbour ve The 4400 gibi dizilerden tanıdığımız Jacqueline McKenzie de bulunmakta.
Bölümün son 15 dakikalık kısmında birkaç eğlenceli sahne yer almış olsa da genel olarak baktığımda pek tat vermeyen, hikayesi yeterince iyi olmayan, vasatın altında kalan bir iş çıkmış ortaya diyebilirim.
Bölüm için puanım: 6.3
The End of the Whole Mess isimli dördüncü bölümün başrolünde Loudermilk, A Million Little Things, Defying Gravity ve Band of Brothers gibi dizilerden tanıdığımız Ron Livingston‘ı izliyoruz. Kadroda ayrıca The Haunting dizi serisi ve Betrayal dizisinden hatırlanabilecek Henry Thomas ve Wanted dizisinden anımsanabilecek Rebecca Gibney gibi isimler bulunuyor.
Bölümde Howard ‘Howie’ Fornoy isimli ünlü bir yönetmenin dahi kardeşi Robert ‘Bobby’ Fornoy ile olan hikayesini bir video kaydına anlatışını ve bir yandan da ikilinin doğdukları andan itibaren gelişen olayları izliyoruz.
Bir bilim kurgu hikayesi olarak sunulan bölümü çok başarılı bulduğumu iddia edemem elbette ama başından sonuna kadar kendisini ilgiyle izlettiğini söyleyebilirim. İşin bilim kurgu kısmı biraz burun kıvırtmakla birlikte dizinin kendi içinde değerlendirdiğimde ortalama üstü bir bölümdü diyebilirim.
Bölüm için puanım: 7.0
The Road Virus Heads North isimli beşinci bölümün başrolünde October Road dizisinden anımsanabilecek Tom Berenger bulunuyor. Wentworth ve Puberty Blues dizilerinden tanıdığımız Susie Porter ise konuk oyuncu olarak yer alıyor.
Richard Kinnell, korku kitapları yazan çok ünlü bir yazar. Kısa bir süre önce kendisine bir hastalık teşhisi konan Richard, bir garaj satışından intihar eden bir ressama ait bir tablo satın alıyor ve sonrasında doğaüstü olaylar serisi başlıyor.
Dizinin pek bir yere bağlanamayan, başarısız bölümlerinden biri oldu.
Bölüm için puanım: 5.5
The Fifth Quarter isimli altıncı bölümün başrollerini FBI, Ice, The Returned ve Suburgatory gibi dizilerden tanıdığımız Jeremy Sisto ile Billions ve The Strain gibi dizilerden anımsanabilecek Samantha Mathis paylaşıyorlar.
Suç draması türündeki hikayede Willie Evans isimli bir adam, hapishanede geçirdiği 7 yılın ardından karısına ve çocuğuna döndüğü ilk gün kendisini yeni bir aksiyonun içerisinde buluyor ve olaylar gelişiyor.
Diziye çok uygun olmadığını düşündüğüm bir bölüm oldu. Bölümün ortalarına doğru dağılmaya başladım. Yetersiz bir bölüm oldu bence.
Bölüm için puanım: 5.5
Autopsy Room Four isimli yedinci bölümde golf oynadığı sırada etrafta kimse yokken bir yılan tarafından ısırılan, sonrasında zehrin etkisiyle kalp atışı hissedilemediği için ölü ilan edilen ve otopsi yapılmak üzere hazırlanan orta yaşlı bir adamın trajikomik hikayesini izliyoruz.
Etrafında olup biten şeylerin farkında olan ama hiçbir tepki veremeyen ve kesilip biçilmeden önce birilerinin ölü olmadığını anlamasını isteyen şanssız merkez karakterimiz Howard Cottrell karakterine The Americans dizisinden anımsanabilecek Richard Thomas hayat veriyor. Greta Scacchi ve Robert Mammone, Howard’ın otopsisinden sorumlu doktorlarımız Katie Arlen ve Peter Jennings karakterlerini canlandırıyorlar. Birbirleriyle yoğun bir flört halinde olan ikilimizin gözleri başka bir şey görmez vaziyette. Jude Beaumont, Howard’ın genç ve güzel nişanlısı Angela karakteriyle karşımıza çıkıyor. Paul Gleeson‘ı Howard’ın golf arkadaşı Ed rolüyle izliyoruz. Linc Hasler ise bir başka doktor konumundaki Rusty karakterini canlandırıyor.
Birinci bölümün ardından dizinin en keyifli geçen 2. bölümü olmayı başardı. Konu güzeldi, karakter sayısının fazla oluşu pozitif yansıdı, bu derece gerilim dolu bir olayın eğlenceli bir şekilde aktarılmış olması da artı yazdı bölümün hanesine.
Bölüm için puanım: 7.8
You Know They Got a Hell of a Band isimli 8. ve son bölümün başrollerini ise The Shining, iZombie, Studio 60 on the Sunset Strip, Once and Again ve Wings‘in de aralarında olduğu çok sayıda diziden yakinen tanıdığımız Steven Weber ile Army Wives ve NYPD Blue dizilerinden hatırlanabilecek Kim Delaney paylaşmışlar.
15 yıllık evli bir çift, otomobilleriyle uzun yol yolculuğuna çıkıyorlar ve yolculuğun bir noktasında kendilerini son derece garip bir durumun içerisinde buluyorlar.
İkinci bölümle benzer dinamikte bir bölüm olmakla birlikte daha iyi akan bir bölüm oldu diyebilirim. Çok iyi bir bölümdü diyemem yine ama izletti bir şekilde kendini. Kim Delaney’yi izlemesi keyifliydi özellikle.
Bölüm için puanım: 6.9
Bu da dizinin fragmanı: